Yeniden, yeni başlangıçlara...
Başladığınız tarih:
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
Kavganın kol gezdiği yıllardı. Sokaklar savaş alanı, canlar elin oyuncağıydı. Herkes derdine yanmış, herkes yalnızlığında kavrulmuştu. Yapacak bir şey yoktu. Savaştı bu! Olması gerekmeyen bir savaş...
"Çekil buradan çekil!"
Biri bana sesleniyordu ama ben gözümün önündeki cesetlere bakıyordum. Sahi doktor olmak bu değil miydi? Ceset görmek, kan görmek normal olmalıydı değil mi? Peki ben neden donakalmıştım? Neden simsiyah bir yol gibiydim? Önümdeki cesedin az önce baktığım yaralı bir hasta olmasından dolayı olabilir mi? Yaşatmaya çalıştığım canı gözlerimin önünde vurmuşlarken donup kalmam normal değil miydi? Ne de olsa insandım, onların aksine...
"Sana buradan çekil dedim doktor! Duymuyor musun! " Üniforması içinde beni uyaran, rütbesinden anladığım, üsteğmen fazlasıyla sinirli, bense fazlasıyla şok içindeydim. Çünkü bu kadarı olmamalıydı. Bir tabur karakolu üst üste iki kez vurulmamalıydı. Bu fazlasıyla kalleşçeydi. Daha yeni tedavi yapıyorken bu da neyin nesiydi! Hangi savaş kuralı, hangi insanlık dersiydi bu?!
Kolumu sıkıca kavrayan koca ele bakıp "Dur, dur! Onu kurtarabilirim!" diye bağırdım.
"Bir bomba daha düşerse kendini bile kurtaramazsın!" diyerek beni de kendiyle çekiştiren askerin gözleri çok korkutucuydu. Gecenin buzuyla bir olmuş gibiydi. Gece simsiyahlığını bu adama vermişti. Ya da gecenin karanlığı bu adama aitti.
"Lütfen bırak kolumu!" diyerek son şansımı denerken bu ses tonunun bana ait olduğuna inanamadım. Sanki bağıran ben değildim.
"Nabız yok. Burada durman kendi canını riske atmaktan başka bir şey değil. Yürü doktor!"
Doktor demesiyle eş zamanlı önümüzde üç adam belirdi. Dizilerde gördüğüm terörist kıyafetlerinin aynısı üzerlerindeydi. Ben donakalmış bir şekilde onlara bakarken hızlıca bir konteynerin arkasına çekildiğimi fark ettim. Buz gibi hava, kapkaranlık gece, yalnız kalan köpek...
"Köpek! Köpeği almalıyız!" Sözümle adım atmam bir olurken koca ellerle tekrar yerime çekildim. Havada uçuşan mermilere bir yenisini de yanımdaki asker eklerken diğer taraftan da köpeğe döndü.
"Çakır gel oğlum!" diye yüksekçe bağıran asker kulaklarıma âdeta sızı doldurdu. Mermiler, yüksek ses, Çakır'ın ağlamaklı sesi...
Üç adamı da kısa sürede indirdi ve komutla birlikte yanımıza koşan yaralı hayvanı kucağına aldı. Diğer eliyle de kolumdan tutup beni de kendiyle çekiştirmeye başladı. Kısa sürede bir kulübeye girdik. Sırt çantasından çıkardığı küçük bir bez parçasıyla Çakır'ın yarasını saran asker bir yandan da etrafı kontrol ediyordu. Şimdilik bizi hedef alan mermiler yoktu. Asker bizi iyi saklamıştı.
"Veterinerlikten anlar mısın doktor?" Askerin sesiyle dış dünyama dönerken hızlıca başımı salladım. "Yapabilirim sanırım."
Hızlı bir şekilde Çakır'ın yarasına bakarken bir taraftan da sırt çantası taktığım için şükretmeye başladım. Beni sevindiren tıbbi malzemelerin bu çantada olmasıydı.
"Adın ne?" dedi soğuk sesiyle.
Kanı durdurmayı hedefleyen bezi çabucak açıp yaraya batikon sürdüm. Köpeğin sızlayan sesine içim giderken "Nazelif." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Âşık-ı Mehcur
General FictionYavuz, Nazelif'e doğru bir adım attı. "Şakağından öptüğümden beri çok dincim." Gülümsedi Nazelif. "Pozitif enerji mi verdim?" "Vallahi yaptın bir şeyler." diyen Yavuz bu kez izin almadan yaklaştı Nazelif'in şakağına. Önce ellerini kavradı. Gülümsedi...