"Görüşmeniz nasıl geçti? Veliaht sizinle istediğiniz gibi ilgilendi mi?" Sarışın kadın misafirlerinin önüne bitki çaylarını koyarken sordu.
"Yani... Pek sayılmaz... Oldukça gergin bir ortam var gibi görünüyordu, sanırım geçen günkü bahsettiğiniz olaydan ötürü kraliyet ailesi tartışmış birbiri ile, istediğimiz ilgiyi alamadık ve zaten veliaht prenses sarayda değildi, prens ile görüştük." Şerif arada çay için sessizce teşekkür ederek konuşmasına devam etti. "Prensesle yarın görüşebileceğimizi söyledi, uzak yoldan geldiğimizi ve artık dönmemiz gerektiğini söyledik ancak bir şey yapamayacağını söyledi."
"Ne kadar kabalar." Tomris de oturduğunda kapı açılma sesinden ötürü herkes susup o tarafa dönmüştü, içeriye Toraman girmiş ve üstündeki gözleri fark edince onlara dönüp gülümsemişti.
"İyi akşamlar, tekrar hoş geldiniz. Çiftlikten geldiğim için üstümü değiştirmem gerek, birazdan size eşlik etmeye gelirim." Oğlan ahşap merdivenleri çıkarken gıcırtı sesi tüm evde yankılanıyordu sanki.
Tekrar herkes konuşmaya döndüğünde Tomris devam etti. "Kalacak yeri sıkıntı ediyorsanız etmeyin, arkadaşım kilisede bir din adamı, size yer ayarlar ve burada da kalabilirsiniz hiç sıkıntı yok."
Arga Ana da hemen söze atıldı. "Kızım haklı! Kapımız size sonuna kadar açık gençler." Mutfaktan gelen sesle hepsi gülümsese de Tomris, Elçin'in hâlâ somurtkan halini görebiliyordu. Bunu şerif de fark ettiğinde gülümsemesi solmuştu.
"Çok sağ olun, biliyoruz ancak konu bu değil. Elçin'in annesi kasabamızda rahatsız, bahsettiğimiz gibi, onun yanında bulunmalı."
Tomris biraz düşündükten sonra aklına gelen anı fikirle ayağa kalktı, tam o sırada da Toraman gelip yanına oturmuştu ancak heyecanla onu bile fark edemedi. Herkes ona dönmüş diyeceği şeyi bekliyordu. "Kasabamızda oldukça yetenekli bir şifacı var."
"Annemi çok şifacı gördü... Yine de hastalığını bulamıyorlar, Tomris hanım. Bu düşünceniz çok ince ancak işe yarayacağını sanmıyorum." Elçin'in umutsuzluğu sesinden o kadar anlaşılıyordu ki Tomris dışındaki herkesin heyecanı sönmüştü. Tomris ise ona yaklaşıp ellerinden tuttu.
"Hayır, dinle. Şifacımız birçok şifacıya taş çıkarır, gerçekten. Kasabadaki herkese sorabilirsin, birçok kişinin derdine derman oldu. Benimle pek iyi anlaşamasa bile yalan söyleyemeyeceğim. Geçen yıllarda da şehirde sağlık üstüne üniversite eğitimleri aldığını duydum. Eminim bir şeyler yapabilir, onunla konuşurum." Tomris'in dedikleriyle sanki gözlerinde küçük de olsa bir umut parıltısı oluşmuştu.
"Denemekten zarar gelmez." Şerif konuşunca ikisi de ona dönüp gülümsemişti.
"Şerif hanım da destekliyor. Eminim şifacımız da kabul edecektir, etmese bile yapabileceğim bir şeyle ikna edebilirim." Tomris, Elçin'in ellerini daha sıkı tutmuştu, güven verici bir şekilde.
"Sadece İlgüy, lütfen. Burada şerif değil normal bir vatandaşım." Kızıl saçlı kadın her ne kadar bunu demiş olsa da pek kâle alınmadığını oldukça hissetmişti.
"Teşekkürler, Tomris. Gerçekten daha yeni tanıştık ama böyle bir şeyi benim için yapıyorsun, gerçekten iyi bir insansın."
Tomris gülümsedi ve iki kadın birbirine sıkıca sarıldı.
Ertesi gün Geray matbaaya gitmek için evinin kapısını açtığı anda karşısında bir anda ruh gibi beliren çift renkli gözleri beklemiyordu. Bir an yerinden sıçrasa da korktuğunu belli etmemeye çalışarak gülümsedi. "Günaydınlar, Tomris hanım. Bu güzel ziyaretinizi neye borçluyum?"
"Ah, evet. Bir borcunuz vardı ve onu ödemeniz için buradayım."
Geray dışarı çıkıp evinin kapısını kilitlerken güldü. "Bu kadar erken karar vermenizi beklemiyordum açıkçası."
"Ben de beklemiyordum, zaten fikrimden de vazgeçtim. Kendim için değil birisi için isteyeceğim." Geray, ilk defa bu kadının kendisi için değil başkası için bir şey istediğini duymuştu. Kapıyı kilitledikten sonra ona döndü ve birlikte ilerlemeye başladılar, aralarında yaklaşık 1 metre gibi bir mesafe vardı.
"Dinliyorum."
"Başka bir kasabadan yardım istemek için gelen birkaç ziyaretçim var ancak veliahtla görüşememişler. Aralarından birinin annesi... Yatalak bir hasta ve o kadar uzun bir yoldan gelmelerine rağmen prensesle görüşemeden geri dönecekler, sırf bu yüzden." Tomris durup Geray'a döndüğünde o da durmuş ve tüm vücudunu ona çevirmişti, elleri arkasında bir vaziyette onu dinliyordu. "Umay'ın gücünü biliyorum, onu o kadını iyileştirmek için ikna etmeni istiyorum."
Geray bir anda dona kalmış, arkasındaki elleri yanlara düşmüştü. "Ne?"
Tomris iç çekti. "Geray, hiçbirimiz aptal değiliz ve bu çok açık. Ayrıca o kızın annesinin kurtulmasını istiyorum. Vicdanını sorgula, vicdanın yoksa da borcun için yap bunu. Lütfen."
Geray iki şok birden yaşıyordu aslında. Birisi Tomris'in daha yeni tanıştığı birisinin annesini kurtarmak için Geray'ı pişman edecek bir şeyden vazgeçmesi, diğeri ise Umay'ın gücünü bilmesi. Yine de şoktan birkaç dakika içerisinde kurtulmuştu. "Peki... Deneyeceğim."
"Deneme, yap."
"Tomris, Umay'ı tanıyorsun. Elimden geleni yapacağım ama sana kesin bir şey söyleyemem, tamam mı?"
Tomris omuzlarını düşürdü. İlk defa bu kadar çaresiz görünüyordu. "Tamam ama en azından bugün bana bir cevap ver. Günbatımında Tanrılar Çeşmesi'nde seni bekliyor olacağım."
"O zaman görüşürüz."
"Görüşürüz."
Tomris günbatımına kadar yine her zaman yaptığı işini yapmak adına yaşlı bir çiftin evine yola koyulurken Geray da matbaadan önce şifahaneye gitti.
Günbatımında herkes işlerini halletmiş, evlerine dönerken Tomris Tanrılar Çeşmesi'nin önünde duruyor ve suyun akışını izliyordu. Geray oraya doğru yaklaşırken uzaktan hemen onu tanıdı. Üstünde açık yeşil bir elbise vardı, sarı saçlarını daha önceden ördüğü belli, normalde düz olan saçları dalgalı hâle gelmiş ve rüzgarda uçuşuyor.
Yüzünde küçük bir gülümseme ile kadına yaklaşıp yanında durdu. "İyi akşamlar, Tomris hanım."
Tomris de ona döndüğünde göz göze geldiler ve bir anlığına birbirlerine gülümsediler. "Size de iyi akşamlar, Geray bey. Umarım iyi haberlerle geldiniz."
Geray kıkırdadı. "Ah, evet, merak etmeyin. Biraz zorlansam da Yula'nın yardımı ile hallettik. Başta bana aklımla falan oynamış olabileceğin hakkında fikirler sundu." İkisi de güldü, uzaktan sanki yıllardır rakip değil de dostlar ve şakalaşıyorlar gibi görünüyorlardı. "Yula gelip vicdanı hakkında birkaç öğütte bulununca kabul etti. Yarın fayton yardımı ile şifahaneye getirsinler, elimden geleni yapacağım ama tek şartım bu güç mevzusunu tek bir kişiden bile duymak istemiyorum yoksa onun için iyi olmaz dedi."
"Teşekkürler, Geray."
"Tomris."
"Efendim?"
"Bunu sana olan sözüme saydın ancak ben o şekilde görmeyeceğim, bir hak daha vereceğim. Bu kendi isteğin değil bir başkası için yaptığın iyilikti."
Tomris şaşkınlıkla Geray'a baktı ve ardından güldü. Oğlan bu gülüşü daha net görüyordu şimdi, bir önceki atın üstünde önünde otururken olduğu için yüzünü net görememişti. Şimdi ise gözlerini kapatarak nasıl güldüğünü görebiliyordu. "Ahah, beni güldürdünüz."
"Beni gerçekten nasıl pişman edeceğinizi merak ediyorum doğrusu."
"Bundan da pişman olmanızı sağlayacağım, merak etmeyin."
"Göreceğiz bakalım." Son konuşmaları ile yine bir rakip olduklarını kendilerine hatırlatarak birbirlerinin yanından ayrıldılar.
Tomris neden Geray'ın böyle bir şey yaptığını anlamlandırmaya çalışırken, Geray da bunu neden yaptığını bilmiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Tahtı
Fantasy!Dikkat! Tetikleyici içerik! Şiddet, argo ve taciz sahneleri içerir. Evrenin en sakin kasabalarından biri, her türden insanın olduğu bir yer. Herkes çok iyi anlaşıyordu, ta ki bir soykırıma kadar. Bu soykırım kasabadaki, hatta krallıktaki birçok şe...