''Merhaba arkadaşlar, ben Ashley McCarten.'' Sınıfa giren hafif toplu sarışın bayanın söylediği ilk sözler bunlardı.
''Bildiğiniz üzere Profesör Byron yaklaşan oğumu nedeniyle işine bir süreliğine ara verdi. Bu sürede ben sizin yeni profesörünüz olacağım.''
Gülümsediğinde kırışan yüzünden ve ellerinden 40'larına merdiven dayadığı belliydi. Daha sonra isim kartlarımızı incelemeye başladı. Tek tek saydı isimlerimizi. Sıra benim kartıma gelince duraksadı. Bir iki saniye durduktan sonra başını salladı ve ismimi okudu: ''Phillip Martin.'' Bu durum beni rahatsız etmişti. Kadın tanıdık geliyordu bana. O tıpkı, tıpkı ah... TIPKI ANNEME BENZİYORDU.Bu doğru olabilir miydi? Karşımdaki bu kadın annem olabilir miydi? Mimikleri, konuşması, yürüyüşü bana tıpkı annemi anımsatmıştı.
Mrs. McCarten'ın sorduğu soru düşüncelerimle arama girdi. ''Mrs. Ende cevap verir misiniz?'' Tanıdık bir ses soruyu cevapladı. Kim olduğunu anlayabilmek için arkamı döndüğümde bir çift masmavi gözle karşılaştım. Harika, bana annemi hatırlatacak biri daha! Demek Alyss'in soyadı Ende'ymiş. Alyss Ende. Duygularım allak bullak olmuştu. Sinirlenmiştim, ihanete uğradığımı düşünüyordum, 10 yıl boyunca benden nasıl kaçmıştı? Hiç mi beni merak etmemişti? Nasıl bu kadar bencil olabilirdi?
Zilin sesiyle hışımla yerimden kalktım ve Ashley McCarten olduğunu iddaa eden kadının yanına gittim.
- Bunu bana nasıl yaparsın?!
Bağırmıştım. Kadın korkmuş gözüküyordu. Suratı bembeyaz kesilmişti. Huzursuzca kafasını kaşıdı. Peki neden korkmuştu? Benden mi? Hiç sanmıyorum.
-Efendim?!
-Tam 10 yıl anne, 10 yıl! Senin öldüğünü sanmıştım. İnan bana 10 yaşındayken aileni kaybetmek hiç de kolay değil!
Kadın tuttuğu nefesi bıraktı. Rahatlamıştı. Sinirli gözüküyordu artık. Kaşlarını çattı. Çantasını ve kitaplarını alıp;
-Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Bir öğretmenle bu şekilde konuşulmayacağını üniversiteye kadar öğrenmiş olmalısınız, bayım. Şimdi, izninizle.
Önünden çekilmemle kadın sinirli adımlarla sınıfı terk etti.
Bir anda her şey kafama dank etti. Ne kadar da aptaldım. Sırf anneme benziyor diye bir kadını beni 10 yıl önce terk etmiş olmakla suçlamıştım. Üstelik bu kadın sıradan bir kadın değildi. Bir profesördü. Kendime o kadar sinirlenmiştim ki.
Düşüne düşüne yol aldım. Ayaklarımın beni kitapçıya götürdüğünü fark ettim. Anında vitrindeki ilan gelmişti aklıma. Hala duruyor muydu yoksa benim yerime başka birini bulmuşlar mıydı? Hayır. İlan orada duruyordu: Bizime çalışmak ister misiniz?
Telefonumun çaldığını duydum. Sasha arıyordu. Başka kim olabilirdi ki? Bu dünyada sahip olduğum tek kişi oydu. Hiçbir arkadaşım yoktu. Ama Sasha'm vardı ve onu sahip olabileceğim her arkadaşa tercih ederdim.
Yorum bırakıp oy verirseniz çok mutlu olurum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything's An Illusion
Fantasy"Ya öldüğünü sandığın anda yaşamaya yeni başlamışsan?"