Efsun, Can'a sert bakışlarla bir süre daha baktıktan sonra içindeki duyguları bastırmaya çalışarak sessiz kaldı. Uzun bir süre sadece birbirlerine bakakaldılar. Odada ağır bir hava vardı, ikisi de suskunluk içinde birbirlerinin gözlerinde bir anlam arıyordu. Ancak bir an sonra Can, daha fazla sessiz kalamayacağını fark etti. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı, sesinde sakin ama derin bir içtenlik vardı.
"Efsun... anneni kaybettin," dedi, bakışlarını ondan ayırmadan. "Acını anlıyorum."
Efsun, Can'ın gözlerinde ciddi bir ifade olduğunu görünce kendini biraz daha salıverdi. Derin bir nefes aldı ve sonunda içinde tuttuğu öfkeyi bir anlığına dışa vurarak, "Gerçekten anlıyor musun, Can?" dedi gözleri dolarken. "Benim ne yaşadığımı, nasıl bir boşluk içinde kaldığımı gerçekten anlayabiliyor musun? Sen neredeydin? Yanımda olmanı bekledim, ama bir anda kayboldun. O kadar yalnızdım ki... annemle birlikte kendimden de bir parçayı kaybettim."
Can, Efsun'un kırılganlığını hissederek onunla göz göze geldi ve başını hafifçe eğdi. Derin bir iç çekti, gözleri eski yaralarından süzülen acıyla doldu. "Hayır Efsun, gerçekten anlıyorum," dedi, sesi kısık ve derin bir içtenlikle. "Belki aynı değil ama, senin hissettiğin yalnızlığın neye benzediğini, kaybetmenin insanı nasıl savunmasız ve boş bıraktığını biliyorum... çünkü çocukken ben de aynı şeyleri yaşadım."
Can, gözlerini kısa bir süre duvardaki bir noktaya dikerek geçmişe daldı. Yutkundu ve sesindeki sarsıntıyı toparlayarak konuşmaya devam etti. "Babam, annemi sevdiği gibi beni de sever sanıyordum. Küçüktüm... ama çok yanılmışım. Babam, bana hep öfkeli olurdu. Nedenini anlamazdım. Beni her gördüğünde, sanki geçmişinden, yaşadıklarından intikam almak ister gibi davranırdı. Bir çocukken... bunu anlamak zor. Yine de her şeyin düzeleceğine inanırdım. Bir gün belki sarılırız diye düşünürdüm."
Can'ın sesi gittikçe ciddileşti, eski yaralarının üzerine açılan yeni duygularıyla adeta kendine bile itiraf etmekten korktuğu anıları gözleri önüne getiriyordu. "Ama olmadı," dedi, içindeki buruk acı yüzüne yansıdı. "Her seferinde o evi kabusa çevirdi. Ona 'baba' diyemedim, hep çekindim. Ses tonunu her yükselttiğinde içim titrerdi. Küçük bir çocuk, en çok kendi babasından korkar mı? Korkar. Ben korkardım. Babam, neredeyse her gün karşıma dikilip beni azarlardı. Yetmezmiş gibi... sinirlendiğinde durup düşünmeden, sert bir şekilde üzerime gelirdi. Canımı acıtması umrunda bile olmazdı."
Efsun, Can'ın sözlerindeki acının derinliğini fark edip ona daha yaklaştı. Gözlerinden süzülen yaşları tutamıyordu. Can, o an Efsun'un gözyaşlarına karşı dayanamadı ama içinde yanan öfke ve hüzünle devam etti. "Ne zaman çok daralsam, dayanamayıp anneme sığınırdım," dedi, başını yavaşça eğerek. "O bana sarılır, başımı okşar, her şeyin geçeceğini söylerdi. Onun yanında kendimi güvende hissederdim. O varken her şey biraz daha katlanılır gelirdi. Ama... hayat bana onu bile fazla gördü."
Can, yüzündeki acıyı bastırmaya çalışarak bir an duraksadı, sanki o anları yeniden yaşıyor gibiydi. "Babamın öfkesi, zamanla yalnızca bana değil, anneme de döndü. Onunla da tartışırdı. Artık bir çocuk değildim ama annemi koruyamayacak kadar güçsüzdüm. Annem, benim tek sığınağım, en güvendiğim insan, bir gün ansızın hayatımdan alındı." dedi, sesi boğulmuştu. "Onu elimden aldılar, Efsun. Hayat, bana kendi annemi bile fazla gördü."
Efsun, Can'ın bu itirafları karşısında ne diyeceğini bilemeden ona baktı. Can'ın içinde sakladığı bu yaraların ne kadar derin olduğunu görmek, onu da çok etkiledi. "Can..." dedi, kelimeleri çıkarken zorlanıyordu. "Senin de anneni kaybettiğini biliyordum ama bu kadar acı çektiğini, bu kadar yalnız ve çaresiz kaldığını... bilmiyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalini Yaşarken Kaçmak
General Fiction"Hayalini Yaşarken Kaçmak" Yeni modern, tükenmişlik ve hayal dünyasını anlat konuları hız kesmeden devam eden Başrolde Can ve Efsun İsimli karakterlerimizin olduğu yaşantısıdır "Hayalini Yaşarken Kaçmak" Adlı kitabımı çok düşündüm ve biraz gerçekl...