Gerildi.
Hissettiği şey tam olarak buydu. Gerginlik. İfşalanmanın ucundaydı. Ne hissetmeliydi? Elbette gerilecekti. Derin bir nefes aldı ve mantıklı bir şeyler düşünmeye çalıştı. Kendisini telkin edecek, aldığı derin nefesi haklı çıkaracak bir şey aradı. Belki de şu an burada değildi. Belki de okuldan birisiydi ve Manolya'nın burada olduğunu biliyordu. Hangisinden daha çok korkması gerektiğini bilmez bir halde nefesini tuttu. Tüm ihtimaller korkutucuydu. A, diye düşündü. Şu anda sınıfından burada olan kimsenin adı A ile başlamıyordu. Öyleyse buradan değildi, değil mi? Belki de sadece öylesine bir harf seçmişti. İhtimallerin çokluğu öylesine göz korkutucuydu ki Manolya bir an için sadece arkasına bakmadan kaçmak istedi. Sadece bir an, kısa bir an kendisine gerçek bir sırdaş bulduğunu düşünmüştü ama sanki...sanki ihanete uğramış gibi hissediyordu. Neden böyle hissediyordu? Ona güvenmesi için hiçbir sebep yoktu. O bir yabancıydı. Manolya'nın trajik zihnine konuk olmuş bir yabancıydı ve belki de gitme zamanı gelmişti. Neden kendisini kırgın hissediyordu?
Kısa bir an mektuba cevap vermemeyi düşündü.
Belki de olması gereken buydu. Bu mektubu hiç okumamış gibi davranacak, hayatına kaldığı yerden devam edecekti ama içinde öylesine kuvvetli bir dürtü vardı ki bunu yapamıyordu. Neredeyse parmakları cevabını yazmak için karıncalanıyordu. Ne yazacaktı? Tavrını belli etmeli miydi yoksa ifşalanmaktan korkmuyormuş gibi mi davranmalıydı? İşin aslı mantıklı düşündüğünde ifşalanacak tek kişinin kendisi olmadığını biliyordu. Uygulamanın geliştiricisi olduğundan bahsetmişti, şu anda oldukça rağbet gören bir uygulamayı tabiri yerindeyse yok etmek istemezdi, öyle değil mi? Çünkü uygulamanın amacı kişinin kendisine mektup göndermesiydi, o mektuplara cevap alması değil ve Manolya bir cevap almıştı. Birden fazla kez. Bir kere daha derin bir nefes aldıktan sonra korkmaması gerektiğini kendisine tekrar etti. Kaybedecek neyi vardı? En kötüsü hastaneye kapatılmış bir annesi ve aşırı dozdan ölen bir babası olduğunun ortaya çıkması olurdu. Dayısından söz etmediği için şanslıydı. Eğer ondan söz etmiş olsaydı sinemalara konuk olacak trajik bir öykü çıkardı. Nasıl zalim ve pis bir adam olduğunu anlatacak kelimeleri olduğunu da düşünüyor değildi açıkçası.
Mektubu bir kere daha okudu ve sakince okumak bir şeyin farkına varmasına sebep oldu.
A onunla sırrını paylaşmıştı.
Tek taraflı bir şey değildi bu. A da onunla sırrını paylaşmıştı. Zalim bir babadan ve hasta bir anneden söz ederken yaptığı şey buydu. Manolya ile durumlarını eşitlemişti. Yoksa kim durduk yere sırtındaki kemer darbelerini söylemek istesindi ki? Üstelik Manolya her nedense A'nın bu kelimeleri yazarken dişlerini sıktığını hayal edebiliyordu. Korku bir anda yerini daha garip bir duyguya bıraktı ve sonra mektuba cevap vermeye karar verdi. Sanki sesli bir biçimde konuşacakmış gibi kurumuş dudaklarını yaladı. Kısa bir süre sonra parmakları klavyenin üzerinde hızlıca hareket etmeye koyuldu.
"A,
Bugün birisine tek trajik öyküsü olan sen değilsin dedim ve anlaşılan doğruydu. Hepimizin bir kutuya hapsedip gömmeye ihtiyaç duyduğu bir sırrı ya da öyküsü var. Belki de bunları sır olarak tutmayı bırakıp korkmadan, açık yürekle öykümüzü anlattığımızda evin yolunu bulabileceğiz. Eğer öyleyse, sonsuza dek bir korkak ve başıboş gezen bir evsiz olarak kalacağıma dair kuvvetli bir hisse sahibim.
O mektubu okudum çünkü...çünkü kara bir kutu gibi. Onu anlamak mümkün değil. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü ya da ne yapacağını tahmin etmek zor ama konu bu değil. Mektubunu okudum ve bundan haberi var. Şimdi benden bir mektup istiyor. Ödeşmek için. Ona annemin kendisini nasıl delirttiğinden bahsetsem belki de korkup kaçar. Hep anneme benzediğimi söylerler çünkü.
