OYUN

5 2 0
                                    

Herkese selam, iyi okumalarr^^

"Söylesene Eamon, daha ne kadar yolumuz kaldı?" Morrigan eyer üzerinde ve insan askerleri arasında, onların temposuna göre yaptıkları bu yolculuğu fazlasıyla yavaş ve sıkıcı bulmuştu.

Sınırda askerlerle karşılaştıklarında diğer formunu ve saçlarını görseler dahi küçük birliğin komutanı kimliği konusunda şüpheci kalmayı seçmişti. Bu da şaşırtıcı değildi, zira insanların feyler hakkında bilgileri genel olarak sınırlıydı.

Komutan orta yaşlı, genç askerlerine göre yapılı sayılabilecek ve kır saçlarına ela gözlerinin eşlik ettiği huysuz bir adamdı. Morrigan en sonunda komutana kimliğini doğrulayabilse de doğrulayamasa da onları kaleye götürmesi gerektiğini, aksi halde diyarın prensesini sınırdan çevirdiği için başının belaya girebileceğini söylemişti.

Neyse ki bu üstü kapalı tehdit işe yaramıştı. Komutan adının Alex olduğunu söyledikten sonra böyle bir sınır tehdidi karşısında olağan davrandıklarına dair bir şeyler mırıldandıktan sonra bir özür dahi dilemeden genç bir askeri yanına çağırtarak her biri için birer at getirilmesini emretmişti.

Her ne kadar Morrigan ılımlı davranmayı seçerek komutana haklı olduğunu ancak komşu halkları daha iyi tanıması gerektiğini söylese de Eamon adama dişlerini göstererek hırlamaktan geri durmamıştı.

Eh, bunu yaptığı için memnun olduğunu inkar edemezdi.

Askerlerin refakatinde oldukları için kaleye uçarak gidememişlerdi ve Morrigan buna baya bozulmuştu. Artık at sırtındayken ağır çekimde ilerliyor gibi hissediyor, uçmak için sabırsızlanan ve giderek sertleşen rüzgara kapılmak isteyen tarafını bir türlü susturamıyordu.

At sırtında dörtnala, mola vermeden birkaç saat boyunca yol gitmeleri gerekmişti. Artık hava kararmak üzereydi; tipi gitgide şiddetini arttırıyordu ve kar bozkırı andıran çorak araziyi tamamen kaplamıştı.

"Geldik sayılır, prenses. Şu kasabayı da geçtikten sonra başkent Ardmont'a giriş yapmış olacağız. Yoruldun mu?"

Başını sallayarak çevrelerini saran, tedirgin ve düşmanca bakışlarla onları süzen insan topluluklarına göz gezdirdi.

"Yalnızca çok sıkıldım. Burası biraz..." Doğru ve çevredeki kulakları tırmalamayacak kelimeyi bulamıyordu bir türlü.

Eamon anlayışla gülümsemişti. "O zaman dua edelim de misafirliğimiz olabildiğince kısa sürsün."

Morrigan arkasına dönerek Brandon ve Envy'e baktı. Brandon'ın rengi biraz daha iyi olsa da halsizliği ve burada olmaktan duyduğu rahatsızlık her hareketinden okunabiliyordu. Envy'nin rahatsızlığıysa onunkinden çok daha beterdi, tanınmamak için pelerinine sığınmayı tercih etse de eksik parmağını görenlerin hayret dolu nidaları ve galiz küfürleri Morrigan'ın kulaklarına kadar geliyordu.

Prense dönerek "Umarım öyle olur, tanrılar yardımcımız olsun." diye mırıldanmakla yetindi.

Yaklaşık bir saat sonra başkente girmiş, kaleye giden geniş anayolda ilerliyorlardı.

Morrigan'ın dikkatini çeken ilk şey, yabani bakışlarla onları izleyen insanların sefaletiydi. Çoğunun ayakları karın üzerinde çıplaktı ve kıyafetleri yırtık ya da yamalı, eski püskü çuval bezlerinden ibaretti. Saçlarının ve tenlerinin durumuna bakılırsa suya ulaşmakta da sıkıntı çekiyorlardı.

Buraya gelirken geçtikleri ufak tefek köy ve kasabalarda da durum benzer olsa da Morrigan başkentte bu durumun farklı olacağını düşünmüştü.

Şaşkınlık ve acıma duygusu giderek birbirine karışıp boğazında bir yumruya dönüşüyordu.

Halkı bu haldeyken kral ne yapıyordu? Nasıl fark etmez veya bu duruma gelinmesini engelleyecek bir şeyler yapmazdı? Hissettiği öfkeye karşılık dişlerini sıktı, sorumsuzluktan hiç hoşlanmazdı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 4 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Şafak Kraliçesi (Gecenin Varisi Serisi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin