5•Bölüm

234 15 3
                                    

Issız ormanın üzerinde doğaüstü bir enerji vardı. Güneş doğalı birhayli olmasına rağmen , sis görüş mesafesini kısıtlıyordu. Ağaçların altında üzeri yapraklarla örtülmüş ve yüzüstü yerde yatan Gabriella temkinli davranarak gözlerini açtı. Biran herşeyin başa döndüğünü sanmıştı ama toprak kokusu nerede olduğunu hatırlattı.
Gençkız yine dikkatli hareketlerle doğrulmaya çalıştı ama ellerini kullanmak zorundaydı ve vücuduna batan taşlar ellerini daha çok acıtıyordu.
Kendisini saran yapraklardan kurtulup ayağa kalkmaya çalışırken , gece olanları hatırlamaya çalıştı.
"Ölüm bu mu?" Diye sordu içinden, en son hatırladığı büyük bir ışık huzmesiydi. Hernasılsa ölmemişti, yani enazından, ölenlerin böyle bir ormana gittiklerinden bahsedildiğini hatırlamıyordu.

Onca gayretten sonra ayağa kalktı ama ayakta durmakta zorlanıyordu. Yanındaki ağaca elini koydu ve dengesini yeniden kazanmayı bekledi.
Elini ağaçtan ayırdı , birkaç adım attı ama boynunun ve belinin sızısı gözünden yaş gelmesine sebep oluyordu. Üzerindeki ağırlık , sızı ve enerji ruhunu kazıyordu. Hayatı boyunca hissetmediği ağrılarla sınanıyordu sanki.
Gabriella ellerine baktığında eski bir televizyon görüntüsü gibi karıncalandığını gördü. Kafayı bozabilirdi "Ciddi ciddi yaşanmayacak şeyleri yaşıyorum" diye düşündü. Halen gerçek hayatta olduğuna emin değildi.
Boynunu yavaşça gökyüzüne kaldırdı. Hava sisli olmasına rağmen çevredeki kızıllık bariz derecede belli oluyordu. Artık bütün gariplikleri kabullenip yaluna devam etmek için, ateşin odunu yok ederken çıkardığı çıtırtıyı andıran bir ses çıkartarak adım attı. Bu lanet olası ormandan çıkmak için tek seçenek vardı;

'Yü-rü-mek'.

Ağaçların arasından geçerken etraftaki dallara takılmamak için büyük uğraş veriyordu. Ormanda yürümek herzaman çekici gelmişti ama yanında birilerinin olması çok daha iyi olurdu.

'Çekici mi?' dedi kendi kendine , bu kesinlikle manyaklıktı. Bu kadar soğukkanlı olmaması gerekiyordu. Beyni , zihni ve duyguları ciddi anlamda yıpranmıştı. Kafasıyla konuşmayı bırakarak etrafına bakındı, aksi halde kalan yolu aklını kaybetmiş olarak yürüyebilirdi.

  Önündeki ağaçtan uzanan dalı seri hareketle büküp kırdı ve geriye fırlattı. Yolun devamında ağaç dalları çok sıktı ve çoğunun kırılması gerekiyordu. Dallardan birini kırdı ve dar alandan çıkana kadar aynı şekilde tekrarladı.
Açılan yolda yürürken hangi yöne gittiğini merak etmişti. Sonuçta kayıptı ve yönünü bulması gerekiyordu. Gündüz, yıldızların görünmeyeceğini bile bile gökyüzüne baktı. Yıldızları bırak, ağaçların üst kısımları bile sisten görünmüyordu. Bu sefer ağaçlarda ve karınca yuvalarında şansını denedi ama sonuç yine değişmedi.

••• ••• ••• ••• ••• ••• •••

Gençkız birhayli yürüdükten sonra yine düşüncelere daldı. Yürümekten ayakları sızlamaya başlamıştı ve kendini bir ağaçtan diğerine atıyordu. Üzerindeki tül gömlek ağaçlara takılarak daha fazla yırtılmıştı. Başından beri sorun olmayan ayakkabılarla yürümek de işkence gibi geliyordu.

'Yeter artık!' dedi kendi kendine , gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. En az yirmi dakikadır yürüyordu ama değişen hiçbirşey olmamıştı.

Ağaçlardan birine yaslandı ve yine oturur pozisyona gelene kadar kaydı, küçük gözyaşları hıçkırıklara dönüşmüştü. Altın sarısı saçları dağılmıştı ve terden yanaklarına yapışıyordu. Tek eliyle saçını toplamaya çalıştı. Saçlarının arasında ağaç kabuğundan yaprağa kadar herşey vardı. Saçlarıyla uğraşmayı bitirdiğinde yavaşça gözlerini ovuşturdu. Kim bilir suratı ne haldeydi. Kendini toparlamak için burnunu çekti ve yüzünü gerdi. Kalkmak için hamle yaptığında , yerde yaprakların arasında küçük bir kağıt farketti. Bakıp bakmama konusunda kararsızdı ama merak güdüleri rahat bırakmıyordu. Hızlı hareketlerle ama bir o kadar dikkatli kağıdın katını açtı. Biraz eski gibiydi ve içinde sadece dokuz rakamı vardı. Kağıdı enlemesine tuttuğunda rakamın dokuza benzemediğini farketti. Çizgileri daha sanatsal ve kıvrımlı çizilmişti.
Umursamaz bir tavırla kağıdı buruşturdu ve geriye fırlattı. Issız bir ormanda herhangi bir ağacın altında duran herhangi bir kağıt parçasının nasıl bir sırrı olabilirdiki.

Kalkmaktan vazgeçti ve tekraran oturup sırtını ağaca yasladı. Başı iki elinin arasında ileri geri sallanırken, bakışlarıyla toprağı tarıyordu. Çaresizce ne yapacağını düşünürken, miğde gurultusu yaklaşık yirmidört saattir aç olduğunu hatırlattı. Bu denli karmaşık bir olay örgüsünde miğdesini bile düşünememişti. Hem düşünmüş olsa bile değişen birşey olmayacaktı, sonuçta ormanda yiyecek bulma şansı yoktu.
Gençkız altın sarısı saçlarını parmağına dolarken farklı şeyler düşünmeye çalışıyordu. Dışardan görünüşü; akıl hastanesine kapatıldığını kabullenemeyen hasta çaresizliğindeydi. Kendi kendine, daha önce buralara bir insanın gelip gelmediğini düşündü. Fantazi için başlarını belaya sokan ve yasadışı işleri rahat yapabilmek için ıssız yer arayan tipler dışında normal bir insanın gelmesi olanaksızdı. "Ama ben normalim!" diye bağırdı ve ayağa kalkarken sert bir çığlık patlattı. İşte şimdi aklını kaçırabilirdi.
Ormanın üzerini örten ağaçlardaki kargalar havalanırken, Gabriella çoktan koşmaya başlamıştı ve karga sesleri beyninde yankılanıyordu.

******************************

Titan ve SiriusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin