48) I'll Carry Your World

951 82 62
                                    

+50 Vote olmadan yeni bölüm gelmeyecektir+

Ve evet evet evet,yaşıyorum! 

Multi >.<

Boy Epic - Scars ile okuyabilirsiniz *-*

×××  

Birbirimizi hissetmek istiyorduk.

Her hareketimizden, her bakışımızdan o kadar belliydi ki. Tereddütlü dokunuşlarından bunu seziyordum. Parmakları kalçalarıma baskı yapıyordu ama benden gelecek karşılığı da bekliyordu.

Verdiğimiz değerli sözlerden sonra kafamı boyuna gömmüştüm. Tüm göze aldığımız şeyler aklımdan geçiyordu. Dokunuşlarına kendimi kaptırmamaya çalışıyordum ama hızlanan nefes alış verişlerim, ellerine ve parmaklarına daha da beceri kazandırıyordu. Narin bir mırıldanma dudaklarından döküldüğünde ne dediğini bile anlayamamıştım.

Ellerimi göğsüne dayayıp, destek alarak vücudumu, vücudu üzerinde biraz alarak kaldırdım. Hala ağırlığımın bir kısmı ona yükleniyordu ama memnun gözüküyordu. Hem de oldukça memnun.

Bacaklarım, hala bacaklarının arasındaydı ve sadece kafamı, aynı zamanda göğsümü kaldırdığım için geri kalan, temas ettiğimiz her bölgede vücudunun sertliğini hissediyordum. Ama bu da beni rahatsız etmiyordu. Saklayacak ya da utanacak bir şeyimiz yoktu.

Bakışlarım, onu az önce mırıldandıklarını tekrar söylemeye davet ediyordu. Ama ona baktığımda sanki mahcup olduğunu seziyordum. Söylemeye cesaret bulamıyor gibiydi. Kaşlarımı kaldırdım.

Derin bir nefes aldı ve kalçalarımı neredeyse tırnaklarını batıracak ve ağzımdan küçük bir çığlık kaçırtacak kadar sıktı.

''Bunu yapmak istiyorum.'' Şimdi ise doğrudan gözlerime bakıyordu. Ne yapacağı belli değildi. Belki de bana, cevabımı bile beklemeyeceğini düşündürtecek kadar tutku ile dolmuştu gözlerindeki her bir parıltı. Ama hassas olmaya çalışıyordu. En azından, elinden gelebildiği kadar.

''Beni odana götür, Justin.''

Yakasından kendime doğru çektim ve biraz dikilmesini sağladım. Bunu beklemediği açıktı ama yine de mimiklerine bunu yansıtmamıştı. Sadece göğsümüz birbirine temas ettiği için hızlanan kalp atışlarını hissetmiş ve mutlu olmuştum. Bir elini kalçalarımdan çekti ve dik oturabilmek için destek aldı. Bir de üzerinde ağırlık yapıyordum ama o bunu çoktan başarmıştı. Şimdi ise toparlanma sırası bendeydi. Ağırlığımı vermekten vazgeçip, bacakları arasında duran bacaklarımı toparlayıp, üzerlerine oturdum. Bağdaş kurabileceğim bir alan olmasını da dilerdim gerçi.

Bir bacağını aşağı sarkıttı. Yüzünü, yüzüme yaklaştırdığında boğazından o kadar boğuk bir sesin nasıl kurtulduğunu düşünmeye koyulmuştum.

''Tanrım, seni seviyorum.''

Gerçekten de bu boğukluk, beni kendime getirmişti. Gözlerimi kapatıp, dudaklarımı dişlemeye başladım. Dokunuşlarını boynumda hissettiğimde gülümsemeden geçemeyeceğimi biliyordu. Küçük bir kıkırdamayı serbest bırakarak ona istediğini verdim.

Gözlerimi birkaç saç telinin yüzüme temas edip, kaşındırmasıyla açtım. Bunlar onun saçlarıydı ve dudakları boynumda oyalanmaya henüz giriştiğinden bunu anlayışla karşıladım. Ellerini, başladığımız yere geri taşırken, sıkıca kenetledi ve ben onu iyice kendime çektiğimde beni kaldırdı.

Bir koala gibi bedenine dolandığımda, koltuğu giderek geride bırakıyorduk. Böyle merdivenlerden nasıl çıkacaktık, inanın en ufak fikrim bile yoktu. Sadece kendimi ona bırakmıştım ve yavaş yavaş eğim arttığında göremesem bile çıkabildiğimizi kavramam çok geç olmadı. Nefeslerim boynuna çarparken, dudaklarından dökülenlerin mırıldanma olmadığını artık biliyordum.

Fallen Angel (Justin Bieber FanFiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin