SERUS - Bölüm 12

325 216 30
                                    

Jamie' yi tam da hazırlıksız yakaladığımı düşünüyorken kıvrak gülümsemesi ve alaycı bir bakışıyla karşılaştım. Hadi ordan Jamie. Artık Jamie demekten çekiniyordum. Çünkü böyle bir kişiliğe bürünen insan benim tanıdığım şefkatli Jamie olamazdı. Olabilmesinin imkanı bile yoktu. Bu alaycı tavrının altında büyük ihtimalle vereceği cevap yatıyordu. Hadi bakalım, öyleyse dinliyorum.

"Pekala Giae. Güzel soru. Fakat emin olabilirsin vereceğim cevap sorduğun sorudan daha güzel olacak. Sana bahsettigim olayın çok eskilere dayandığını söylemiştim. O zamanlar SERUS'un adı farklıydı. Bu yüzden rahatlıkla SERUS' tan bahsediyordum. Şimdi oldu mu Giae?"

Aslında bu cevap beni hiç tatmin etmemişti. Ne yani bu kadar basit bir olay mıydı şimdi? SERUS' un adı farklıydı öyle mi? Hadi ama. Farklı bir şeyler olmalıydı. Ama karşımda duran Jamie kendinden o kadar emin konuşuyordu ki. Tanrı aşkına tuhaflık burdan geliyordu işte. Kahretsin, Jamie!

"Bak Jamie. Ciddi anlamda büyük bir tuhaflık seziyorum. Burada her ne dönüyor ise bana karşı olan hareketlerinde büyük bir ölçüde değişim var. Emir komutası bende iken birden ne olduysa burada senin eline geçti. Saygısızlığın ise haddini yeteri kadar aştı. Artık sana güvenemiyorum bile. Artık bir olduğumuza inancım kalmadığını hissediyorum. Yanlış giden bir seyler var ve ben bunu önünde sonunda çözeceğim Jamie. Artık benimle birlikte olsan da, olmasan da..."

Bütün bunları bir çırpıda söylemiştim. Içim acıyordu. Yenik düşüyordum bu duruma, alışamıyordum. Özlüyordum bir olmamızı. Kahretsin, benim merhamet dolu Jamie' mi çok özlüyordum. Karşımda duruyordu. Sadece duruyordu işte. Içinde ki o değildi. Bunu görebiliyordum.

"Seni asla hayal kırıklığına uğratmayacağım Giae..."

Bu andını tekrarlarken gözlerinin içindeki parlaklığı görmek istiyordum. Fakat yoktu. Gözlerimi hüzün kaplıyordu. Orada huzuru, güveni bulduğum hissiyat yok olmuştu. Lanetler savurdum. Neydi buna neden olan? Ne olabilirdi ki tanrı aşkına?

Gözlerine o duyguları görebilmeyi umarak bir kez daha baktım. Yeşilin en güzel tonu olduğuna yemin edebilirdim. Son ümidimdi bu. Ne yazık ki yoktu. Bulamamıştım. Kendimi güçsüz hissediyordum. Bir tek Jamie kalmıştı ve artık onda ki huzuru ve sonsuz güveni hissedemiyordum. Usulca gözlerimi ayırdım ve arkamı dönüp bulunduğumuz yerden kendimi dışarı attım. Nefes almalıydım. Burada oksijen hiç bitmeyecek gibi duruyordu. Enerji yaydıklarına inandığım 'ağaçların' dibine çöktüm ve gözlerimi kapattım. Hafızam beni 1 hafta öncesine götürüyordu.

FLASBACK

Kollarımdan tutan iki asker vardı. Ikisi de oldukça iri yapılıydılar. Bir yere sürükleniyordum. Gözlerim acıyordu. Kahretsin açamayacak kadar acıyordular. Biraz önce ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Ailem. Kahretsin! Onlar gözlerimin önünde...

Lanet olası ahmak kadın! Bu olamazdı. Suçları neydi ki? Bu hainliği nasıl yapabilir di? Çılgına dönmüş vaziyetteydim. Tam kolumdan tutan iki adama beni bırakmaları emrini vermeye kalkışıyorken boğazımın acımasıyla yerle bir olmuştum. Ve ardından aklıma gelen; attığım o çığlıktı. Aman Allahım! Bu gerçek olamazdı. Göz yaşlarım musluğun açık hali gibi durmadan akıyordu.  Hıçkırıklara boğulmuştum. Birden iki askerin de durduklarını anladım. Artık sürüklenmiyordum. Kafamı hafifçe kaldırıp nerede olduğumuza bir baktım. Karşımda o kadın vardı. Lanet olası kaçak! Gözlerinde kin vardı. Aynı zamanda nefret. Soğuk ve bir o kadar hiddetli ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Beni iyi dinle küçük kız. Bu duruma şahit olduğun için seninde artık onlar gibi yok olman gerekiyor. Fakat şimdi değil. İşime yarayan yönlerini kullandıktan sonra, canım ne zaman isterse."

Ardından şeytani kahkahasıyla olduğu yeri inletti. Ve ekledi,

"Zavallı küçük kız. Annen gibi sende aklını kullanamazsan seninde sonun öyle olacak. Üstelik bu defa kendi ellerimle!"

Gücümün son demine ve avazımın çıktığı kadar bağırdım;

"Senden nefret ediyorum!"

Tekrar o pislik gülüşünü yaptı ve askerlere beni derhal götürmemi emretti. Yeniden sürükleniyordum. Epey yol aldıktan sonra durdular. Gözlerimi aralığımda geldiğimiz yer kesinlikle infaz odasıydı ve içinde öylece duran da Jamie' ydi. Beni görünce derhal ayağa fırladı. Askerler kollarımı bırakıp Jamie' nin bulunduğu yere doğru ittiler ve ardından oradan uzaklaştılar.

Jamie' yle ben birbirimize koşarak sıkıca sarıldık. Ağlıyordum. Birşey söyleyemiyordum. Her hıçkırışımda beni daha da sıkı sarıyordu. Her defasında daha çok kenetleniyorduk.

                    ~~~

Gözlerimi açtığımda Jamie' nin kollarındaydım. Uyuya kalmış olmalıydık. Jamie hala uyuyordu. Hareket etsem eğer uyanacaktı. Öylece durdum. Onu izledim. Göz yaşlarım yanağına damlamıştı. Hadi ama! Lanet olsun. Gözlerini kırpıştırarak hafifçe araladı. Dudağında hafif bir kıvrım belirdi. Bakışları adeta vücudumun buz kesmesini sağlıyordu. Fakat bu duyguyu seviyordum. Onda bulduğum huzur daha önce bir tek annem ve babamda vardı. Uzandığımız yerden doğrulacakken beni kolumdan tuttu. Buğulu gözleri yaşlı gözlerimle sabitlendi ve konuşmaya başladı,

"Ben her zaman yanında olacağım. Sana söz veriyorum Giae."

Öfkeyle doluydum. Diğer yanımı ise hüzün kaplamıştı. Sahip olduklarım artık yoktu. O hainlerden bunun hesabını soracaktım. Birden her yerde yankılanan anons sesleriyle duraksadım. Bu-bu o pisliğin sesiydi.

"Sevgili SERUS halkı. Ben Steve HOUSTON. Sizlerden birazdan bir açıklama için SERUS Konseyinin orada toplanmanızı rica ediyorum. Teşekkürler."

"O aptal kadın birazdan kendini başkan ilan edecek ve ben burada öylece birşey yapamadan duracağım öyle mi? Bu nasıl olur! Tanrım. Çıldırmak üzereyim."

"Giae sakin olmalısın. Elimizden birşeyin gelememesi benide mahvediyor fakat güçlü olmalısın, olmalıyız. Bunun hesabını elbette ki soracağız! Bunu beraber yapacağız. SERUS tehlikede gözüküyor. Ilk önce annen, ardından SERUS için. Öncelikle sakin olup düşünmeliyiz."

Ardından ekledi,

"Yemin ediyorum Giae, sonsuza kadar senin yanında seninle birlikte olacağım."

Bakışlarımı Jamie'ye sabitledim ve kendimden emin bir şekilde konuşmaya başladım;

"O zaman dinle beni! SERUS için vereceğimiz mücadele amacına ulaşıncaya kadar savaşacağıma söz veriyorum. Bu senin de tercihindi fakat beni hayal kırıklığına uğratıp, yeminini bozman halinde..."

"Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım."

Bu benim bir nevi rahatlamamı sağlamıştı. Güven hissini bütün hücrelerimde hissedebiliyor idim. Kendime has gülüşüm ile Jamie' nin dumanlı gözlerine gözlerimi sabitledim. Bu gözlerde ki parlaklığı kaybetmek en son isteyeceğim şey olurdu bundan emindim. Ardından;

"Biliyordum Jamie. Beni bir başıma bırakmayacağını biliyordum. Birlikte savaşacağız. -Ve- Jamie ciddiyim intikamımız kesinlikle en ağırından olacak."

Seni seviyorum Jamie. Sende olan her şeyi seviyorum. Kokunu, gözlerinde ki iliklerime kadar hissettigim huzuru, sahipleyici sarılışını, kalbindeki iyiliği ve en çokta benim yanımda olduğunu hissettirişini seviyorum Jamie. Bunu kendime itiraf etmekten çekinmiyor aksine gurur duyuyorum. Ve asla, ciddiyim asla seni bir başına bırakmayacağım. Tekrar söylüyorum kendime. Korkmuyorum!

Seni seviyorum Jamie!









SERUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin