Annemin bağırışı üzerine kulaklıklarımı çıkardım. İçeride neler konuştuklarını duymaya çalıştım ancak Eda ablanın uyarısı üzerine annem sesini alçalttı. Neler oluyordu orada? Eğer benim evimde, benim salonumda bi konu hakkında tartışılıyorsa bilmeye hakkım var diye düşünerek kulaklarımı kapıya dayadım. Ancak bir kaç fısıltı hariç hiç birşey duyulmuyordu.
Selim Bey'in içeride olma olasılığına karşı mini geceliğimi çıkarıp, çok sevdiğim; askılı, üzerinde silik harflerle "Mamma Mia" yazılı tişörtümü giydim. Altıma da tişörtle aynı renk siyah şortumu geçirdim.
Aynadan kendime baktığımda annemin aslında haklı olduğunu bir kez daha fark ettim. Sanki her geçen gün biraz da zayıflıyor, biraz daha gözlerim şişiyordu. Uzun sarı saçlarım yaşadıklarımın her saniyesini içinde barındırır gibi solmuş, kırılmıştı. Belki bir karış kadar kestirsem eskisi kadar olmasa da daha sağlıklı görünceklerdi. Ama her böyle düşündüğümde içim de birşeyler beni durduruyordu. Doruk'un saçlarıma dokunup, koklaması aklıma geliyordu. Kalbim sanki durup söylediği sözleri defalarca tekrar ediyor, saçlarımı ne kadar sevdiğini hatırlatıyordu.
İşte yine o anlardan birini yaşamış, ellerim saçlarımda dediklerini fısıltı halinde tekrar ediyordum.
"Ben aşkı senin her saç telinde ayrı ayrı hissediyorum. Saçının karanlıkta bile parlayan sarıların da, doğal deniz dalgalarında, baharın tüm çiçeklerini kıskandıracak kokusunda her gün yeniden doğuyorum"
İşte bu yüzden onun yanında uzayan saçlarımın tek santimini kesersem onu benden biraz daha uzaklaştıracak gibi geliyordu. Bu düşünce beni korkutuyor, ondan bir santim bile uzaklaşacak olmak beni sonsuz bi boşluğun içine çekiyordu.
Ne kadar da güzel konuşurdu. Yanındayken konuşmaya ihtiyaç duymazdım. O zaten en güzel hislerini en güzel kelimelerle süsler öyle cümle kurar bana söyleyecek birşey bırakmazdı.
Yanağımda ıslaklık hissedince ağladığımı ancak o zaman fark ettim. Ellerimle yüzümü sildim. Aynaya tekrar baktığımda gözlerimin kızardığını gördüm. Az uyumaktan zaten kızarık olan gözlerim başkası tarafından ekstra bir ağlama durumu olduğunu fark ettirmeycek kadar boş bakıyordu. Artık kabullenmiş gibi davranmaya alışmıştım. Onun bu kadar basit öldüğünü kabul etmeyecek kadar aklım hala yerindeydi ancak gözlerimi kontrol altında tutmayı başarıyordum. Hissettiklerimden dışarıya asla şüphe duygusunu sızdırmayacak kadar öğrenmiştim bu işi. Elbette herkes üzülmeme, ve aylarca yas tutmama ses çıkaramıyorlardı. Ancak ilk aylarda onun ölmediğini, onun bu kadar basit ölmeyeceğini söylediğimde çevremizde benim bir psikolog tarafından kontrol edilmem gerektiğini söyleyen insanlar olduğunu duyunca bunu içimde yaşamam ve içten bir sonuca bağlamam gerektiğine karar verdim.
Kapıyı açıp dışarı baktım. Annem ve Eda abla ikili koltukta karşılıklı oturmuş sessizce birşey hakkında konuşuyorlardı. Onlara biraz daha yaklaşınca annem beni fark etti ve kocaman bi gülümseme ile gelip bana sarıldı. Annem aç olup olmadığmı sorarken bir yandan da mutfağa gitmiş dolabın kapağını açıyordu. Bu sırada Eda abla da bana sarılıp nasıl olduğumu sordu. Her zaman ki gibi 'iyiyim' diye geçiştirip koltuğa yayıldım. Eda abla kendimi bildim bileli bizim komşumuz annemin en yakın arkadaşıydı. Annemle babam buraya taşındığında o da annesi ve babasıyla yaşıyormuş. Onlar öldükten sonra da taşınmamış ve tek başına bizim evin yanında ki evde oturmaya devam etmiş.
Ben tam televizyon kumandasını elime aldığımda annemin Eda ablaya "Bu konuyu daha fazla uzatma!" diye uyarıda bulunduğunu duydum. Hemen mutfağa koştum. Bu meseleyi bu gün öğrenecektim.
"Ne bu gerginlik hanımlar?"dedim."Hiç birşey bebeğim, öyle sohbet ediyoruz" dedi annem, yan gözle Eda ablaya bakarak.
Eda abla iç çekitikten sonra bana bakıp gülümsedi.
Şimdilik sesimi çıkarmayacaktım ancak bu olayı en yakın zamanda öğrenmeyi aklıma not etmiştim.