O gece İsmail ve Alper daha önce sevişmedikleri kadar sevişmişti. Sanki bedenleri birbirini özleyecekmişçesine, birbirlerinin vücutlarında bıraktıkları izler bir daha konuşamayacakmışcasına. Alper ofiste yaşanan şeylerin içgüdüsüyle ismaili mahvetmişti. Bedenleri bir saniye bile ayrı durmamış, mıhlanmıştı birbirine. İsmail ise bağırmaktan sesinin kısılmasını bırakın, konuşamıyordu bile. Ne kadar bundan zevk alsada hayatında başka hiçbir zaman böyle bir acı hissettiğini hatırlamıyordu. Onlar birbirleri içindi, çok güzellerdi ve bununda farkındalardı.6. Saatin sonunda yorgunluktan barışın bedenine yığılan sevgilisinin suratı uyurken ona öyle masum gelmişti ki, eğilip yanağından bir kez öpme ihtiyacı duymuştu. Her yeri morarmış, kızarmıştı. Bundan ikiside şikayet etmemişti. Nasıl edebilirlerdi ki. Eğildi ve İsmailin yanağına yumuşak, bir o kadarda anlamlı bir öpücük kondurdu.
İsmail, barışın hayatına öyle bir anda girmişti ki; onun ruhunu vardan yok etmiş, yüzünü nurdan mâh etmişti. Kendisini binbir parçaya kesip etrafa atma fikrinden vazgeçirmişti. Her gün bok atarak baktığı, milyonlarca kirli sebepten hapis yatırdığı suratına sonunda bir tebessüm bahşetmişti. Uyandığında ona bir sebep, uyurken ona bir hüzün olmuştu. Parlayan gözleriyle elleriyle ulaşamayacağı gökyüzündeki binlerce yıldızı ayaklarına indirmişti. Ona sevmeyi öğretmişti.
Her çocuk belli bir yaşta büyükleri tarafından ilgi görme ihtiyacı duyardı, bunu elde edemese bile onlara sarılan bir kol bazen onlar için her şey olurdu. Çoğu çocuk bunu gerekli yaşta öğrenirdi. Fakat barış alper o kadar şanslı değildi. Onun sevgi, ilgi yerine öğrendiği şey şiddet, kan, vahşetten başka bir şey değildi. İyi bir şey yaptığında takdir görmemiş, kötü bir şey yaptığında yerin dibine sokulmuştu. Halbuki karşılık beklemeden bir sürü şey kazandırmıştı bu insanlara.
Yaşadığı kaldırılamaz bir çok şeyin ardından derin yaralarından ayrılıp kendini sineye çekmişti. Artık başarılı bir futbolcu, iş adamı olduğunda geçmişinde yaşadığı hiçbir şeyden eser kalmamıştı. Aileside bu hiçbir şeyin arasındaydı elbette. Onların yokluğu içinde beslediği kinden dolayı ne kadar belli olmasada bazen sebebini anlamadığı bir şekilde duvarları izleyip bir sigara yaktığında aradığı sonucun altında bu yatıyordu. Bundan bihaberdi şimdilik.
Sonra karşısına sevgilisi çıktı, ona bir kez gülümsedi. Barış yeniden doğdu. Bir kez kokladı, felaketten çıkamayan hayatında bahar yelleri esti. Bir kez anlattı, yıllardır içinde bulunduğu sessizlikte binbir bülbül masallar anlatmaya başladı. Onu bir kez öptü, ve cennetten bir meyve tattı. Sonsuzluğunda boğuldu ay tenlinin güzelliğinin.
O öylesine saf, öylesine güzeldi ki barışa göre elinden kayıp gidecek diye onu evine saklamayı bile düşünmüştü zamanında. Biraz daha çehresini izlerse zihnindeki düşüncelerin susmayacağını bildiğinden onu öpme isteğini dindirerek kafasını yastığa koydu. Boynuna çarpan sıcak nefes ve üzerindeki bacaklar barışa göre sonsuz güzelliğin tanımıydı. Zevk ve Huzur içinde dalacağı uyku saati gecikip duruyordu. Ne zaman gözlerini kapatsa, kendisini tekrar açıp kafasını İsmail'e çevirmiş bir biçimde buluyordu. Ne kadarda aptaldı. Hayatın ona verdiği, sevdiğini biraz daha izleme şansını elleriyle bile isteye atıyordu.
-
Ve gözlerini araladı yeni bir güne barış, o güne. Dün gecenin temposuyla bedeni fazla yorulmuş olacaktı ki İsmailin yastığa sinen kokusundan yola çıkarak onu hala kollarının arasında sanıyordu. Gözlerini yavaşça araladı, gülümsedi. Küçük olan aklına geldiğinde bunu sık sık yapardı. Yanına çevirdi kafasını hiç düşünmeden. Beklediği gözler yerine boş bir yastık görünce kaşlarını çatıp gözlerini ovaladı. Oturur pozisyona geçti yatakta.
YOU ARE READING
Come for me. | Baism
RomanceAlper ile ismail, birbirlerine karşı koyamayan iki bedenin çatışması.