5: KAPALI IŞIKLAR KORİDORU

63 13 4
                                    

İçindeki öfke deniziyle daha önce barışmak kolaydı. O öfkenin denizindeki dalgalar Manolya'nın zihnindeki kıyılara çarptıkça Manolya onları haklı çıkartacak bir şey bulabiliyordu. Mesela trajik yaşamını düşünüyor, buna rağmen yaşamayı sürdürdüğü için gururla bakan bir çift göze sahip olmamayı yadırgıyordu ve bu onu öfkelendiriyordu. Kardeşine miras bırakacağı hayatın çirkinliği onu öfkelendiriyordu. Baran onu öfkelendiriyordu. Sonuncuya gelince duraksadı. Baran onu neden öfkelendiriyordu? Senenin başında kendisiyle tanışmak istediği için mi yoksa daha sonraları çabalamayı bıraktığı ve hiçbir şey olmamış gibi Manolya'ya bakmayı sürdürdüğü için mi? Tam olarak hangisi Manolya'nın öfkesini topraktan biçmesine sebep oluyordu? Sebebi her neyse Manolya ona olan öfkesiyle de bir şekilde baş edebiliyordu.

Şimdiye kadar.

Onun mektubunu okuyana kadar.

Baran Uzunlar'ın mektubunu okumuştu.

İzinsizce.

Baran bunu kendisine yapsa ne hissederdi?

Empati için geç kalmıştı çünkü başkasının sırrının leziz tadını almıştı. Baran'ın hayatını Baran izin vermeden işgal etmiş, onun zihnine izinsizce girmişti. Işıklar kapalıydı. Manolya umursamamıştı. Şimdi zihnindeki anlamsız öfke denizi durulmuş, Manolya'ya izin vermişti. Etrafına bakması, karanlık koridoru izlemesi ve Baran'a öfke duymaması için ona müsaade etmişlerdi. Şimdi anlıyordu. Şimdi anlamak istemese de anlıyordu. Baran okulun altın çocuğu olmaktan daha fazlasıydı. The Smiths dinlemekten ibaret değildi. Sadece deri defterine bir şeyler karalamıyordu. Matematik notlarının yüksekliği onu tanımlayan şeylerden bir tanesi bile değildi. Baran Uzunlar kapalı ışıklar koridorundaki bir başka silüetti. Manolya onu tanıyordu. Kendisi de o koridorun silüetlerinden biriydi çünkü. Bu zamana kadar onun aydınlıkta olanlardan olduğunu zannediyordu. Peki neden? Rahat tavırları yüzünden mi yoksa Manolya'ya dünya umurunda değilmiş gibi gülümsediği için mi?

Başını yastığa koyup tavanındaki parlak yıldızlara baktığında göğüskafesinden dudaklarına doğru taşan bir nefes neredeyse kendisini öldürecek sandı. Mümkün müydü? Belki de.

Mektubu sadece bir kere okumuştu. Bir. Ezberlememiş, tekrar gözden geçirmemişti. O zaman neden cümlelerin her biri aklından bir yel gibi geçiyordu?

Manolya dudaklarını kıpırdatarak tekrar etti:

Neden küçükken başına yıkılacak sandığın evlerdesin hâlâ?

Ve sonra devam etti:

Eğer bu mektubu okuyorsan kendine şunu sor: Hâlâ kim olduğunu mu arıyorsun yoksa evin yolunu buldun mu?

Baran, gelecekteki Baran'a sesleniyordu ama Manolya mektubu okuyan kişiydi ve kendisine şunu sordu. Hâlâ evinin yolunu mu arıyordu yoksa kim olduğunu mu? Çok geçmedi. Sadece birkaç dakika sonra cevabı bulabildi. Evinin yolunu bulduğunda kim olduğunu da bulacaktı.

Evinin yolunu bulmak için neye ihtiyacı vardı? İnsan evinin yolunu unutur muydu? Peki bahsi geçen ev neydi? Dört duvar mı, bir ada parçası mı, bir insan mı, bir koku mu?

Manolya kendisi için evin ne demek olduğunu düşündü uzun bir süre. Zihnindeki boşluk ona eski bir acıyı hatırlatırmış gibi hissettiğinde derin bir nefes alıp başını yastığa vurdu. Bazen kendisini hafızasını kaybetmiş biri gibi hissediyordu. Duyguların tadını yeni yeni alıyordu. Yazar sanki bir şeyler yazıyor, sonra yazdıklarını siliyor ve Manolya sadece tanıdık bir hissin pençesinde; ne hissettiğini anlamaya çalışıyordu.

Bir süre öylece yatakta tavanı izledikten sonra, karıncalanan parmakları ona bilgisayarı açtırdı ve siteye tekrar girmesine sebep oldu. Mektubu bir kere daha baştan sona okudu.

MANOLYA'NIN UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin