8. Bölüm

48 6 1
                                    

Merhaba, en uzun bölümle karşınızdayım. Özür duyurusunda paylaştığım lunapark resmi bu bölümde ki lunapark çiziminden bir kareydi.

Medya da çok sevdiğim bir şarkı var. Berke ve Mayra'nın bahçe sahnesinde dinlene bilir. :))

Bakışları beni endişelendirmişti. O cesur görünen gözler ölesiye korku dolmuştu. Kimdi bu mektubun sahibi? Neden bu kadar intikam dolu yazılmıştı bu satırlar?

Yemeğin verildiği akşam adının Mehmet olduğunu söyleyen adam bana geçmişe ait bir olaydan bahsetmişti. Bu mektubun anlatılan olayla bir alakası olabilirdi.

"Kim bu? Kimden, niçin intikam alacak? Hiç bir şey anlayamıyorum Berke." diye tek solukta konuştum.

Uzay'da son söylediklerimi duymuş olacak ki sohbeti kesip Pera'yla birlikte bize döndü. Hiç bir şey söylemedi fakat olanları anlamaya çalıştığı belliydi. Pera'nın bakışlarından zaten haberi olduğunu anladım. Hafifçe Uzay'ın omuzuna dokunup bizi biraz yalnız bırakmaktan, olanları anlatacağından bahsetti. Uzay anlayışla başını salladı ve ayağa kalkıp yanıma geldi, kulağıma eğilerek:

"Akşam bizim bahçede oturalım. Konuşacaklarımız arttı." diye abi edasında konuştuktan sonra arkasını dönüp hesabı ödemek için içeri gitti. Pera bana endişeli ve bir o kadar sevgi dolu gülümsedikten sonra "Her şey zamanla yoluna girecek Mayra. Sabırlı olmamız gerekiyor. " dedi ve o da beni öptükten sonra Uzay'la birlikte motorun yanına gitti. Uzay'ın giderken bana bakışı en az benim kadar endişelendiğini apaçık gösteriyordu.

Sonunda Berke'yle baş başa kaldığımızda buradan kalkıp daha sakin bir yere gitmek istedi. En az onun kadar bende bu ortamdan sıkılmıştım.

Son model arabasına bindiğimizde bu yaşta bir insanın nasıl ehliyet aldığını merak etmiştim. Yeri gelince bunu da öğrenmeliydim.

Ne kadar hızlı da gitsek, arabayı Berke kullandığı için kaza yapmaktan falan korkmuyordum. Onda güvenmemi sağlayan garip bir duygu vardı içimde. Ne söylese inanacak, ne istese yapacaktım. Onu daha tanımıyordum bile. Doğru düzgün bir konuşmamızda olmamıştı.

Nefret ettiğim bir diğer özelliğim de buydu. İnsanlarla tanışma girişiminde bulunmaz ama tanıştığım insanlara daha 2-3 günde kırk yıllık ahbabım rolünü verir, onlardan da bana aynı derecede güvenmelerini beklerdim. Elbette Uzay ve Doruk varken hiç kimseyle fazla bir samimiyetim olmadı ancak nadiren de olsa görüştüğüm kız arkadaşlarım vardı. Doruk öldükten sonra Uzay bile dâhil olmak üzere herkesle arama belli bir mesafe koymuştum. Nedeni güvensizlik gibi basit nedenler değildi fakat kendini yetersiz ve fazlalık olarak hisseden insanların bağlanma korkusu olur. Bunun canlı bir kanıtıyım. Babamın benim doğmamla birlikte gitmesi; kim ne söylerse söylesin, hayatım boyunca kendimi fazlalık gibi hissettirmişti. İnsanlara çabuk güvenir ancak hızlı bağlanamazdım. Beni istemeyip gitmelerinden korkardım.

Kendimi ilk kez Doruk'un yanına ait hissetmiştim, yanında sonsuza dek kalsam dahi fazlalık olmaktan korkmamıştım. Öyle güzel konuşurdu ki, başka kimse sevsin istemezdin. Uzaktan, dokunmadan; sadece kelimeler ve bakışlarıyla hislerini anlatırdı.

Ormanla denizin birleştiği, mis gibi çiçek kokan, minik yazlığın önünde durduğumuzda Berke çoktan arabadan inmişti. Peşinden onu takip ederek ilerledim. Yazlık evin ön kısmına doğru ilerledikçe manzara muhteşem bir hal almıştı. Arka kapısının önünde, gerçek ağaç saplarından örülmüş iki koltuk ve bir masa bulunuyordu. Tahtadan yapılmış ev ormanla bir bütün gibiydi. Masa ve sandalyelerin hemen önünden çakıl taşlarıyla bir yol izlenmiş ve 50 metre ilerisinde tertemiz suyuyla birlikte deniz görünüyordu. Tıpkı masallarda ki gibi manzarası olan yazlığın hemen yanında; ağaçların arasında bir salıncak vardı. Beni bıraksalar ömrümün sonuna kadar bu huzur veren evde yaşamak isterdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 21, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TastamamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin