Her bir yanının titrediğini hissediyordu ismail. Daha yarım saat öncesine kadar ölecek gibiydi oysa. Üstündeki bu beden ona ne yapıyor, ne ediyor hiç bilmiyordu ama ona öyle sıkı tutunuyordu ki çoğu zaman bu sorunun cevabını bulmak istemiyordu. Tüm bedeni, zihni, içi, dışı her yeri büyük olana aitmiş gibi hissediyor, ne ağzını açıp tek bir kelime ediyor, ne de vücudu karşı gelmesi için bir sinyal yolluyordu. Birbilerini çok erken bulmuşlardı.Belini gerdiği yerin altından bir yılan gibi hızla geçip sarılan kol, alışılagelen bir şeydi. İsmail gözlerindeki nemi hala hissediyordu. Fakat artık sebebinin büyük bir kısmı yaşananlar değil, barış alperdi. Usulca gelen öpücüğün etkisiyle sevgilisinin gözlerine öyle bakıyordu ki, barış bazen onu koca bir imparatorluğun içinde kaybedip yıllarca aramış, sonrasında bulmuş gibi hissediyordu. Zafer gibi hissediyordu kelimenin tam anlamıyla. Bulmuştu kıvırcık olan onu.
Barışın gözünde İsmail öyle küçük, öyle saf, öyle temiz ve öylesine savunmasızdı ki ona bir şey olacak düşüncesiyle her daim tüm işlerini tevazu ile yapar, hata kabul etmezdi. Nadiren, hatta yüzyılda bir istisna olurdu ve o istisna yaşanmıştı. Beklenmedikti, büyük olanın hayal kırıklığı ve gözlerinin doluşuda bundandı. Altında yatan yorgun beden onun her şeyiydi, Her şeyin sonu olan bu dünyada sonsuz olan tek şey İsmail'e olan aşkıydı. Evet, büyüğün çevresi oldukça geniş, hatta olması gerekenden genişti. Fakat ismail gitse, o insanların hiçbirisinin önemi kalmazdı. Biriciğim diye seslenişinde bundandı.
Onu delicesine öpmek istesede, kendini düşünmekten alıkoyamıyordu büyük olan. Güzelliği ayrı bir olaydı. Büyük gözleri barışa tüm galaksiyi sunarken, kiraz dudakları daha önce hiç tatmadığı, gizli saklı bir ormandaki ağaçta yetişen ve eşi benzeri olmayan bir meyve görünümündeydi. Bir kere öpse, bir daha istiyordu. Bir daha, bir daha ve bir daha. Ucu bucağı yoktu bu öpüşlerin. İnce, beyaz boynu her daim koklamak onun yeminiydi, ve bu ona gökteki yıldızları eliyle toplayabilmek gibi hissettiriyordu. Turuncuya çalan saçları her savrulduğunda ise barışı 4 sonbahar öncesine, tanıştıkları ilk geceye götürüyordu. İsmailin güzelliği, barışa dört mevsimi birden yaşatıyordu.
Altındaki bedenin ona attığı baygın bakışlara daha fazla karşı gelemeyen kıvırcık beldeki elini sertleştirdi ve İsmail'e iyice yaklaşıp burunlarını birleştirdi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. İsmail, dudaklarına çarpan sıcak nefesle bir anlığına kendini tutamayıp onu öpecek gibi oldu ama yapmadı. Konuşmak istiyordu çünkü sevgilisi. Burunlarını sürttü ve gözlerini açmadan dudaklarını araladı. "Benim değerli hazinem." Ay tenli, sevgilisi ona her iltifat ettiğinde utanıyor ve beyaz yanakları ala boyanıyordu. İşte ait olduğu yer burasıydı, tanımadığı, uzun boylu, siyah maskeli adamlar değilde, Barış Alper Yılmaz'dı.
Efendim demek maksadıyla "hmm" tarzı bir mırıldanış çıkarken ağzından barış için ne kadar tatlı göründüğünün farkında bile değildi ismail. Sevgilisinin yüzünün her bir zerresini incelerken mayışmıştı. Barış onun efendisiydi, öyle etkileniyordu ki her bir zerresinden bu artık kabul edilemez bir noktaya gelmişti. Yeşil gözleri, dolgun dudakları, ismailin kırmızıya boyadığı omzu. Bacakları, vücut yapısı. İsmail bazen kendine hayret ediyordu. Sevgilisini dış etkenlerden korumak zor oluyordu ama öylesine aşıktı ki bunu görmezden gelmek zorundaydı.
Barış Alper duyduğu sesin ardından diyeceği şeyi çoktan siktir etmişti bile. Dudaklarını yaladı, yutkundu. Yapacağı şeyin doğru olup olmadığını düşündü, sonuçta sevgilisi hoş olmayan bir durumdan çıkmıştı, daha doğrusu kurtulmuştu. O tam bunları hesap ederken boynunu saran ince parmaklar ve dişlerini saran sinsi dil onu şoka uğrattı. İsmail bir hışımla dilini barışın dudakları arasına yollamış usulca kıvırıyordu içeride. Barış boğuk bir şekilde inledi ve kendine geldiği an emmeye başladı ağzındaki parçayı. Vücudu cayır cayır yanıyordu bunu yaparken. İsmailin çıkarttığı müstehcen sesler kıvırcığa hiç yardımcı olmuyordu.
Kendilerini öyle kaptırmışlardı ki İsmailin içinde kalan bir kaç utanç duygusu yok olmuştu. Barış yanındayken her şeyi yapabilecek gibi hissediyordu. Onun zirvelerine teker teker tırmanıp arkaştırmak istiyordu. Ona karşı gereksiz cesaretliydi. İyi ki daha ufakken tanışmamışlardı. Barışın ensesindeki ele mümkünmüş gibi daha çok baskı yapıyordu. Dudaklarından ayrılan sevgiline huysuzca bakarken o bakışlar barış alpere her şeyi yaptırabilirdi. Kıvırcık yavaşça eğilip İsmailin dudaklarının etrafına taşan tükürükleri emdi. Yer yer tek teker emiyor, bunları yaparken ki yavaşlığı ismailin belini kaldırıp kendini sevgilisine sürtmeye çalışmasına sebep oluyordu.
Bu işini bitirdikten sonra yavaşça dilini İsmailin ağzına tekrar gönderdi, fakat bu sefer kendisi hareket etmiyordu. İsmail'den onu emmesini bekliyordu. Küçük olan yavaşça yutkunup ileri geri hareketlerle emmeye başladı ağzındaki dili. Bu tadı bir şey hariç hiçbir şeye değişmezdi. barışın onun en ufak şeyinden bile huylanmaması öylesine hoşuna gidiyordu ki. Tüm bedenini ona sunma isteği içinde dolup taşıyordu. Bir süre sonra gerçekleşen şeyle gözlerini hemencecik açıp beynini saran düşüncelerle bir küfür çıkıverdi ağzından. "Hassiktir..."
Eline takılan demir şeylere baktı kafasını yukarı çevirerek. Ardından gözlerini tekrar sevgilisine çevirdiğinde yüzündeki o sırıtış ağlamak istemesine sebep oldu. "Yaptığın o şeyin cezasız kalacağını mı düşündün İsmail?" Küçük bir kahkaha atmıştı ki ismail sıkıntıyla bir nefes verip gözlerini kapatmıştı çoktan. İki elide yatağın üst kenarına bağlanmıştı ve kelepçeler bileğini azda olsa sıktığı için acı çekiyordu. Ne yapıp ne edip buradan kaçmanın yolunu bulmalıydı. Dudaklarını büzüp gözlerini büyüttü. "Ama sevg-" sözünü kesen barış alperin sert bakışları ve üstünden ayrılan bedeni oldu. "Kes sesini." İsmail duyduğu şeyle kafasını geri yatağa koydu, cezasına mahkum olmalıydı. Karşı çıkmak sadece canını yakacaktı biliyordu çünkü.
Bunu yaparken barışın intikam alacağını bile bile yapmıştı aslında. Ama o anın etkisiyle neler yapabileceğini düşünememiş, arsızlığına yenik düşmüştü. Kollarını biraz hareket ettirirken sevgilisine döndü bakışları. Önce yavaşça gömleğinin düğmelerini açtı barış. En üsttekinden en alttakine kadar itinayla ilerledi. En sonunda gömleği çıkartmaya bile gerek kalmadan omuzlarından düştü zaten.
Çıkan ses İsmailin içine su serpmişti. Uzun süredir nefes almadığından barış bakışlarını kendisine çevirdiğinde yutkundu, tehlike yakındı. Yavaşça yatağa ilerledi barış. Çocuğun kıyafetini hiçte nazik olmayan bir biçimde yırttı. Yavaşça kenara fırlattığında ismail karşısındaki adamın ilkel tavırları karşısında küçük dilini yutacaktı. Yavaşça eğildi ay tenli oğlanın boynuna barış. İsmailin yapabildiği tek şey ise yutkunmak oldu. "
-
Azdahakısayazsaydımdahaiyiolurdu.
YOU ARE READING
Come for me. | Baism
RomanceAlper ile ismail, birbirlerine karşı koyamayan iki bedenin çatışması.