---Ali, ertesi sabah okula gitmek için yola çıktığında içinde tarifsiz bir sıkıntı vardı. Dün gece, ilk kez geleceğine dair bir şeyleri değiştirme isteği uyandırmıştı, ama sabah olunca yine aynı hisle uyandı. Evin baskısı, annesinin soğuk bakışları ve okulda yaşadığı dışlanmışlık, her biri üst üste yığılmış gibiydi. Ne evde, ne okulda, ne de arkadaşlarının yanında huzur bulabiliyordu.
Okulun kalabalık koridorlarında yalnız bir yolcu gibi yürüyordu. Yanından geçen öğrenciler kendi dünyalarına dalmıştı, kimse onun içindeki fırtınayı fark etmiyordu. Aykut ve Betül’le karşılaşmak için sabırsızlanıyordu. Onlar, Ali'nin bu karanlık dönemde kendisini iyi hissettiği tek yerdi.
Dersler başlamadan önce kantinde Betül ve Aykut’la bir araya geldiler. Betül, Ali'nin sessizliğini hemen fark etti ve ona dikkatlice baktı.
"Ali, her şey yolunda mı?" diye sordu endişeyle.
Ali bir an duraksadı. Son birkaç gündür arkadaşlarına açılmaya çalışıyordu ama hâlâ içindekileri tam anlamıyla anlatamamıştı. Betül ve Aykut ona destek olsalar da, her zaman içindeki ağır yükü paylaşmakta zorlanıyordu.
"Yani... biraz kafam karışık," diye mırıldandı Ali. "Evdeki durumlar… bazen her şey üstüme üstüme geliyor gibi hissediyorum."
Aykut, samimi bir ifadeyle ona yaklaştı. "Biliyoruz Ali, zor bir dönemden geçiyorsun. Ama unutma ki biz senin yanındayız," dedi, elini Ali'nin omzuna koyarak. Bu küçük destek bile Ali için bir anlam ifade ediyordu.
Ali, içindeki sıkıntıya rağmen başını salladı. Aykut ve Betül’ün yanında olmak, bir nebze olsun kendini güvende hissettiriyordu. Ama yine de, ailesinin ona verdiği acıyı hafifletmeye yetmiyordu. Belki onlara her şeyi anlatmak, içinde birikenleri paylaşmak bir çözüm olabilirdi, ama ne kadarını anlamalarını bekleyebilirdi ki?
O gün okuldan çıkarken Betül yanına yaklaştı ve onunla yürümeye başladı. Sokakta yürürken Ali'nin duraksadığını fark etti.
"Ali, sana bir şey sormak istiyorum," dedi Betül, ona dikkatle bakarak. "Sanki… evde yaşadıkların seni çok yoruyor. Gerçekten, her şey bu kadar zor mu?"
Ali, Betül’ün içten sorusu karşısında donakaldı. O an, gözlerinin dolduğunu hissetti. Uzun süredir içinde taşıdığı bu ağır yük, bir anda hafiflemek istiyormuş gibi bir his uyandırdı.
"Evet," dedi kısık bir sesle. "Annem... bana hiçbir zaman tam olarak bir evlat gibi davranmadı. Ne yaparsam yapayım, hep eksik, hep yanlış hissediyorum. Her şeyden sorumlu tutuyor beni, sanki en küçük hatam bile büyük bir suçmuş gibi. Bu yüzden evde kendimi rahat hissetmiyorum."
Betül, Ali'nin acısını derinden hissetti ve ona sarılmak istedi, ama kalabalığın ortasında, sadece yanında sessizce yürümeyi tercih etti. "Ali, sen o evde yalnız değilsin. Belki annene yetmediğini hissediyorsun ama bizim için değerlisin. Her zaman hatırlamanı istiyorum."
Ali, Betül'ün bu sözleriyle bir an bile olsa rahatladı. Belki yalnız değilim, diye düşündü. Ama bu düşünce, evde yaşadığı gerçekleri değiştirmiyordu. İçinde hala bir çıkmazda hissetse de, bu sözcükler onu biraz olsun teselli etmişti.
Ertesi gün okuldan sonra Ali, her zamanki gibi kütüphaneye gitmeye karar verdi. Kitapların arasında kaybolmak, onu rahatlatıyordu. Huzur bulduğu tek yer belki de burasıydı. İçinde sakladığı acıları bir süreliğine unutabiliyor, kitaplarda kendini buluyordu. Ancak o gün, kitaplarla baş başa kalmak ona yetmedi. İçindeki çığlıklar o kadar yoğundu ki, sessiz kalmak imkansızdı.
Kütüphanede uzun bir süre geçirdikten sonra, eve gitmeye karar verdi. Kafasında sürekli bir düşünce dolanıyordu: Ya bu evde kalmak zorunda değilsem? Ya kendi hayatımı kurabilecek güce sahipsem? Bu düşünce onu biraz olsun cesaretlendirse de, yine de akşam evde annesinin soğuk bakışlarıyla karşılaşacağını biliyordu.
Eve döndüğünde annesi salonda oturmuş televizyon izliyordu. Ali sessizce içeriye girdi, ama annesi hemen onun varlığını fark etti ve yüzünü buruşturarak ona baktı.
"Nerede kaldın bu saate kadar?" diye sordu sert bir sesle. Ali, ona doğru bakmadan, sakin bir sesle cevap verdi.
"Kütüphanedeydim," dedi. Bir şey açıklama gereği duymuyordu, ama annesi bunu bir meydan okuma gibi algılayarak daha da öfkelendi.
"Kütüphane mi? Sana kaç kere söyledim, okuldan sonra eve zamanında geleceksin!" diye çıkıştı. "Sana bakarken bile sinirlerim bozuluyor. Ne yaparsan yap, doğru düzgün bir şey yapmayı beceremiyorsun."
Ali, annesinin bu sözleri karşısında donakaldı. İçinde bir isyan yükseliyordu. Daha önce bu kadar güçlü bir öfke hissetmemişti, ama o anda, kelimeler dudaklarından dökülmeye başladı.
"Neden bana bu kadar kötü davranıyorsun? Neden beni hiçbir zaman olduğum gibi kabul etmiyorsun?" diye sordu, sesindeki kırgınlık ve çaresizlik belirginleşerek. "Ben de senin evladın değil miyim?"
Annesi, Ali'nin bu beklenmedik çıkışı karşısında bir an duraksadı, ama ardından soğuk bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Evlat olmak, sorumluluklarını bilmek demektir, Ali. Sen ise sadece baş belasısın."
Bu sözler, Ali'nin içindeki umut kırıntılarını tamamen yok etti. Artık başka bir şey söylemeye gücü kalmamıştı. Hızla odasına çekildi, kapıyı kapattı ve yatağına oturdu. Annesinin gözlerindeki o ifadesizliği düşündükçe, içinde büyük bir boşluk hissetti. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı, ama bu gözyaşları bile onu hafifletmeye yetmiyordu.
Ali, o gece geç saatlere kadar uykusuz bir halde yatakta döndü durdu. Bu evde gerçekten var olmanın bir anlamı var mı? diye düşündü. Betül'ün ona destek olmaya çalışması, Aykut'un dostluğu, belki de onu ayakta tutan tek şeydi. Ama bu bile yeterli olmuyordu. Yavaş yavaş kendini, etrafındaki insanlardan kopmuş gibi hissediyordu.
O an, aklında yeni bir düşünce belirdi: Bu evde kalmak zorunda değilim. İlk defa bu kadar kararlı bir şekilde, kendi hayatını çizme arzusunu hissediyordu. Fakat nereye gidecekti? Kime sığınacaktı?
---
Lütfen yıldıza basıp oy vermeyi unutmayın.
Bölüm sınırı: 10 oy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Yansımalar (Gerçek Ailem-Erkek Versiyon)
Ficción GeneralAli, yıllardır "aile" dediği şeyin aslında bir yansıma olduğunu hisseder. O güne kadar tanıdığı insanlar, kimseyi tam anlamıyla kendisine yakın hissetmemiştir. Bir gün, geçmişin kaybolan parçaları, hiç beklemediği bir şekilde önüne serilir. Gerçek a...