XXIX

4 2 0
                                    

Kral ve kraliçenin düğünü oldukça görkemli geçmişti. Halktan birçok kişi katılmış ve eğlenceler düzenlenmişti.

Düğün boyunca Toraman da orada tutulmuştu. Düğünü her saniyesine kadar izledikten sonra tekrar zindanlara götürülmüştü.

Aslında her şey buraya bitmiş gibi görünüyordu. Ülkenin üstündeki kara bulutlar kalkmış, aileyi katleden soylu aileden intikam alınmış ve sevenlerin çoğu sevdiğine kavuşmuştu, kimisinin arasında parmaklıklar olsa bile.

Solisler, Akşit Krallığı'nın en yakın dostu olan devlet. Genelde birbirileriyle ticaret yapar ve savaşlarda birbirlerinin müttefiki olurlar, tarih boyunca böyleydi. Ancak Akşit Krallığı, karanlık günlerini yaşamaya başladığından beri Solislerin tek bir gemisi bile bu ada ülkesine uğramamıştı.

"Akşit Krallığı'nın üstündeki kara bulutlar kalkmıştır, majesteleri." Solisli bir şövalye, kraliçesinin önünde diz çöktü ve söyledi.

"O hâlde artık işgale girebiliriz." Kraliçenin dediği ile şövalye hemen ayaklandı.

"Ama majesteleri, onlar bizim dostumuz, müttefikimiz. Onlara vereceğimiz herhangi bir zarar ancak bize dezavantaj yaratır."

Kraliçe, şövalyenin söylediklerine aldırış etmeden tahtından kalktı ve odada volta atmaya başladı. "Hükümetlerinin düşeceği açıkça ortadaydı. Ben de güçlendirip o halkın nefretini kazanmak istemedim." Camından dışarı baktı, okyanusu görüyordu. "Şimdi hükümet düşmüş olmalı, iç isyanlar dayanılmaz durumdadır. İşgal oldukça kolay olacak, kimse direnecek güce sahip değil."

"Doğaüstü güçler..."

"Efsanelere mi inanıyorsun, Altuğ?"

"Hayır, majesteleri... Sadece..."

Kraliçe tekrar şövalyesine döndü. "Daha fazla duymak istemiyorum. Git ve birkaç birlik hazırla. Önce krallığı kontrol edecek birkaç kişi, sonrasında da ordu."

"Emredersiniz, majesteleri." Şövalye daha fazla itiraz edemeyerek kraliçesinin önünde eğildi ve oradan ayrıldı.

Birkaç gün içerisinde yaklaşık 10 kişiden oluşan bir atlı birlik Akşit Krallığı'nı kolaçan etmek amaçlı gelmişti. Gemiyi Hayalet Kasabası'nın kıyısı olduğu denize demirlemişlerdi.

Birlik, etrafta gezerken herkes onlara garip gözlerle bakıyor, anlam vermeye çalışıyordu. Solisler ise karmaşa içinde olacağını beklediği başkentin bu kadar huzurlu olmasına şaşırıyorlardı.

Solisler, ilerlerken çiçek tarlasında çiçek toplayan ve kraliçeye çok benzeyen bir kadın gördüler, Kraliçe Sengi'ye. Hemen tarlanın önünde birisi atından inerek ona yaklaştı. "Majesteleri?"

Kadın şaşırarak onlara döndü. Bir süre süzdükten sonra giyim kuşamlarından Solisler olduğunu kavradı. "Ben artık kraliçe değilim, Sengi yeterli, beyefendi."

"Oh, anlıyorum... Yani, gerçekten de hükümet düştü mü?" Şövalye ne yazık ki bu duruma inanamıyordu. Hâlâ Akşit Krallığı'nı işgal etmek gönlünden geçmiyordu, bu başlarına beladan başka bir şey getirmezdi.

"Evet lakin..." Kadının sözünü kesmesine neden olacak birisi yanlarında bitiverdi.

"İyi günler, bayım. Siz Solisleri buraya hangi rüzgâr attı?"

Adam yanlarına gelen kadınla afallamış ve hemen ona dönmüştü. Ona uzatılan eli başta tereddüt etse de sıkmıştı. "Krallığın durumunu kontrol etmeye geldik. Haftalarca üstünde kara bulutlar vardı..."

"Yani, o dönemde değil, bittiğinde gelmeyi tercih ettiniz? Anlıyorum."

"Bizler gelmek istedik... Kraliçemiz... Majestelerinin emrinden çıkamadık." Şövalye yutkundu, oldukça açık konuşmuştu.

İntikam Tahtı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin