Bölüm 6

277 23 4
                                    

"Ne güzel günlerdi yahu, dert tok tasa yok. Bir de şimdi uğraştığımız işlere bak." Yok bu Naşit'in kesin bir derdi vardı. Ziya büyük bir holdingin sahibiydi ve Naşit onun da avukatlığını yapıyordu. Naşit'in sıkıntısını belki Ziya biliyordur diye ona bakıyordum ama ondan da bir şey çıkacak gibi gözükmüyordu.

"Öyle deme Naşit, her yaşın ayrı bir güzelliği var." Asaf'ın bu sözleri Naşit'i gülümsetmişti.

"O dediğin şarkı sözü be Asaf, gençlik gibisi var mı?"

"Hadi boş verin bunları vurun bakalım." Bu sırada müzik çalardan da en sevdiğim şarkılardan biri olan "Yine mi çiçek" şarkısı çalmaya başlamıştı. Bir kısmına biz de eşlik etmiştik.

"Yine mi güzeliz

Yine mi çiçek hamdolsun

Taze mi bitti topik

Canın sağ olsun"

Bu gece diğer buluşmalarımıza göre farklıydı veya bana öyle geliyordu. Saatime baktığımda dokuz buçuğu biraz geçtiğini görmüştüm. Bundan çok kısa bir süre sonra da telefonum çalmaya başlamıştı. Telefonu elime aldığımda arayanın Nusret olduğunu gördüm. Salondan çıkıp mutfakta telefonu cevapladım.

"Efendim Nusret?"

"Amirim rahatsız ediyorum ama bir cinayet var."

"Senle Haluk halledin işte benim gelmem uzun sürer."

"Amirim olay yerine yakın olduğun için aradım. Cinayet Çiftehavuzlar'da işlenmiş."

"Vay arkadaş ya bu herifler beni mi takip ediyor nedir? Neyse ben şimdi arabayla çıkamam sen buranın adresini biliyorsun, bir ekip arabası gelip beni alsın." Bendeki şans da böyleydi işte, ben nerede olsam cinayetler oraya yakın yerlerde işleniyordu.

"Tamam amirim hemen bir ekip gönderiyorum."

"Arkadaşlar kusura bakmayın, benim çıkmam gerekiyor." Hepsinin suratı asılmıştı. Haklıydılar doğrusu muhabbetin en güzel yerinde gitmek zorunda kalıyordum.

"Bırak oğlum bu şehrin tek polisi sen misin? Başkası ilgilensin. Şurada yılda bir kere buluşuyoruz."

"Ne deseniz haklısınız ama olay çok yakında, Çiftehavuzlar'da olmuş. Şimdi olay yerine bu kadar yakınken gidip bakmasam olmaz. "

"Git Tahir Kemal, sizin işte her saniyenin kıymeti var."

"Hadi görüşürüz millet, bu sayılmaz diyorsanız bir iki hafta içinde tekrar buluşabiliriz. Hatta isterseniz bizim Büyükada'daki köşke gidip mangal keyfi yaparız."

"Bak bu iyi fikirmiş, konuşuruz." Aramızda yemeye içmeye en meraklı olan Mahir bu fikrimi sevmişe benziyordu.

"Naşit arabayı bu gece alamazsam yarın alırım."

"Önemli değil canım, ne zaman istersen o zaman al." Bu sırada dışarıdan gelen kırmızı ve mavi ışıklardan ekip aracının beni almaya geldiğini anlamıştım. Arkadaşlarımla hızlıca vedalaştıktan sonra ekip arabasına bindim ve olay mahalline doğru yola çıktık. Yollar tenhaydı ve kısa süren bir yolculuğun ardından olay yerine gelmiştik. Apartmanın kapısının önünde üç tane polis arabası vardı. Emniyet şeridi çekilmişti. Arabadan inip hızlı adımlarla ikinci kattaki cinayetin işlendiği daireye çıktım.

"Kolay gelsin arkadaşlar, nedir olay?" Otuzlu yaşlarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim yapılı bir adamın cansız bedeni yatağın üzerinde duruyordu. İlk izlenimim maktulun boğularak öldürüldüğüydü.

"Amirim adam telle boğularak öldürülmüş. Maktule bakacak olursak katil oldukça güçlü birisi olmalı." Genç polis memuru haklıydı böylesine yapılı bir kişiyi telle boğmak hiç de kolay değildi. Üstelik aralarında boğuşma yaşandığına dair bir izde yoktu.

"Haklısın, evde pek boğuşma izi de yok. Katil kurbanını öncesinde bir ilaçla falan uyuşturmuş olabilir. Neyse bunlar otopside çıkacaktır. Adamın kimliğini öğrendiniz mi?"

"İşin garip kısmı da o amirim. Adamın kimliğini öğrendik. Bunun yanı sıra salondaki masanın üzerinde üç tane tabanca ve birçok evrak bulduk. Tabi bir de not"

"Nasıl yani?" Bu olay da bir gariplik olduğu belliydi.

"Amirim notta maktulun şimdiye kadar işlemiş olduğu suçlardan bahsediliyordu. Silahların bu suçlarda kullanıldığı, belgelerde ise yine bu suçlara ilişkin detaylar olduğu yazıyordu."

"Bu ne biçim iş be, peki adamın sabıkasına baktınız mı?"

"Baktık amirim, bir iki ufak sabıkası var ama hiç hapse girmemiş. Belgelere biraz göz attık, sanırım maktul notta bahsedilen suçları gerçekten işlemiş olabilir." Ben şaşkın bir şekilde polis memurunu dinlerken Nusret ve Haluk gelmişlerdi.

"İyi geceler amirim"

"Size de iyi geceler. Gelin bakalım enteresan bir cinayet daha çıktı. Evlat sen bana anlattıklarını komiserlerine de anlat bakalım." Genç ama geleceğinin parlak olduğunu düşündüğüm polis memuru Nusret ve Haluk'a olayı anlatırken ben de evin içinde dolanıyordum. Bulunan belgelerin gerçek olduğundan ve bütün bahsedilen suçları maktulun işlediğinden emindim. Bu kadar hazırlıklı ve planlanmış bir cinayetin zanlısını yakalamanın da hiç kolay olmadığını bunca senelik meslek tecrübem sayesinde çok iyi biliyordum.

"Amirim bu son derece profesyonel bir iş, üstelik bu evraklar sadece bu adamın başını değil yer altının önemli isimlerinin de başını yakar. Ne düşünüyorsunuz bir yer altı hesaplaşması mı?"

"Sanırım öyle Haluk ama bizim yer altı dünyası bu kadar profesyonel çalışmazdı. Bu biraz kafamı kurcalıyor. Neyse sonuç olarak katili bulabileceğimizi pek sanmıyorum, siz Organize büro ile de iletişime geçersiniz. Ben çıkıyorum, Nusret bundan sonrası siz de tamam mı kardeşim?"

"Merak etme amirim, gerisini biz hallederiz." Nusret ve Haluk geldikten sonra benim kalmamı gerektirecek bir şey yoktu. Saatime baktığımda henüz on bir olduğunu gördüm. Bizim çocuklarla bir iki saat daha geçirmem mümkün olabilirdi. Hemen apartmanın önünde beni buraya getiren ekip arabasına binip, aracı süren memura beni aldıkları yere bırakmasını söyledim. Tam araba hareket ettiği sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Arayan Rafet'ti.

"Alo Rafet, işim bitti hala oradaysanız geliyorum."

"Tahir Kemal..." Rafet'in sesinde bir anormallik vardı. Normalde son derece canlı ve akıcı konuşan adamın ağzından kelimeler zorla çıkıyor ve sesi titriyordu.

"Rafet ne oldu oğlum, yoksa kaza falan mı yaptın?" Aklıma ilk olarak Rafet'in biraz içkili olarak direksiyon başına geçtiği ve trafik kazası yapmış olabileceği gelmişti.

"Hepsi ölmüş."

"Ne diyorsun Rafet, ne saçmalıyorsun?"

"Yetiş kardeşim."

GERÇEĞİN PEŞİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin