2

137 34 50
                                    

Sınır: 50 yorum.

Dolu Kadehi Ters Tut- Belki

Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geciştireceğim...

"Neredesiniz siz, Ahu? Son nöbetiniz diye bir rahatlık mı geldi size? Neden tüm görev yerleri boş?" bütün bir gece boyunca bir dakikalığına bile uyuyamadığım için uykusuzluktan kapanmak üzere olan gözlerimle birlikte acilin en kıdemli asistanının karşısında 5 kişilik küçük grubumuz adına sabah azarını işitirken asistanın karşısında esnememek için kendimi zor tutup dudaklarımı birbirine sürterek gözlerime mahçup bir ifade yerleştirmeye çalıştım.

"Yok, abi. Olur mu öyle şey? Sadece gece çok geç uyumaya gittiğimiz için herkes uyanmakta biraz zorlanmış. Geliyorlar ama şimdi. İki dakikaya burada olurlar. Uğur da az önce kırmızıya geçti zaten. Merak etme sen." küçük grubumuzun temsilcisi olmayı en sevmediğim anlardan birinde olduğum için sesimi olabildiğince mahçup ve çekingen çıkararak karşımdaki deccal asistanı tüm grubum adına yumuşatmaya çalışırken Haldun abi bu taktiğimi artık yemediğini bana gösterircesine gözlerini devirerek elini hızlıca havada sallamaya başladı.

"Geç bu bahaneleri Ahu geç. Hepsi boş sözler bunların. Perifere gittiğinde sabahın bir vakti önüne hasta gelirse ben gece uyuyamadım mı diyeceksiniz?" 3 aylık internlük kariyerim boyunca sürekli duyduğum perifer konusu yine ve yeniden açılıp şak diye önüme koyulurken Haldun abiye gözlerimi devirmemek için kendimi zorlukla tutup burnumun ucundan kesik bir nefes aldım.

"Haklısın abi. Daha dikkatli olacaklardır bundan sonra."

"Bundan sonrası beni ilgilendirmez. Defolup gidiyorsunuz zaten. Bundan sonra düzelseniz bana ne düzelmeseniz bana ne. Neyse hadi sen geç yeşil alana da orası boş kalmasın. Arkadaşlarına da söyle iki dakika içinde yerlerinde olmazlarsa grup olarak bu stajı tekrar almak zorunda kalırsınız. Kronometreyi açacağım." 6 yıllık eğitim hayatım boyunca çok fazla kötü hoca ve asistana denk gelmiş olmama rağmen Haldun abi kadar kötüsüne ilk defa denk geldiğim için her seferinde bu kadar da kötü olamaz ya dediğim bir an da kendimi bulurken yine o anlardan birinde olduğumu fark ederek başımı yere eğip bu sefer gözlerimi ona çaktırmadan devirmeyi başararak başımı aşağı yukarı salladım. Hemen ardından da intern grubumuza gerekli mesajı göndererek aceleci bir şekilde yeşil alana ilerledim ve polikliniğin içine girip sekreterin boş masasına geçip oturdum. Masaya oturduktan sonra alandaki asistanı görmek için kafamı sağa doğru çevirdiğimdeyse görmeyi beklediğim kişiyle değilde Mehmet Anıl Tüten'le karşı karşıya kaldığımı görerek yavaşça yutkundum.

"Günaydın." dün geceden sonra onunla ilgili herhangi bir sonuca ulaşamayacağımı kabullendiğim için karşımdaki asistan normal bir asistanmış gibi rahat bir şekilde konuşmaya çalışırken Mehmet Anıl Tüten yine o tanıdığım haline dönerek gözlerini bilgisayarın ekranından hiç ayırmadan beni yanıtladı.

"Günaydın." dudaklarının arasından zorlukla çıkardığı tek bir kelime kanamasını zar zor durdurduğum kalbimin yeniden kanamasına sebep olurken dudaklarıma hafif bir gülümseme yerleştirip tekrardan önüme döndüm. O sırada polikliniğin kapısı açıldığındaysa gözlerimi hızlıca kapıya çevirdim ve içeriye hemşire Enes abinin girdiğini görerek yüzümdeki gülümsemeyi büyüttüm.

"Enes abi?" tam şu anda bana iyi gelecek birilerini görmeye çok ihtiyacım olduğu için son derece neşeli bir ses tonuyla konuşup parlayan gözlerimle Enes abiye bakarken Enes abi gözlerini üzerimde bir tur gezdirerek dudaklarına geniş bir gülümseme yerleştirdiği.

"Vay vay vay acilin bebe mavisi scrubslı prensesine bak sen. Scrubslarını çıkarmış acilden gitmeye hazır bir şekilde bekliyor demek ha?" yüzündeki gülümseme kadar eğlenen bir ses tonuyla bana yönelik konuşan Enes abi acilde geçirdiğimiz iki ay boyunca beni ilk defa normal kıyafetlerimle gördüğü için hafif bir şaşkınlıkla üzerimi incelerken onu başımla onaylayıp dudaklarımı birbirine sürttüm.

"Ne yalan söyleyeyim acili geride bırakmaya fazlasıyla hazırım gerçekten. Güzeldi, güldük, eğlendik ama yordu. Tadında bırakmak gerek. Biz gidelim artık. Yerimize yenileri gelir yokluğumuzu aratmazlar zaten." Enes abiye verebileceğim en tatlı yanıtı verip sevimli bir şekilde başımı yana doğru eğerken Enes abi şirince başını iki yana doğru salladı.

"Senin yokluğunu zor doldururlar vallahi. Benim gözde internüö sensin. Kolay kolay değişmez bu."

"Benimde gözde acilcim sensin abi. Asistanlar bizi pek sevmedi ama siz sevip bağrınıza bastınız. Sizin yeriniz ayrı." Enes abinin söylediklerinin gazına gelip yanımızda bir asistan olduğunu unutarak gerçek düşüncelerimi şak diye ortaya dökerken Enes abi hafifçe kaşlarını çatıp bakışlarını sağ tarafımda kalan Mehmet Anıl Tüten'e çevirdi.

"Hocam bu kız ne diyor? Ne demek asistanlar bizi sevmedi? Sevmedini mi siz bu intern grubunu?" dünyanın en iyi niyetli insanı olan Enes abi moralimin bozulduğunu düşündüğü için moralimi düzeltmek adına sorusunu sorabileceği en yanlış kişiye sorarken Mehmet Anıl Tüten sırtını sandalyesine yaslayıp gözlerini üzerime çevirdi. Bu hareketiyle ona döndüğümdeyse işaret parmağını yatay bir şekilde dudaklarına yerleştirip parmağının kenarını yavaşça dudağında gezdirmeye başladı.

"Sevdik. Sevmediğimizi mi düşündürmüşüz?" genel olarak konu kendisiyle ilgili değilse yanında konuşulan şeyleri sansürleme yeteneğini oldukça gelişmiş olduğu için kendisine soru sorulana kadar söylediğimiz hiçbir şeyi duymadığı için gözlerini üzerimden çekmeden konuşan Mehmet Anıl Tüten benden bir yanıt beklerken dudaklarımı hafifçe yukarı kıvırmaya çalıştım.

"Herkes değil tabii ama asistanların büyük bir çoğunluğu bizden pek haz etmedi, abi. Bunu kendileri de söyledi zaten. Sorun yok ama gidiyoruz zaten. Umarım bizden sonraki grubu daha çok severler." kendimi normal bir şekilde konuşmaya zorlayarak gülümserken Mehmet Anıl Tüten kaşlarını hafifçe havalandırıp bana bizi sevmeyen asistanların kimler olduğunu sormak için dudaklarını araladı. Ancak tam o esnada polikliniğin kapısı yeniden açılınca araladığı dudaklarımı kapatıp gözlerini kapıya çevirdi ve orada her kimi gördüyse bundan memnun kalmayarak yavaşça kaşlarını çattı. Onun bu hareketiyle bende kimin orada olduğunu görmek için kafamı kapıya doğru çevirdim ve Enes abinin yanındaki Emre'yi görerek yüzümü hafifçe buruşturdum.

"Sen bugün sarıda değil miydin?" Emre'nin nöbet saatleri gelmemiş olmasına rağmen neden erkenden acile geldiğini anlamama rağmen buna takılmak yerine neden görev yerine değilde benim olduğum yere geldiğine takılırken Emre takıldığım şeyin sebebini fark ederek bakışlarına belirgin bir baygınlık yerleştirip gözlerini gözlerime dikti.

"Son nöbetimiz olduğu için fotoğraf çekilelim diye grupça erken geldik. Herkes acil kapısının önünde fotoğraf çekinmek için seni bekliyor. O yüzden seni çağırmaya ben geldim." gözlerini gözlerimden çekmeden beni görmeye bayıldığı için değilde zorunluluktan yanıma geldiğini bana anlatmaya çalışan Emre gözlerindeki baygın bakışın aynısının benimde gözlerime yerleşmesine sebep olurken bundan sonra hep yan yana olmak zorunda kalacağımızı kendime hatırlatarak başımla onu onaylayıp oturduğum yerden kalktım. Benim kalkmamla Emre çıktığındaysa Enes abinin yanına gidip onunla vedalaştım ve onunda odadan çıkmasını sağlayarak Mehmet Anıl Tüten'e doğru döndüm.

"O zaman ben fotoğraf için gidiyorum, abi?" poliklinikten çıkmadan önce asistanımdan izin almam gerektiği için ağzımın içinde sessizce konuşurken onu gerçekten son görüşüm olduğunu fark ederek ağlamamak işin dişlerimi sıkıca birbirine geçirdim. O sırada Mehmet Anıl Tüten beni başıyla onayladığındaysa son bir kez ona bakıp görüntüsünü hafızama kazımaya çalışarak gülümsedim. Hemen ardından da arkamı dönüp poliklinikten çıkmak için kapıyı araladım ve dışarıya çıkmak için tek bir adım attım. Tek adımımımla poliklinikten çıktıktan sonra da ilerlemek için ayağımı tekrar kaldırdım ancak o sırada Mehmet Anıl Tüten adımı söyleyince olduğum yerde durup ona doğru döndüm.

"Şimdi, diyebilirsin." adımı söylediği için ona dönmemle birlikte tekrardan hızla konuşan Mehmet Anıl Tüten söylediği cümleyle kaşlarımın çatılmasına sebep olurken ne dediğini anlayamayarak kaşlarımı biraz daha çattım.

"Anlamadım?" yüz ifademden de anlaşılan şeyi bir de sesli bir şekilde dillendirip Mehmet Anıl Tüten'in beni aydınlatmasını beklerken hiç beklemediğim bir şey söyleyerek kalbimin hızla göğüs kafesime çarparak ters takla atmasına sebep oldu.

"Şimdi bana Anıl diyebilirsin, Ahu."

Voglio e non vorreiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin