SERUS - Bölüm 15

208 105 31
                                    

Aklımda oraya buraya koşuşturan delice düşünceler vardı. Yo hayır, Fred gitmemeliydi. Gidemezdi. Hemen kalkmalıydım. Koluma baktım ve serumun bitmiş olduğuna şükrettim. Serum iğnesini çıkartıp ayağa kalktım ve kendimi dışarıda buldum.

Yeşil olan ağaçlar sahip olduğu renklerinden sıkılmış gibi görünüyordu.Sarı tonlarına doğru renkleniyorlardı. Ve tanrım, bu da oldukça hoş görünüyordu. Sahi şaşıyorum böyle bir gezegen nasıl olurda bu zamana dek keşfedilememişti? Ops. Bir saniye. SERUS ve burada yaşananlar arasında bir tür kaos vardı öyle değil mi? Tabi ki de biliniyordu, fakat SERUS'da ki insanlardan-buna bende dahilim- gizleniyordu. Ne kadar da saçma! Annem olsaydı...

Pekala, devam edemeyecektim. Düşünmeyi bir yana bırakıp şu anda yapmam gereken işe koyulmalıydım. Daha fazla sonsuz maviliğe bakmayı sürdürürsem yanaklarıma hücum eden damlalar olacaktı. Etrafa bir göz gezdirdim. Burada yaşayanlar durmadan bir şeylerle uğraşıyordu. Kimisi topladığı yiyecekleri stokluyor, bazıları ise kaldıkları bölmelerin yanında olan küçük kulübeciklere ağaçların gövdelerine benzer şeyler taşıyordu. Bunu neden yaptıklarını sormayı aklıma not ettim ve bakınmayı sürdürdüm. Fred' in kaldığı bölmeye yakın olmalıydım, yani en azından öyle tahmin ediyordum. Yanıma tahminimce on dokuz yaşlarında yani benimle yaşıt, sarışın olan bir genç geldi ve elini uzatarak;

"Merhaba Giae, seninle tanışmak benim için büyük bir onur olacaktır. Benim adım Grady."

Sıcacık gülümseyişi bütün yüz hatlarını ortaya çıkarmıştı. Gözlerinin kahverengiliği çok güzel görünüyordu. Bu hoş davranışa karşılık vererek bende elimi uzattım ve gülümsedim ardından,

"Merhaba Grady, böyle düşünmen beni gururlandırdı. Teşekkür ederim."

"Rica ederim Giae, istersen sana etrafı gezdireyim. Merak ettiğin ve öğrenmek istediğin şeyler olabilir diye düşündüm."

Evet ben de tam öyle düşünüyordum fakat şuan deli gibi merak ettiğim başka bir olay vardı. Onu incitmeyerek kelimelerimi cümleye dönüştürdüm;

"Bu ince teklifin için çok teşekkür ediyorum, fakat şuan daha mühim bir mevzu var ve onunla ilgilenmek zorundayım. Daha sonra kesinlikle vaktimi buna ayıracağım." dedim. Ardından aklıma hücum eden ışık gibi parlayan bir fikirle karşılaştım.

"Sahi Grady, Fred' in nerede olduğu hakkında bir fikrin var mı?"

Elini saçlarının arasında gezdirirken gözleri nerede olduğunu hatırlamaya çalışır gibi geziniyordu. Tanrım lütfen onu gördüğünü bana söylesin. Daha sonra hatırladığına dair bir hareket ederek-ah çok şükür- bana döndü ve,

"Evet evet sanırım bir fikrim var. Dün gece revirden çıkıp kendi kaldığı bölmeye gittiğini gördüm. Fakat bu sabah onu gördüğüme dair bir şey hatırlayamadım. Bu işine yarar mı bilmiyorum. Üzgünüm Giae."

Ah hadi ama!

"Pekala Grady, teşekkür ederim. Sonra görüşmek üzere." Dedim kırık bir ses tonuyla. Grady' de görüşürüz dedikten sonra tekrar Fred'i görmek umuduyla yola koyuldum.

Fred' in kaldığı bölmedeydim. Burada ki sıcak kanlı insanlar beni gördüklerinde selam verip gülümsüyorlardı. İçlerinden birine Fred' in nerede olduğunu soracakken arkadan gelen ses ile olduğum yere mıhlandım. Bu-bu ses,

"Fred' i mi arıyordun sevgili Giae?

Lanet olsun! Bu şekilde karşılaşmak beni yerle bir etmişti. Vücudumda ki her bir hücre küfür ediyordu. Jamie bana ihanet etmişti. Ediyordu da. Ellerim titriyordu. Sesimin de titrememesi için derin bir nefes aldım. Ona elbette gününü gösterecektim. Nasıl Jamie' nin daha iyi planları varsa benimde aynı şekilde plan haritam vardı. Kendimi toparladım ve konuşmaya başladım.

"Ah Jamie, neden bir şey söylemeden gittin? Sana yetişmeye çalıştım fakat seni bir türlü bulamadım. Seni görmek beni rahatlattı." Dedim kendimden emin bir havayla.

"Yapamadım Giae, benim sana, SERUS' a verdiğim bir söz var. Beni görmek istemediğini söyledin ancak gidemedim ve bende çözümü bana inanmanı beklemekte buldum." Dedi, ağaçların bir önceki rengiyle bütünleşmiş gözlerini gözlerime dikerek.

Nasıl oynuyordu? Tanrı aşkına nasıl beceriyordu bunu? Pekala, başarma sırası bendeydi. Aklımda kurduğum çizelge doğrultusunda ilk adımlarımı atıyordum. Eminim ki buna değecekti.

"Haklısın Jamie, vermiş olduğumuz bir söz var. Daima birlikte savaşmalıyız. İlk başlarda bir türlü inanamıyordum fakat şimdi düşününce annemin öldürülmesiyle vermiş olduğu emir arasında mantık kurabiliyorum. Artık söylediklerine inanıyorum, ne gerekiyorsa yapmaya başlayabiliriz."

Yüzüne saklayamadığı bir şaşkınlık ifadesi yerleşti. Ardından koca gülümsemesiyle inci taneleri göründü. Yanağında olan çukur ona yakıştırdığım en güzel parçaydı. Birden hiç beklemediğim bir hareketle iki kollarını açıp benim ona sarılmamı bekledi. Bunu sürekli yapardı. Ve şimdi tekrar...- Kahretsin!-

Yavaşça kollarının arasına girdim ve bende bir kolumu kaldırıp ona sarıldım. Gözlerimi kapatmış, dişlerimi ise sıkıyordum. Şu sarılma meselesi artık bitmeliydi öyle değil mi? Gözlerimi açıp kendimi geri çekecekken- Aman Tanrım! -ayakta duran ve donuk gözlerle bize bakan Fred' le karşılaştım.

Gitmemişti.

Buradaydı.

Hızlıca geri çekilirken Jamie kulağıma fısıldıyordu;

"Biz birbirimize aidiz Giae."

Afallamış vaziyette bir Jamie' ye bir Fred' e bakıyordum. Jamie neler olduğuna bakmak için arkasına döndü ve bize doğru bakmakta olan Fred' i gördü. Jamie ona gülümseyerek

"Hey Fred, bizimle yürümek ister misin?" Dedi. Fred ise soğuk sesiyle,

"Halletmem gereken işlerim var." Dedi ve bize bakmadan küçük kulübelere doğru yol aldı.

Fred' in gitme düşüncesi her bir tarafımı uyuşturuyordu. Bir dakika? Öyleyse kağıttakini yazan kimdi? Ah lanet olsun! Benimle kim oynuyordu böyle? Jamie,

"Gidelim Giae." Dedi kolumu tutarak. Ben ise;

"Biraz yalnız kalmak istiyorum." Dedim.

"Peki öyleyse, hava kararmadan görüşürüz." Dedi ve yoluna devam etti.

Tanrım çok şükür. Kafamı toplamaya ihtiyacım vardı. Ağaçların arasından yürümeye başladım. Yol nereye gidiyorsa bende oraya gidecektim. Epey yürüdüğümün farkına varınca yolun sonuna geldiğimi de görmüştüm. Başımı kaldırdığımda karşılaştığım müthiş görüntü içimi rahatlatmıştı adeta. Öyle dalmışım ki dolu dolu akan suyun sesini duyamamıştım. Tanrım bu harika görünüyordu. Belirli bir yükseklikten aşağıya akan suyun muazzam görüntüsüyle büyülenmiş, öylece bakakalmıştım. Yeşilliklerin arasına oturup izlemeye devam ettim ve ardından gözlerimi kapatarak sadece çıkarmış olduğu sese odaklandım.

Suyun sesine birden gittikçe yaklaşan ayak sesleri eklenmişti. Kimin geldiğine bakmak için doğruldum ve tanıdığım o iri yapılı adamla karşılaştım. Yine aynı şekilde kahkaha atıyordu ve aynı kelimeleri tekrarlıyordu.

"Sen de onlardansın!"

Lanet olası sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Beni tekrar boğmak istercesine bakıyordu. Ben ise hareket edemiyordum. Gittikçe yaklaşıyordu ve elindeki kocaman sopayı sallıyordu. Son kızla bana doğru koşuyor ve beynimde kalan o son kelimesini telaffuz ediyordu;

"Hoşcakal Giae...."



SERUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin