3

122 34 58
                                    

Selin&Canozan- Seni Gördüğüm An

Hevesleri, beklentileri, susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmış bir cümledir insan...

İkinci acil nöbetimizde olmamıza rağmen 24 saat nöbet olayına henüz alışamadığım için neredeyse kapanmak üzere olan gözlerimle birlikte acil koridorlarındaki hastaları izlerken midemden oldukça gürültülü bir sesin yükseldiğini fark ederek panik içinde ellerimi karnımın üzerine yerleştirdim. Bu hareketimle midemden yükselen sesi bastırmayı amaçladıktan sonra midem bu hamleme karşılık ikinci bir sesle bana yanıt verdiğindeyse midemi ellerimle susturamayacağımı anlayarak ellerimi karnımdan çektim ve gözlerimi oldukça mahçup bir şekilde yanımdaki hemşire abiye çevirerek dişlerimi alt dudağıma geçirdim.

"Acıktın mı, sen?" henüz buradaki herkese yabancı olduğumuz için midemin guruldamış olmasından son derece utanmış bir şekilde yanımdaki hemşire abiye bakarken abi utancımı gördüğünü anlamamı sağlayacak bir şekilde bana bakıp gülümseyerek benimle konuşurken sorduğu soru karşısında yanaklarımın yandığını hissederek onu başımla onayladım. Onayıma karşılık abinin yüzündeki gülümseme arttığındaysa gözlerimi onun gözlerinden hızlıca kaçırıp yere odaklama kararı alarak bu kararımı aceleci bir şekilde uyguladım.

"Ee acıktıysan doyurmamız gerek seni. Aç açına intern çalıştırıyorlar dedirtemeyiz arkamızdan sonuçta. Hadi sen bir mutfağa geçip gel. Orada yiyecek bir şeyler olacaktı." gözlerimi gözlerinden kaçırdığım için utancımın sandığından daha fazla olduğunu anlayan hemşire abi beni daha fazla utandırmamaya karar verip sorunumu çözmek adına bir öneride bulunurken sadece bir kaç saniye önce gözlerinden kaçırdığım gözlerimi yeniden gözlerine çevirerek göz bebeklerime yerleşen parıltılarla onun gözlerinin en içine bakmaya başladım.

"Gerçekten mi? Gidebilir miyim?" son derece toksik bir stajdan henüz daha yeni çıktığımız için en ufak bir insanlık göstergesinde mutluluktan gözlerimin dolduğu bir ruh halinde olduğumdan dolayı karşımdaki hemşire abiye gözlerimden taşan bir mutluluk ve minnetle bakarken hangi stajdan geldiğimizi bilen hemşire abi bu halimi yadırgamayarak başını yavaşça aşağı yukarı salladı.

"Gerçekten, gidebilirsin. Asistan falan gelirse de ben hallederim merak etme sen." içerisinde bulunduğumuz staj da çıktığımız stajı çok fazla aratmadığı için asistanlara karşı hala bir korumaya ihtiyacımız olduğunu bilen hemşire abi içimi rahatlatmak için cümlelerini özenle seçerken onu heyecanlı bir şekilde başımla onaylayıp ağzımın içinde bir teşekkür mırıldanarak oturduğum yerden kalktım. Hemen ardından da aceleci adımlarımla sarı alandan çıktım ve hastalarla dolu acil koridorlarında olabilecek en hızlı şekilde ilerleyip mutfağa ulaşarak kendimi içeriye attım. İçeriye girer girmez mutfağın boşluğuyla karşı karşıya kaldığımdaysa dudaklarımın arasından derin bir nefes vererek hızlıca mutfak dolabına ilerledim ve kendimi tabak, çatal ve bardak çıkararak önce bardağıma çay doldurdum. Daha sonra da çay dolu bardağımı masanın üstüne koyup tabağımı ve çatalımı alarak dolapları biraz karıştırdım ve muhtemelen bir kaç saat öncesinden kalmış olan üç dilim böreği mikrodalganın içerisinde bularak tüm dilimleri tabağıma koyarak tabağımı çayımın yanına bıraktım.

"Bugün de aç kalmadık çok şükür." acile dair en sevdiğim şeyin mutfağın sürekli olarak yiyecek bir şeylerle dolu olması olduğunu bir kere daha fark ederken oyalanmaya vaktimin olmadığını kendime hatırlatarak boş sandalyelerden birine oturdum ve üç dilim böreğimden ilkini neredeyse hiç çiğnemeden midene gönderip çayından bir yudum almak adına bardağımı elime alarak dudaklarıma doğru ilerlettim. Kısa bir süre sonra bardağım dudaklarımla buluştuğundaysa çayımdan minik bir yudum almayı başardım ancak tam o esnada mutfağın kapısı açılınca çayımdan aldığım minik yudumu zorlukla yutarak gözlerini kapıyı açan kişiye doğru çevirmek zorunda kaldım.

"Siktir!" gözlerimi kapıyı açan kişiye çevirir çevirmez kapıyı açan kişinin bir asistan olduğunu boynunda asılı duran stetoskopundan algılarken kendime engel olamayarak dudaklarımın arasından oldukça kısık sesli bir küfür çıkardım. Küfürümle birlikte asistan olduğuna emin olduğum kişi bana doğru döndüğündeyse gözlerimin onun gözleriyle buluştuğunu fark ederek sertçe yutkundum ve elimdeki bardağı yavaşça masaya bırakıp asistanın bakışlarının bardağa odaklanmasına neden oldum.

"Ben... acıkmıştım da..." çıktığımız stajın bizde bıraktığı etkilerden biri olan her durumda kendimizi suçlu hissetme olayını henüz aşamadığımız için yine aynı şekilde hiçbir suçum yokken kendimi suçlu hissederek karşımdaki kişiye kendimi açıklama gereği duyarken karşımdaki asistan beni duymamış gibi masanın üzerine bıraktığım bardağa bakmaya devam ederek başını yavaşça iki yana salladı. Yaptığı bu anlamsız hareketten sonra ise gözlerini bardaktan çekip doğrudan mutfak dolabına ilerledi ve dolaptan çıkardığı düz beyaz kupaya çay doldurup kupayı benim masanın üzerine bıraktığım bardağın yanına bıraktı. Ardından da benim masanın üzerine bıraktığım kupayı eline alarak gözlerini sadece bir saliseliğine yüzüne çıkardı.

"Bu benim bardağım. Afiyet olsun." masanın üzerine bıraktığım bardağı neden eline aldığını gayet net ve keskin bir şekilde açıklayan asistan kendi bardağını alıp o bardağın içindeki çaydan bir yudum almış olmamı umursamadan direkt mutfaktan çıkıp giderken hareketlerinden ve konuşma tarzından onun kim olduğunu algılayarak sertçe yutkundum. Sanırım o Mehmet Anıl Tüten'di. Hani şu sabah Önder'in ayılıp bayılarak anlattığı yakışıklı asistan olan Mehmet Anıl Tüten'di. Ya da Nergis'in asosyal bir sosyopat olduğunu iddia ettiği Mehmet Anıl Tüten'di. Yani sanırım öyleydi.

Nedenini anlayamadığım bir şekilde Mehmet Anıl Tüten'le karşılaştığım ilk ana savrularak o anı yeniden yaşayıp tekrardan ani bir şekilde günümüze dönerken başımı yavaşça iki yana doğru sallayarak beni tesiri altına alan geçmişten kurtulmaya çalıştım. Çok değil kısa bir süre sonra geçmişten tamamen kurtulup yaşadığımız ana tamamen geri dönmeyi başardığımdaysa gözlerimi yavaşça altımızdan akıp gitmekte olan yola çevirdim ve evime neredeyse gelmiş olduğumuzu fark ederek gözlerimi hızlıca yanımda adama çevirdim. Gözlerimi hızlıca yanımdaki adama çevirmemle birlikte Mehmet Anıl Tüten'in yan profili ile karşı karşıya geldiğindeyse sertçe yutkunup gördüğüm görüntünün güzelliği karşısında küçük dilimi yutmamak için ekstra bir çabaya girdim. Gerçek miydi bu adam? Böyle bir adamın gerçek olması mümkün müydü? Hadi mümkündü diyelim peki bu adamın benim yanımda olması mümkün müydü? Pek sanmıyordum. Bence ben epey uzamış bir rüyanın içindeydim ve ne yazık ki bu rüyadan uyanmayı hiç ama hiç istemiyordum.

"Fazla gerçekçi bir rüya ama." gözlerimi yanımdaki adamın yüzünden çekmeden beynimi işgal eden düşüncelerden birini yanlışlıkla dudaklarımın arasından kaçırırken Mehmet Anıl Tüten'in dudağının bir kenarının yavaşça yukarıya doğru kıvrıldığını fark ettim. Fark ettiğim bu gerçekle onun beni duyduğunu algıladığımdaysa tekrardan yavaşça yutkunup zorlukla da olsa gözlerimi onun yüzünden çektim ve evimin önünden geçmek üzere olduğumuzu fark ederek titreyen dudaklarımı hızlıca araladım.

"Sağda inebilirim." tam olarak şu an Mehmet Anıl Tüten tarafından eve bırakıldığımı yeni yeni idrak ediyor olmama rağmen sesimi titretmeden çıkarmayı başarıp Mehmet Anıl Tüten'in arabasını evimin önünde durdurmasını sağlarken aralık dudaklarımı sıkıca kapatıp gözlerimi tekrardan ona doğru çevirdim. Ona bakmamla sonunda o da bana bakma zahmetinde bulunduğundaysa ona ne demem gerektiğine karar vermeyerek dilimin ucuyla hafifçe dudaklarımı ıslattım ve saçmalamamak için dua ede ede nemlendirdiğim dudaklarımı hafifçe araladım.

"Teşekkür ederim." böyle bir an da söylenmesi gayet makul olan iki kelimeyi dillendirmeyi başarıp kendimi rezil etmeden Mehmet Anıl Tüten'in arabasından inmeyi başarmak adına harekete geçerken aklıma gelen şeyle birlikte aniden duraksayıp tekrardan ona doğru döndüm. Bir kaç saniyeliğine ona bakıp kararsız kaldıktan sonra da ona benim adım atmadığım sürece onun bana asla adım atmayacağını bir kez daha kendime hatırlattım ve rezil olmayı göze alarak ani bir hareketle üzerine doğru eğilip dudaklarımı sağ yanağının üzerine bastırdım. Yaptığım bu hareketle sakalları dudaklarıma değdiğindeyse bu hissi ömrüm boyunca dudaklarımda taşımak istediğime karar vererek hızlıca geriye çekildim ve arabanın kapısını açarak arabadan inmek için bir hamlede bulundum. Ancak tam arabadan ineceğim esnada Mehmet Anıl Tüten bileğimi tutup beni kendine çekince onu öptüğüm an ki histen çok daha güzel bir hissin var olduğunu öğrenerek o hissi unutmamak için dudaklarımın kıvrımlarına yerleşen dudakların yakıcılığını zihnimi kazımaya çalıştım.

Voglio e non vorreiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin