SERUS - Bölüm 5

352 227 12
                                    

Jamie' nin yanımda belirmesini dileyerek gözlerimi hafifçe açtım. Ama ne yazık ki yoktu. Pekala Giae. Bugün burada neler dönüyor bir bakmalısın. İlk günümü sorunsuz geçirmiş olduğumdan dolayı rahattım fakat bu nereye kadar böyle sürecekti? Belki de Jamie buralarda bir yerlerde beni arıyordur. Derin bir iç geçirdim ve huzurlu hissettirmemi sağlayan o müthiş kokuyu ciğerlerime doldurdum.

Bugün ki planımı yapmadan önce annemin bana verdiği kolyeyi avuçlarımın içine aldım, içerisinde annem ve babamın fotoğrafı vardı. Her zaman yanımda olduklarını düşünmemi sağlıyordu ve bu hissi çok seviyordum. Bugün yapacaklarımın arasında ağlamak yoktu-olmamalıydı. Kolyeyi taktıktan sonra hızlı adımlarla ilerledim. Az ilerde içinde bulunduğum kalabalık yeşilliklerden daha az olan bir düzlük görüyordum. İstikametimi oraya sabitledim. Yürüdüm yürüdüm ve yine yürüdüm. Arkası dönük bir suliet beliriyordu gözümde. Daha da yaklaştığımda gördüğüm kişi, bu-bu Jamie miydi? Uzun boylu, oldukça kaslı görünen ve kahverengi saçları bana Jamie olduğunu gösteriyordu. Kalbim firlayacak gibi delice çarpıyordu. Büyük bir heyecanla sırtına dokundum ve

"Merhaba bayım."

diyebildim. Yüzünü bana dönerken onun Jamie olmasını deli gibi istiyordum. Ve evet o an. Kahretsin! Bu gözler. Ah tanrım, hayır! Bu gözler ona ait değildi ve içimden binlerce lanet okuyordum. Soğuk bir sesle ;

"Giae."

Dedi. Lanet olsun! Bu tanımadığım yüz bana adımla mı hitap etmişti?

"Afedersiniz bayım, kimsiniz ve ismimi nereden biliyorsunuz?"

"Sen, Giae' sin. Seni burada hepimiz tanıyoruz. Sen bizim kurtarıcımızsın. Cesur savaşçı! Seninle gurur duyuyoruz."

Bir dakika. Bu genç adam burada yanlız olmadığımızı mı söylemişti? Kurtarıcı olmak da neyin nesiydi? Neyi nereden, kimden kurtaracaktım ki? Pekala cesur olduğumu inkar etmiyordum bu beni tatmin ediyordu fakat beynim allak bullak olmuştu.

"Bayım bana isminizi söyleyin ve size isminizle hitap edeyim."
Aklımda ki çıldırmış soruları bir an önce sormalıydım çünkü kafayı sıyırmak üzereydim.

"Adım Fred."

"Pekala Fred, sormam gereken bir yığın soru var ve bana cevap vermeni istiyorum."

Birşey söylemesini beklerken arkadan grup halinde olan bir yığın kişi geliyordu. Üstlerinde yırtılmış eski kıyafetler vardı. Fred onlara doğru döndü ve bağırarak,

"Giae geldi! O burda. Koşun!"

Hayretle olanları izliyordum. Bu topluluk kimdi? Burada mı yaşıyorlardı? Beni nereden tanıyorlardı? Tanrım, bana yardım etmelisin. Burada neler oluyor hemen öğrenmem gerekiyordu.

İçlerinde kadın olanlar da vardı. Bütün hepsi çığlıklarla bana doğru yaklaşıyorlardı. Fred' e birşey soramadan çoktan etrafımızı çevirmiştiler. Herkes farklı şeyler söylüyordu;

"Giae burada" , "Çok şükür" , "Artık kurtulduk!"

İçlerinden bunları anlayabilmiştim. Merak dolu gözlerle Fred' e bakıyordum ve artık çıldırmak üzereydim. Beni anlamış olmalıydı ki birden hepsini susturdu. Bana dönerek,

"İyi görünmüyorsunuz. Size hemen su getirelim."

Yanında ki birine işaret edip tekrar bana doğru yöneldi. Ben ise konuşamıyordum. Bütün bunlar neydi? Tanrım, neler oluyordu. Jamie neredeydi?

Beynimi istila eden sorularla başa çıkmak beni epey yormuş olmalıydı ki gözlerimi farklı bir yerde açmıştım. Biraz bulanık görsem de sonradan netleşen görüntüye iyice baktım ve başımda bekleyen yeşil gözlü bir bayan vardı. Elimi tutuyordu. Uzandığım yerden doğrulmaya çalışırken kadın bana yardım etti ve Fred' e bağırdı,

"Fred, o uyandı."

Bulunduğum yer kahverengi taşlarla döşenmişti. İçerisinde fazla eşya yoktu. Hatta yok denecek kadar azdı. Hemen yanımda yiyecek birşeyler ve su vardı. Belli ki benim için hazırlamışlardı. Yavaş yavaş kendime geliyordum. Olanlar gözümün önünden geçiyordu. Güçlü olup burada her ne oluyorsa çözmeliydim. Jamie beni bekliyordu. Birden kapı sesiyle düşüncelerimden hızlıca ayrıldım. Gelen Fred olmalıydı. Kahverengi gözleri ve o sevinç dolu bakışı hala aklımdaydı. Kapı aralanmıştı ve gelen Fred değildi. Aman tanrım! Bu da kimdi?

SERUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin