Uzun bir süre daha yol gittikten sonra nihayet Adalan'ın birliği görünmüştü. Hava çoktan kararmış olmasına rağmen ay ışığı her yeri aydınlatıyordu. Tepeden aşağı inerken Adalan'ın adamlarını görebilmek için bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. Birliğe oldukça yaklaşmışken at sesleri duyulmaya başlamıştı.
- Burada duralım.
- Neden?
- Adalan'ın askerleri geliyor.Akay cevabımdan sonra sessiz kalmıştı. Bir süre sessiz bir şekilde gürültünün bize yaklaşmasını dinlemiştik. Kısa bir bekleyişin ardından gür bir erkek sesi kulaklarımızı doldurmuştu.
- Kimsiniz?
- Biz Tarkat ve Avar'ın birliğinden geliyoruz. Adalan'ın yanına gitmemiz gerekiyor.Boysan cevap verdikten sonra sessiz kalmıştı. Askerlerden birisi yanımıza yaklaşıp bir süre üzerimizde göz gezdirdikten sonra konuşmaya başladı.
- Adalan sizi bekliyor. Beni takip edin.
Asker cümlesini bitirdikten sonra arkasını dönerek ilerlemeye başlamıştı. Biz de vakit kaybetmeden onu takip etmeye başladık. Çadırların arasına girdiğimizde herkes bir bir çadırlarından çıkıp bizi izlemeye başlamıştı. Üzerimizde ki bakışlar tedirgin olmama neden olmuştu. Bakışları dikkate almamak için başımı öne çevirerek ilerlemeye devam ettim. Adalan'ın büyük çadırının önüne geldiğimizde çadırın önünde bizi beklediğini görmüştüm. Önceki gelişimize nazaran daha hoşgörülü görünüyordu. Yanında bir kız ve bir de erkek vardı. Daha önce onları hiç görmemiştim. İçten içe kim olduklarını merak etsemde düşünmemeye çalışarak dikkatimi Adalan'a yönelttim.
- Hoşgeldiniz. Sizi daha erken bekliyordum.
- Yolda bağzı aksilikler oldu. Bu sebeple biraz geciktik.Adalan cümlem ile birlikte kaşlarını çatarak çehresini sertleştirmişti.
- Ne gibi aksilikler? Saldırıya mı uğradınız?
- Hayır. İçeride konuşsak daha iyi olur. Biraz uzun bir konu.
- Tamam. Nasıl isterseniz. Buyrun.Adalan eli ile çadırı işaret etmişti. Hızla Safir'in üzerinden inerek heybeden eşyaları aldım. Benimle birlikte diğerleride atlarından inmiş ve eşyalarını yanlarına almıştı. Atları askerlere teslim ettikten sonra hızla çadıra girmiştik. Ortadaki büyük postun iki yanına sıralanmış olan postlara oturarak Adalan'ın gelmesini bekledik. Adalan'ın yanında ki kız ve erkek çadıra girmiş ve büyük postun iki yanında duran postlara oturmuşlardı. İkiside dikkat ile bizi incelerken merakıma yenik düşerek konuşmaya başladım.
- Siz kimsiniz?
- Ben Baykut. Adalan'ın oğluyum.Duyduğum cümle ile şaşırmıştım. Oldukça soğuk ve sert bir yapısı vardı. Omuzlarına kadar uzanan saçları açık kahve rengiydi. Sert bakan yeşil gözleri onun ürkütücü görünmesine neden oluyordu. Kemikli ve zayıf yüzü pürüzsüzdü. Saçlarının önünü tepesinde küçük bir topuz yapmış ve geriye kalan saçlarını serbest bırakmıştı. Üzerindeki yöresel giysiler ile oldukça heybetli görünüyordu.
- Ben de Iraz; Adalan'ın kızıyım.
Iraz, Baykut'un aksine oldukça sıcak ve güleryüzlüydü. Boynunun iki yanından sarkıttığı siyah saç örgülerinin üzerine, herkesin başında gördüğüm yöresel bir şapka takmıştı. Açık kahve gözleri loş ışıkta parlıyordu. Yanağının iki yanındaki derin gamzeleri onu oldukça sempatik gösteriyordu.
- Önceki ziyaretimizde yoktunuz.
- Ben biraz rahatsızdım. Kam ata ise yolculuktaydı. Bu yüzden uzakta bir şifacının yanına gitmek zorunda kaldım. Kardeşim de bana eşlik etmek zorunda kaldı.
- Anladım.Iraz sorumu kocaman bir tebessüm ile cevaplamıştı. Baykut ise gözlerini Bike'nin üzerine dikmiş ifadesiz bir şekilde inceliyordu. Bike üzerindeki bakışlardan rahatsız olarak yerinde kıpırdanırken Baykut konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KURT_2 ( Mühür)
FantasyHayatı bir anda alt üst olan Belçin, Kam'ın emri ile oldukça tehlikeli bir yolculuğa atılmak zorunda kalmıştır. Boysan ve arkadaşları bu yolculukta onu asla yalnız bırakmayacaktır. Bütün zorlukların yanı sıra birde mühürlenme gerçeği ile yüzleşen Be...