:5:

68 12 9
                                    

Dertler insanlara göre farklılık gösterebilir miydi? Demek istediğim dertlerin ağırlığı olabilir miydi?

Kalbimin içine oturmuş olan şey derdimdi işte benim, öylece kalbimi kasıyordu. Benim derdim Cenan'dı çünkü benim kalbim Cenan'dı. Burası her ne kadar o'na artık uzak olsada o buraya aitti. O kalbimin içinde duran bir dertti.

Yine tüm duygusallığım üzerimdeydi, evime gidememiştim. Saat baya bi geç olmuştu ve benim yürümeye mecalim olmadığından kaldırımın kenarına oturmuştum. Açık konuşmak gerekirse eve gitme isteğim yoktu. Ayaklarım baya bir ağrıyordu ve oturduğumdan kaynaklı artık kalkma isteğim yoktu. Ayrıca bacağımın ağrısını hiçe sayacak kadar fena halde başım dönüyordu, bir yere düşmemek için de atmıştım kendimi kaldırıma.

Çantamın içinden telefonumu çıkardım, birinden yardım istemeliydim. Eğer istemezsem burada kalacaktım ve en kötü ihtimalle bayılacaktım. Emre'yi aramak için parmağımı ekranda hareket ettirdim ve isme tıkladım, bir iki kez çaldı ama açan olmadı. Yine denedim ve sonuç aynıydı.

"Aç şu telefonu Emre.." Her taraf sanki bir dönme dolap misali dönüyordu, sokağı aydınlatan ışık gözüme fazla gelmeye başlamıştı. Midemin bulandığını hissediyordum. Bana ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu, ne oldu da birden böyle yorgun düştüm?

Cenan.

O'nun ismi aydınlandı aklımda, o'nu aramak istedim ama bu durumdayken bile kendime engel olmalıydım, Cenan yerine başka birini çaldırmalıydım.

Parlak ekran da gözümü ağrıttığında telefonum elimden kaygan bir sabun gibi kaydı, bilincimi kaybediyordum. Gözlerime bir ağırlık çöküyordu ve bu kimsenin olmadığı sokakta ancak sabah fark ederlerdi beni.

Kafam geriye doğru düştü elimde olmadan, gözlerim yavaşça kapanırken duyduğum ses boğuktu ama adım yankılanmış gibi geldi, kısık kısık olan gözlerim kapanmadan önce son gördüğüm şey ela gözleriydi.

××××

Emre'den

Bir kez daha adımı söylemesiyle olduğum yerde durdum ve kaçmaya çalıştığım adama baktım, ben o'ndan kaçtıkça o beni kovalıyordu. Bu bir oyun gibiydi ve sürekli kaybeden bendim, Ömer bir çok kez yenilgiye uğratmıştı beni. Ancak bu oyunu diğer oyunlardan ayıran şey herhangi bir topla değil benim duygularımla oynanmasıydı.

"Emre! Bir durur musun?" Karşıma geçtiğinde gözüme ilk çarpan şey serçe parmağında olan nişan yüzüğüydü. Gözlerim doldu, karşısında ağlamak istemiyordum ama kalp acımı hatırlatan şeyin bir yüzük olduğunu da kabul etmem lazımdı. Bir yüzük, sıradan bir yüzük neden bu kadar acındırmıştı beni?

"Bir şey mi oldu?"

"Evet, oldu." Elini göğsünde bağladı. Bana öyle bakıyordu ki gözlerimi çekemiyordum, nişanlı biri olduğunu aklıma getirip o'ndan uzak durmak istesemde karizması o kadar büyüktü ki insanın aklına her şeyi getirecek türdendi. Böyle yaparak o hiç bir şeyden haberi olmayan kızın da hakkına giriyordum, bu aşk sadece bana değil üç kişiye zarar olacaktı. "Ya neden kaçıp duruyorsun sen benden? Seni incitecek bir şey mi yaptım?"

Farkında olmadan yapmıştı aslında, ben  bu sevdaya bağlanarak çektirmiştim bu acıyı kendime. Yani o'nun bir suçu yoktu, tek suç benimdi. O'ndan en uzak olan yer, ikimizin için en doğru olan yerdi.

"Yoo.."

"Emre?" Kaş göz hareketleri yapmaya başlamıştı, daha fazla sormamalıydı. İnkar etmiştim işte, neden rahat bırakmıyordu beni?

"Yok öyle bir şey Ömer. Nerden çıktı bu?"

"Geçen sana bir rolü ister misin diye sordum beni görmezden geldin, aynı kafede karşılaştık beni görür görmez kafeden çıktın. Sence de bu hareketler çok anormal değil mi?"

"Ya bu aralar derdim varda, sende evleniyorsun seni meşgul etmek istemedim." Evlilik kelimesi boğazımı acıtmıştı, her ne kadar normal bir kelime olursa olsun sanki boğazımı parçalarcasına çıkmıştı ağzımdan.

"Ne evliliği Emre? Haberim olmadan evleniyor muyum?"

"N-Ne? O zaman nişan yüzüğü?"

"Zevk için takıyorum."

Derince nefes aldım, ben bu kadar acıyı bu efendinin zevki için mi çekmiştim? Masum masum bakan yüzüne en sertinden bir yumruk çakmak istesemde kendimi tutdum.

"Anladım.."

"Neymiş o derdin?" Seni evleniyor sanmam.

"Ne derdi be?" Bana deliymişim gibi baktı, şuan suratını darmaduman etmediğime şükretmesi lazımdı.

Telefonunun çalmasıyla elini cebine attı, görebildiğim kadarıyla Cenan aramıştı. Kulağına götürdü telefonu.

"Efendim Cenan?"  ne olduğunu anlamadım ama gözlerinin kocaman kocaman olmasından kaynaklı kötü bir haber almış olduğu belliydi. "Arif hastahanede mi?! Hangi hastahane?"

İçimi endişe kaplarken sinirim uçu verdi, her zaman yanımda olan kardeşim hastahanedeydi ve ben bunu yeni öğrenmiştim.

××××

Gözlerim kısık kısıkken çok aydınlık olan oda gözümü kamaştırdı, üzerimdeki yorgunluk sanki yıllardır uyumuyormuşum gibi vücuduma yük veriyordu. Öyle ki gözümü açacak gücü zor bulmuştum kendimde.

Aklım başıma gelirken elimin üzerinde sıcak bir doku hissediyordum, tutuşu hem hiç bırakmak istemiyor gibi sert ve beni incitmek istemediği için narin bir şekilde ayarlanmıştı. İkisi nasıl oluyor bilmiyordum ama bu elin sahibin kim olduğunu kokusundan anlamıştım.

Hala uyandığımı anlamamıştı, elimi tutuyordu. Cenan yıllar sonra elimi tutuyordu ve bu hissi o kadar özlediğimden kendimi o ele kapanmamak için zor tutuyordum.

Elimde hissettiğim ıslaklıkla içimdeki o mutluluğu yıllar sonra yaşamanın heyecanını tekrardan tatmıştım. Cenan bana önem veriyordu. Benim için endişelenmişti ve az önce elimi öpmüştü.

"Sana bir şey olursa dayanamam ben Arif, sen olmadan ben olamam Arif'im."Bir öpücük daha verdi elimin üstüne."Ben sen varsın diye varım kömür prensim, sen yoksan bende yokum."

Alnımda hissettiğim öpücükle kalbim tekledi, Cenan bana hala önem veriyordu. Cenan hala beni seviyordu, duygularımız hala birdi. Aşkımız ölmemişti ama yaşıyor gibi de değildi.

"Seni seviyorum Arif, sen benden nefret etsende ben hala sana aşığım."

Gülümsememek içim kendimi zor tutdum, sanki artık o beklenti sona ermişti. Cenan'a tekrardan kavuşmama az kalmıştı.

....

İçime pek sindiği söylenemez ama denedim işte bir şeyler

Oylamayı unutmayınn

Eski sevgili ~Arcen~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin