Hani bazen kendinizi savunmak istersiniz ya,ama herhangi bir nedenden kaynaklı savunamazsınız.
İşte, Lanetli Prensin kaderide böyleydi.Konuşamaması onu zayıflatan tek nedendi.
"Zavallı..."dedim ona bakarken,dudaklarımda deli sırıtışı vardı. Şimşekler hâlâ şiddet ile etrafımızda dönüyordu. Onun değil benim canımı acıtıyordu ancak bu bana işlemezdi.
Mavi ve tıpkı benimkiler gibi çekik gözlere sahipti. Ve o gözlerinde ise bana demek istediği tek şey şu idi:
Savaş.Tek parmak şıklatışı ile şimşekler gökyüzüne doğru dairesel bir hareket ile yükseldi. Kabzasında ki kılıcını çıkardı ve bana doğrulttu. Bu hareketi ile artık savaşçı ruha sahip bir prens olduğunu anlamış oldum. Ben savaşan ve kendini her halükârda savunabilenler ile anlaşabilirdim.
O ise gücünü değilde adil olması için savaşmayı seçti.Bu kızın canı kanlar içinde bir ceset çekmişti.
Elimde ki kılıcı,profesyonel bir şekilde döndürerek savunma pozisyonuna geçtim. Yüzümde kara mizahı olan bir kadın ifadesi bulunuyordu. "Afferin Dilsiz Prens,
Ödlek olma." dediğimde yüzünde kışkırtıcı bir ciddilik vardı. Bunu şans bilerek üzerine atıldığımda aniden yok oldu.Tanrım,Erkeklerin hepsi aynı.
"Seni Hile-" tam konuşacağım sırada önümde belirdi ve kılıcı ile bana saldırdı. Refleks ile kılıcımı kılıcına geçirdim ve lanet olası yüzüne yaklaştım. "Bak sen şu işe,Dilsiz Prenscik beni şaşırtmaya çalışıyor ha?" dedim ve sinir bozucu bir şekilde gülmeye başladım. O ise sadece hafif ama delici bir tebessüm yollamıştı.
Kılınçlarımızdan çıkan metal sesi,
Soluksuz ve hızlı geçen dakikalar,
Refleksli saldırılarımız ile büyük bir tezatlık bağı oluşturmuştu. Kılınç darbelerime karşı oldukça şaşırtıcı refleksler sergiliyor,hafif kanlı yüzü ise onu korkusuz gösteriyordu.Ama henüz beni tanıyamamıştı.
Bana doğru saldırı yapmaya başladı ve öncekilerine göre baya hızlanmıştı.
Kılıcımı havaya fırlattım ve yüzüne sert bir yumruk geçirerek geriye doğru sendelemesine neden oldum.
Havadan hız ile benim olduğum bölgeye gelen kılıcımı profesyonel bir şekilde zıplayarak yakaladım ve tekrar savunma pozisyonunda kılıcımı ona doğrulttum. Nefes nefese kalmıştım ve yüzümün her bir yerinde Kılınç darbeleri vardı. Tıpkı onunkisi gibi."Ama cidden yeter artık!" diye haz dolu ses tonum ile haykırdım ve bana doğru geldiğinde zıplayarak bacaklarımı onun boynuna doladım ve başını geriye doğru iterek ikimizinde yere düşmesini sağladım. Tam ayaklanacağı sırada üzerine çıktım ve bacağımda ki hançeri boynuna,bacaklarımı bacakları ile herhangi bir saldırı yapamaması için bacaklarına doladım. Bir kolunu yere doğru sertçe bastırdım ve diğer kolunada sırtına koydum. Böylece bedenini yere bastırdığım için elini bile kıpırdatamayacaktı. Bana,hafif şaşkınlık içinde bakan Mavi gözlerine doğru kıkırdadım Ağızıma ki kanı yere tükürdüm ve ona döndüm.
"İyi savaştı,ani gelen saldırıların ilgimi çekmedi değil..."dedim ve alnımı onun alnına yasladım. Bir deli misali kahkaha attım ve, "...Ancak artık seninde ölme vaktin gelmedi mi? Lanetli ve Dilsiz olduğun için halkın sana saygı duymuyor,ama hiç merak etme! Çünkü şimdi seni öteki dünyaya postalayarak kurtaracağım,Dilsiz Prens." dedim.
Bana kokusuz bir şekilde bakması sinirlerimi bozuyordu. Umursamadan Boynuna dayamış olduğum kılıcı tam batıracaktım ki,Yüz ifadesinin korkuya dönüşmemesi dikkatimi çekti ve tekrar ona baktım. Korkusuz bir şekilde gözlerini yummuş,Ölümü bekliyordu...
İstese güçleri ile beni esir edebilirdi,
Ama o ölümü seçti...Mavi gözlerini,hafifçe araladı ve bana merak ile bakmayı sürdürdü. Onu neden hâlâ öldürmediğimi merak ediyordu.
Nedense ona bakınca küçüklüğüm aklıma geldi. Rüzgâr gittikten sonra intihara bile kalkışmıştım. Onu ölesiye seviyordum küçükken. İntiharlarımda başarısız olunca okulda ki zorba çocukların beni dövmesine izin vermeye başlamıştım,
İsteseydim onları tek bakışım ile ortadan kaybedebilirdim ama yapmadım. Yapamadım değil, Yapmadım. Belki beni hastanelik ederler diye bir şey bile yapmadım.Hayır...onu öldüremem.
Boynuna dayamış olduğum hançeri çekmedim ama alnımı onun alnına dahada çok yasladım. Bu sefer ona merak ile bakan bendim.
"İntahar etmek istiyorsan edebilirsin,
Ama şunu bil ki ben sana elimi sürtemem,Dilsiz Prens."dediğimde gözlerimin içine baktı. Sanki bende bir şey arıyormuş gibi görünüyordu.Alnımı ondan ayırdım,üzerinden kalkarak ona olan temasımı kestim.
Kılıcımı Kabzasında,Hançerimi ise bacağıma yerleştirdim.Ben Yürümeye başlarken Ayaklandı ve birden çakan şimşek ile gökten bir ses duydum."Senin ile tekrar karşılacağım,Baykuş Gözlü Kadın."
Ondan 20 santimmetre uzakta iken omuzundan arkama baktım. Önce ki kadar ciddi bir yüz ifadesi vardı.
Heybeti ile dik duruyor,bana saygı ile bakıyordu.Dudaklarım ister istemez bir yana kıvrıldı, "Karşılaşacağız ve o karşılaşmamızda ise bu sefer sana acımayacağım,Dilsiz Prens." dedim. Yüzünde minik bir tebessüm oluştu.
Önüme dönerek Yougi'nin gittiği yola doğru yol aldım.Umarım kaybolmamıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya ÖL, Yada YAŞA (1.KİTAP)
FantasiKarşına çıkacak yaratıklara karşı daima güçlü ol, Yaşamak uğruna dostunu sırtından bıçaklama, Güçlü kalmaya çalış ve bu ıssız İblis ormanında kimseye güvenme. ÇÜNKÜ HENÜZ İBLİS EVRENİNİ TANIMIYORSUN. Zaman kavramı Emi Cheko ve Yougi oan için durmuşt...