Tam bir haftadır birlikte kalıyorduk. Salondaki - tabi o şeye salon denebilirse- koltukta uyuyordu. Şu ana kadar sarılmaktan ileri gitmemiştik. Zaten istemiyordum da. Evet, Alyss çekici bir kızdı ama onu da bir erkek yüzünden kaybetmek istemiyordum. Ne kadar kendime itiraf edemesem de yalnız kalmaktan korkuyordum. Hem de çok.
Telefonum 50. kez çalınca açmak zorunda kaldım.
- Ne var?
- TAM BİR HAFTADIRN NERELER-
- Ah, demek prensesimiz ''inek erkek arkadaşını'' merak ediyormuş.
-Ne?
- Ne kadar oldu?
- Phillip ben anlamıyorum.
- BENİ NE ZAMANDIR PARMAĞINDA OYNATIYORSUN?
-Eğer cevap istiyorsan saat 8'de mesaj attığım yere gel.
Telefonu yüzüne kapattım. Sinirlenmiştim. Ama cevaplara ihtiyacım vardı.
- Burada kalıyorum, ama bu senin için. İstediğin zaman beni kovabilirsin.
Bunu gülerek söylemişti.
- Hayır, bu şekilde görmeni istemiyorum. Seninde bir hayatın var sonuçta ben engel olmak istemem.
Keşke kal diyebilsem. Ama dediğim gibi onun da bir hayatı var.
- Belki de gitsem iyi olacak.
- Ben, her şey için çok teşekkür ederim.
- Görüşürüz, numaramı biliyorsun.
Yanağıma bir öpücük kondurup beyaz küçük arabasına bindi.
Boğazımda cam parçaları vardı sanki.
Kapıyı arkasından örttüm.
Sol gözümden düşen bir damla yaşı umursamadan etrafı toplamaya başladım.
Saat 19.49'u gösterdiğinde evden çıktım. Onunla yüzleşmeliydim. Ne kadar zor olabilirdi ki.
Sasha'nın bahsettiği yere zamanında varmıştım. Küçük şirin bir parktı burası. Tam Sasha'ya uygun. Gözlerimle onu aramaya başladım. Eskiden hep parklara, lunaparklara giderdik. Onun için deniz kenarında bir yemekten daha romantik olduğunu söylerdi hep. Şimdi düşünüyorum da bunları söylerken, beni kullanırken nasıl da gülüyordur içinden.
Oradaydı. İşte başlıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything's An Illusion
Fantasy"Ya öldüğünü sandığın anda yaşamaya yeni başlamışsan?"