2. BÖLÜM

90 18 158
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

Odadan çıkan Nazelif'in ardından Yavuz'a telefon geldi. Arayan Halit Komutandı. Bekletmeden aramayı cevaplayıp karşı tarafı dinledi. "Odama gel Yavuz."

"Emredersiniz komutanım." diyen Yavuz, Çakır'ın başını okşayıp "Hemen geliyorum tamam mı oğlum?" dedi ve masaya geri bıraktığı telefonunu tekrar eline alıp odanın çıkışına yürüdü. Kısa sürede Halit Komutanın odasına varıp kapıya vurdu. Gel komutunu duyunca içeri girdi ve baş selamı verdi.

"Bu akşam şehit yakınları için bir taziye verelim burada. Sonrasında zaten göreve gideceksiniz. Yolunuz Tendürek'e kadar varacak."

"Siz nasıl uygun görürseniz komutanım." diyen Yavuz yarasını fark ettiği andan beri komutanı görmesin diye elini üzerine örtmüştü. Ancak Halit Komutanın görmemesi mümkün değildi. "O elini bir çek bakalım."

Elini çeken Yavuz "Önemli bir şey değil komutanı-" dedi ancak cümlesini tamamlayamadan Halit Komutan konuştu. "Hemen şimdi hastaneye gidiyorsun. Akşamki organizasyonu Kaan teğmen halledecek."

"Komuta-" Bir kez daha Yavuz'u bölen Halit Komutan "Gideceksin bitti." dedi ve çekmeceden bir kağıt çıkarıp hızlıca yazmaya başladı.

'Üsteğmen Yavuz Cihangir hastanemizde tedavi gördü. Doktor imza & kaşe.'

Kağıdı Yavuz'a uzatıp söze girdi. "Bunu doktora imzalat, kaşeyi bassın. Yoksa gidip gitmeyeceğin belli değil."

"Komutanım." dedi Yavuz yapmayın der gibi.

"Nedir bu hastaneyi sevmemen anlamadım gitti." diyerek ellerini iki yana açtı Halit Komutan.

"Basıyor komutanım. Ben iki dakikada evde hallederdim." dedi son bir ümitle Yavuz.

"Gidiyorsun asker!"

Hazır ola geçen Yavuz "Emredersiniz komutanım." dedi ve baş selamı verip odadan çıktı.

Belki de yollar kesişmeliydi; belki de yollar kesişecekti...

Hızlı bir şekilde hastanenin yolunu tutan Yavuz planını yapmıştı bile. İşler rayında giderse her şey tereyağından kıl çeker gibi olacaktı. Sadece boş bir oda bulması lazımdı.

Hızlıca hastaneye varan Yavuz bir bir kapıları tıklatıp içerideki doktorlara selam verip geri kapattı. Dört odadan sonra beşinci odayı tıklattı ve kapı açılmadı. Kilitli kapıyı yol üzeri tuhafiyeden aldığı tel tokayla açmaya çalıştı. Ona bakan küçük çocuğu görünce gülümseyip "Benim odam, anahtarı evde unuttum." dedi. Çocuğun ailesi kolonun diğer tarafında olduğundan onu başka kimse görmedi. Stres altında çalışmaya alışık olan Yavuz kapıyı kısa sürede açıp içeri girdi. Kapıyı kapatıp çekmecelere yöneldi. Karıştırıp bir kaşe aradı ancak hiçbirinde bulamadı. Gözü en üstteki kilitli çekmeceye ilişmişken kapının açılacağını fark etti. Bu koca cüssesiyle bir yere saklanamayacağından; camlar da demirli olduğundan ayağa kalkıp yüzleşmeyi bekledi.

Kapı açılınca karşısında gördüğü kadınla büyük bir şok yaşadı. Karşısında duran kişi Nazelif'ti. Gözlerini kapatıp açtı ama yine Nazelif'i gördü. İnanamadı ayrıntılı baktı. Yeşil gözler, boyalı sarı saçlar, her zamanki montu, krem tokaları... Karşısındaki kanlı canlı Nazelif'ti.

Nazelif'in de Yavuz'dan pek farkı yoktu. İnanamadı bir türlü. Gerçek miydi bu yoksa Nazelif hayal mi görüyordu. Gidip dokunsa mıydı? Ya gerçekse ne yapacaktı? Simsiyah gözler, sakalsız yüz, çatık kaşlar; bir dakika, çatık kaşlar yoktu. Şaşkın kaşlar vardı. Yoksa hayal miydi?

Âşık-ı MehcurHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin