Bölüm İki: Aydınlığa Giden Karanlık Yol

172 12 0
                                    

Ali, geçen geceyi hiçbir şekilde hatırlamıyordu. Bir yandan sanki hiç uyumamış gibi, bir yandan da gecenin geçişi, gündüzün gelişi ona o kadar yabancı geliyordu ki. Yalnızca zarfın varlığını hatırlıyordu. İçindeki belirsiz umut, belirsiz korku ve çözülmemiş sorularla zihnini kaplayan o yazı, uykusuz geçen saatlerin ardından derin bir yankı gibi kalmıştı. Gecenin karanlık sessizliği yerine, şimdi sabahın ilk ışıkları evin içinde sızıyordu, her köşe, her oda bir başka karanlık sırrı gizler gibi, ama bu sabah her şey bir adım daha netleşiyordu.

Gün, tıpkı her gün olduğu gibi monoton bir şekilde başlamıştı. Odamın köşesine çekilmiş, en sevdiği eski tişörtünü giymişti. Bir bakıma, sabahları yine aynı şeyi yapmak, aynı yolları izlemek, her şeyin önceden bilinen bir şekilde olması, ona bir tür güven veriyordu. Ancak, o sabah içinde hissettiği bir başka şey vardı. Sanki bir şey değişmişti. Bir şeyler doğruya gitmeye başlamış gibiydi, ama aynı zamanda bir şeyler de kararmıştı.

Ali, biraz önceki düşünceleri zihninden silmeye çalışarak, evin mutfak kısmına geçmeye karar verdi. Ama mutfak da hiçbir zaman alıştığı gibi olmadı. Annesi, yine sabahın erken saatlerinde kahvaltıyı hazırlamış, ama her zamanki gibi derin bir sessizlik içinde çalışıyordu. Hangi ekmeğin daha iyi olduğunu seçerken, gözlerinde bir umursamazlık vardı. Babası ise daha uyanmamıştı, ama Ali bu saatlerde, o hiç uyanmasa da zaten her zaman sabahları bir tür sessizlik içinde oluyordu. Her şey, sanki hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi duruyordu.

Yavaşça annesinin yanına yaklaşıp kahvaltıyı almak için ellerini uzatırken, annesinin gözleri ona yöneldi. Bir anlık bakış, sanki içinde çok şey vardı. Ama sadece bir saniye sürdü. Sonra annesi, sanki hiçbir şey olmamış gibi, tekrar işine koyuldu. Ali bu bakışın ardında ne vardı, tam olarak çözebilse de o an anlamadı. Ama bir şey vardı, ve o şey bir anda içindeki o boşluğu daha da derinleştiriyordu.

“Ali, kahvaltını yedin mi?” diye sordu annesi, sesinde belirsiz bir sertlik vardı.

“Evet,” diye cevap verdi Ali, ama sesi o kadar donuk çıkıyordu ki, belki de sorusunun anlamını bile tam olarak biliyordu. Yine de bu soruyu en iyi şekilde geçiştirmeyi tercih etti. Belki de en doğru davranış buydu.

Evde, annesinin her zaman bir tür eksiklik gibi hissettirdiği anlar vardı. Bir hata yapsa, hemen gözleri ona yöneliyor, sonra da acımasızca bir tepki alıyordu. Babası ise aynı şekilde sessizdi, ancak varlığı, Ali’yi daha da içsel bir boşluğa sürüklüyordu. Babasının bakışları sanki içinde başka bir dünyaya aitmiş gibi, Ali’nin orada var olma hakkını sorgular gibiydi.

Ali, sabahını sonlandırmaya çalışırken, zihninde o zarfın varlığı bir kez daha yankılandı. Onu bulduğunda, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Bu yazı ona ait bir hayatı hatırlatıyordu, ya da belki de yeni bir hayatı. Yalnızca bir umut ışığıydı ama yine de o ışık her şeyi değiştirebilirdi. Gerçekten değişebilir miydi? Gerçekten bir başka hayatı yaşamak mümkün müydü? O sorular zihninde dönüp dururken, dış dünyadan yavaşça kopuyordu.

Bir süre boyunca hiçbir şey yapmadan evde dolandı. Çıkıp yürümek, belki de biraz hava almak istedi ama bir şey onu durdurdu. Gerçekten dışarı çıkabilir miydi? Ya da belki daha önemlisi, gerçekten gitmek istediği bir yer var mıydı?

Hep aynı soruyu soruyordu kendine: Gerçek ailem kimdi?

Gün, belki de yıllardır fark edemediği o kadar çok şeyi ortaya çıkarıyordu. İçindeki boşluk neydi? Sadece kimseyle bağ kuramama duygusu muydu? Annesi ve babasıyla her konuşma, her etkileşim sadece onun içindeki o boşluğu biraz daha büyütüyordu. Ama bu sabah, o zarf bir başka anlam taşıyordu. O yazı, onu başka bir yere çekiyordu. Sanki bu boşluk, ona ait bir şeyler bulması için bir fırsattı.

Kaybolan Yansımalar (Gerçek Ailem-Erkek Versiyon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin