12.BÖLÜM

0 0 0
                                    

'Kendinizde değilsiniz dinlenin lütfen.’

Yanıma kadar gelip kolumu kavrayacakken elimi aramıza siper ettim.

‘Gayet kendimdeyim.’

Dudaklarını birbirine bastırıp tamam dercesine geri çekildi. Kız çocuğu söylediklerinden sonra ortadan kaybolmuştu. Hiçbirisi sihirbazlık oyunları değildi apaçık gerçekti.

Aklımı yitirmemiştim ama yitirmem de yakındı.

Olağanüstü olaylar yaşadıkça bir denizin içindeki sert akıntılar misali kapılıyordum olaylara.

‘Sen bir kuş muydun?’

Ciddiyetle yönelttiğim soruya karşılık bir kahkaha attı.

‘İlahi sizde. Ben nasıl bir kuş olabilirim.’

Gülmeye devam ederken mayhoş gözlerimle onu izliyordum.

‘İlk bir kuş olarak yaratılmışsın ondan sonra bir şifacı olmuşsun.’

Kahkahası büyürken ‘Kanatların yanmadan uçmak için yardım istedin benden!’ diye bağırdım en sonunda kahkahaları arasından. Dinen kahkahalarından sonra dudakları dümdüz oldu.

‘Bunu kimse duymamalı.’

‘Gerçekten kimseye söylemem.’

‘Aklınızı kaçırmışsınız siz. Bu aramızda kalsın kimseye karşı da bu tür konuşmalar yapmayın başkomutanın itibarı zedelenir.’

Umutla aralanan dudaklarım şifacının dudaklarından akanlar yüzünden açık kalmıştı. Sağa sola başımı sallarken ‘Aklımı kaçırmadım.’ Dedim.

‘Başkomutan sizin delirmiş olduğunuzu öğrendiğinde evlenmekle hata yapacaktır.’

Şifacı arkasını dönüp yanımdan giderken peşinden hızla gidip kolundan tutup duvara sırtını dayadım. İlaçları hazırladığı masanın hemen yanı başındaydık. Elleri masanın kenarlarına tutunduğunda kolunda olan elimi ayırmak için kolunu çekiştirdi.

Yüzünde ki kırışıklıklarda gezdirdiğim gözlerimle ‘Ben delirmedim.’ Derken yüzümde hiçbir ifade yoktu. Masaya uzanıp cam kavanozu eline aldığında başımda kırılmaması için elimi kolundan kurtarıp vazoyu tutan elini bileğinden tutup başımı eğdim ve vazonun şifacının bedeniyle beraber dönüp duvarda kırılmasını izledim.

Yüzü duvara dönük şifacıyı serbest bırakıp odadan çıktım. Tek yöne çıkan koridordan ilerlerken yorgunluk üzerime geldi. Bu uzun koridorun çıkışının nerede olduğunu bilmemek harap ediyordu yorgun bedenimi. En az yarım saattir yürüdüğüm koridor hala bitmiş değildi. Ucu bucağı gözükmeyen bir çöl misaliydi.

Daha fazla yürümeden sırtıma duvarı verip oturdum. Bacaklarımı uzattığımda bir oh çektim. Şuan istediğim bahçede oturup temiz havayla bedenimi ödüllendirmekti.

Ama tabii ki de şuan böyle bir durum gerçekleşemezdi. Uzunca yürüdüğüm için ayaklarım artık su toplamıştı. Ses işittiğimde gülüşmelerinde eşlik etmesiyle kalkıp seslerin geldiği aydınlık odaya yöneldim. Duvara yapışarak giderken bir yandan da arkama bakıyordum.

Kimse gelip geçmezken kapı kenarından başımı sarkıtarak içeriye baktım. Komutanlık rütbesindeydi hepsi ve içlerinden bir tanesini mutfak kapısının önünde konuşurlarken duymuştum. Konuşmalar birbirine girince sadece tek bir komutanın sorusuyla gülüşmeleri kesilmişti.

‘Başkomutanın karısı Kraliçe ile neden düşman gibiler? O kadın geldiği ilk gün oturup moheran –başkomutanın özel içeceğinin adı- içmediler mi bu düşmanlık nereden geliyor?’

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 03 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLMEK YA DA YAŞAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin