9.

172 21 77
                                    




İsmailin yarı baygın bedeni ve ıslak yüzü yüzünden kendine binbir küfür saydıran Alper arkasından onu takip eden bir kaç güvenliğe döndü saniyeliğine ve boğazından gelen bir ses tonuyla konuştu. "O sikiği bulmadan çıkarsanız buradan, ikinizinde kafasına sıkarım." İki adam birbirlerinin gözlerine bakıp tırstıklarını telepatik yolla belirtmiş ve ardından silahlarını çekip hızlıca kapıdan dışarı çıkmışlardı.






Jet hızıyla önüne dönen barış sevgilisinin kapalı gözlerine içi gider gibi yutkundu. İsmail barışı öyle bir sarmıştı ki, ne hareket etmesine izin veriyor, ne de gözlerini açıyordu. Sıkıntılı bir nefes veren barış sinirden her türlü şeyi yapabilecek olmasına rağmen ismailin savunmasız hali o kadar oturmuştu ki içine, sabırlı davranması gerektiğini fark etmişti. Çocuğun bedenini bir santim kendisinden ayırmayarak beline indirdi kollarını ve bir inci tanesini taşıyor gibi zarifçe kaldırdı onu. Bu hareketle İsmail dahada sardı kendini barışa.






Ayakta dikelince hala hıçkıran bebeğinin kulağına eğilip yavaşça sıcak nefesini vererek salladı onu sağa sola. "Geçti ismailim,geçti." İsmail bu yüzünde hissettiği nefesle kollarında olduğu adamın gerçekliğini iyice algıladığından daha çok ağlamaya başlamışken barışı ona bağışladığı için o kadar minnettar hissediyordu ki tanrıya. Burnunu sert göğüse yaslayıp hıçkırıkları arasından konuştu. "Evimize götür beni."





Barış küçüğün verdiği emre amade bir şekilde hızlı adımlarla uzun koridoru ilerledi. Bu esnada aklından binbir soru geçiyordu. Ya gecikseydi, o orospu evladı İsmail'e dokunmuş muydu, konuşmuş muydu onunla, konuştuysa ne söylemişti? İsmail nöbet geçirmiş miydi. Tüm bu düşüncelerin ve soruların cevabını sonraya saklıyordu, En azından bebeği cevaplayacak hale gelene kadar bekleyebilirdi. Koca binadan çıktıklarında küçük olan yorgunluktan akıttığı terler içinde uyuyakalmıştı. sevgilisinin bu halde bile böyle güzel kokması içini eritmişti. İsmail gerçektende her şeyiyle kusursuzdu.





Yüzüne çarpan soğuk rüzgarla irkildi. Kucağındaki küçük beden üşümesin diye öyle hızlı yürüdü ki arabaya doğru, 3 dakikalık yolu 1 dakikada kat etmişti. Arabaya geldiklerinde ise çoktan uyuyakalmıştı İsmail, ya da bayılmış mıydı? Barış Alper endişeyle yavaşça arabanın kapısını açtı ve onu oraya uzandırdı. Kafasını arabadan çıkartıp üzerindeki ceketi üst bedenini örtecek şekilde güzel oğlana örttü. Kapıyı kapatacakken şöyle son bir kez baktı. Gözündeki yaşlar kuruyup yanaklarında, alnında iz bırakmıştı. Oysa barış Alper ay tenli bedende sadece kendi izlerini görmeyi isterdi.





İsmailin sağa sola doğru dönüp dudaklarını büzdüğünü gördüğü an barış, ismaili görene kadar olmadığını sandığı kalbinin sızladığını hissetti. Gözleri bulanıklaştı, onu koruyamamıştı. Geçmişinde yaşadığı olayları sonsuza denk rafa kaldıracağına söz vermişti İsmail'e. Tutamamıştı. Kendini suçluyordu doğal olarak. Uykusunda bile güzel yüzünü buruşturuyor, korkuyla cekete sarıyordu kendini. Küçüğün saklanma şekline Alperin kalbi dayanmıyordu. bu güveni boşa mı çıkarmıştı şimdi. Dudaklarını birbirine bastırıp daha fazla rüzgar almasın arabanın içi diye yavaşça kapıyı kapattı. Ön koltuğa hızlı adımlarla ilerleyip oturdu.





Oturup yerleştiğinde arkasına tekrar baktı, açılan boynunu ceketle iyice kapattığında tam geri çekecekken baş parmağı bir kaç minik parmak tarafından sarıldı. "Alper, bırakma." Büyük olan her bir saniye yeniden aşık oluyor, sevgilisinin masumluğuna olan hayranlığı her saniye dahada artıyordu. İsmail dışarıdan göründüğü gibi değildi. Tıpkı güzelliği gibi narin bir yapısı vardı. Barış böyle araba süremeyeceğini bilsede onu reddedemezdi.







Come for me. | BaismWhere stories live. Discover now