Ellerimi saran soğukluğu azaltmak için ellerimi masanın altında birleştirip birbirine sürtüyordum. Yine de ısınmayan ellerim beni endişelendiriyor. Dikkat çekmek istemezdim tabi ama bu şekilde hiç bir şeye odaklanamıyordum.
Tabağımı bitirmiş ve etrafımdaki insanları izliyordum. Tabi izliyor gibi yapıp içimde büyüyen korku balonunu söndürmeye çalışıyordum. Tabi bu arada gözlerim arada bir karşımda oturan behçete kayıyor ama saniyeler almadan ellerime iniyordu.
Keyifle yediğim kekin üzerine bir bardak su içmek istiyordum ama tabi bunu söyleyebileceğim bir dile sahip olduğum fazlasıyla şüpheliydi.
Boğazım birkaç yudum su için yanıp tutuşurken ellerimi esir alan soğukluk bileklerimde yukarı doğru damarlarımla taşınıyor gibi hissettiriyordu.
Ben ellerimi ısıtmakla meşgulken bir zil sesi kulağıma ulaştı. Kalabalığın içinde yankılanan ses işitilmeyecek kadar sessiz olmalıydı ki telefonun sahibi bile birkaç saniye sonra sesi fark edip telefondaki aramayı yanıtladı.
Behçet telefonu kulağına yaslayıp karşıdan gelen sesleri dinlerken masamıza doğru gelen garson da saniyeler içerisinde masada hesap defteri dışında hiç bir şey kalmayıncya kadar topladı.
Hala telefonla konuşan behçet cebinden çıkardığı kartı defterin içerisine bırakıp garsona verdi.
Birkaç kısa yabancı kelime ile karşı tarafı yanıtlıyor ve çoğunlukla dinliyordu. Yüzündeki ifade ise yeni bir şeyden haber alıyor gibiydi. Gözleri irileşmiş, kaşları seyrelmişti.
Garson kartı getirip bir kağıdın arasında masaya bıraktı ve yabancı birkaç kelime söyleyip masadan uzaklaştı.
Behçet telefon kulağında, kartı cebine koydu ve kafasını sanki telefonla konuştuğu kişi görebilecekmiş gibi salladı.
Telefonu anlamadığım şekilde aniden ve cevap vermeden kapattı ve masaya indirdi.
Ben ne yapacağını bekler gözlerle hareketlerini izlerken sandalyenin loş sesi ile ayağa kalktı.
"İstediğin bir şey var mı?"
Hiç hazır olmadığım soru dudaklarından çıktığı an nedendir bilmem "Hayır." Dedim.
Gerçekten istediğim bir şey var mıydı. Cevabı önemli değildi çünkü cevabının gerçekleşeceği ortamın burası olmadığına emindim.
"O zaman gidelim"
Kafamı olumlu şekilde sallayıp sandalyeden kalkıp masadan uzaklaştım.
Çıkış kapısına kadar geldiğimizde kapının önündeki birçok arabanın içinde dikkat çeken aracın tam kapının önündeki siyah araba olduğunu herkes hem fikirdi sanırım.
Gözlerim buraya geldiğimiz arabayı aradı ve ona doğru gitmek için tam adım atacakken Behçetin siyah arabaya doğru yürümesi ile duraksadım.
Behçet arabanın sürücü koltuğuna bindiğinde birkaç çift göz bize dönmüştü bile. Özellikle arabanın önünde kalakalan bana.
Daha fazla beklemeyin ben de öndeki yolcu koltuğuna binip kapıyı kapattım.
Bu arabanın nereden geldiği, kimin olduğu ve geldiğimi arabaya ne olacağı hakkında beynim yanarken araba çoktan çalışmış ve yolda ilerliyordu bile.
Dar ama kalabalık sokağın arasında ilerleyen araba oldukça sessizdi. Ne hızlı ne yavaştı. Hatta içinde olmama rağmen aracın hareket ettiğini bazen unutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUMA ÇEYREK KALA {+18}
RomanceElime dolanan kelepçeler bana benden korkması gereken kişinin ben olmadığımı anlattı. Üzerimi saran hastane önlüğü ise kaybedecek hiç bir şeyimin olmadığını hatırlattı bana. Vücuduma defalarca giren acı verici iğneler, insanların da benden korkm...