14 MART 2016
"Kes yırtınmayı, kim duyacak burada sanki seni? Ağzını bağladık, hâlâ uğraşıyor."
Lafını ettikten sonra keyifle gülümsemişti, saatini bir kez daha kontrol ederken yüzüne oturan gülümsemeyi bozmadan kurdu yeni cümlesini: "Bağıranlarda hep üstüme kan sıçrar."Ağzı bağlı genç bu sözün üstüne daha bir kuvvetle çırpındı ama bunun nafile olduğunu anlamış olmalı ki kendini kara bıraktı. Alnı terliydi, Erciyes'in keskin soğuğunda bile... Tıraşlı yüzü ve onca çırpınışa rağmen pek düzgün sarı saçları vardı. Bir an kuvvetlenen rüzgarın onları bozma çabası yine boşa çıktı. Hava gittikçe soğuyor, güneşin sözü Erciyes'e geçmiyordu.
Ayaktaki adam, yanındaki gömleğine kadar siyah giyinmiş adamlarından birine işaret edip ceketini çıkardı. Ceketi yanına yaklaşan adamına verecekti ki, bir an duraksadı ve ceketinin cebinden mendilini alıp çağırdığı adama ceketini uzattı. Siyah gömleğinin kollarını itina ile katladı, genç ise çaresizce gözyaşı akıtmaktan başka bir şey yapamıyordu. Birkaç adım ile yanına gelip onun seviyesine indi ve elindeki mendille alnındaki boncuk boncuk olan terleri bir anne özeniyle sildi. Siyahlı yardımcılarından bir diğerinin getirdiği diğer mendille de yanaklarından akan gözyaşlarını sildi. Tedirgin edici gülümsemesiyle konuşmaya başladı:
- Sence de hava terlemek için biraz soğuk değil mi burada?
Soğuktan titremeye başlayan gencin yeni akan gözyaşlarını da sildi ve konuşmaya devam etti:
- Ama üzülüyorum bak, aramızdan böyle ağlayarak mı ayrılacaksın?
Başını yere eğmiş gençten tepki gelmeyince kafasını deri eldivenli elleri ile kaldırdı. Bileğinin alt kısmına çevirmiş olduğu saati gözüyle kontrol etti.
- Peki, uslu durduğun için son isteğini söylemene iznim var. Zamanın neredeyse geldi, çabuk.
Ağzındaki bandı çıkardı, genç kıpkırmızı olan gözlerini ona çevirdi.
- Ellerimi çözün, dedi. Cevap gelmeyince ekledi:
- Yapabileceğim bir şey yok...
Adamın talimatı ile ellerini çözdü bu kez başka bir siyahlı. Genç, birden sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırdı. Şehadet getiriyordu:
- Eşhedü en...
Devamı gelmedi, sert bir tepkiyle karşılaşmış ve yediği yumrukla kara serilmişti.
- Kapatın şunun ağzını!Adam, yeni bir mendil daha alarak eline bulaşan gencin kanını sildi. Gencin başında şimdi iki kişi vardı, dizüstü oturtup omzundan tutarak hareketini engelliyorlardı. Onun da hareket ettiği yoktu zaten. Mendille işi biten adam, siyah lüks araçtan yeni inen diğerlerinden daha ürkütücü yardımcısının getirdiği keskin bıçağı aynı mendille tuttu. Gencin tam karşısında, gözlerine bakarak konuşmaya başladı, gencin hiç görmediği kadar kızgındı:
- Demek Müslüman'sın? Kendine rağmen? Bu... Bu tamamen saçmalık! Nasıl "hatasız bir Tanrı"ya inanabiliyorsun? Kendini görmüyor musun? Kabul etmeden önce düşünmen gerek!
Gencin kafasına işaret parmağıyla delik açarcasına vuruyordu bu cümleyi kurarken:
- Tanrı bir hata yaptı! Evet, bir hata yaptı! Hatanın kendisisin, bilmiyor olamazsın. Ve ben... Ve ben bu hatayı düzeltip mükafatımı alacağım!
Hiddetle genci tutan adamlarına seslendi:
- Uzatın şunun ellerini! Orada fazlalıklar var.
Adamlar gencin kollarını zorla tutarak uzattırdılar.Gencin işaret parmakları, bıçak darbesiyle artık yüzük parmakları ile aynı boydaydı. Adam, yaptığından memnun bir şekilde acı içinde artık ölümü arzular hâle gelmiş genci bir süre izledi ve ardından arkasına geçerek bu kez bıçağını boğazına götürdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI'NIN HATASI?
Misterio / SuspensoKayseri... Asırlar boyu şimdikinden daha fazla değere sahip bir ipek yolu şehri. Ve şehri 30 milyon yıldır, artık daha bir yorgun, ama her zaman olanca heybetiyle izleyen Erciyes... 2268 yıl önce etrafına ölüm saçan... Ama şimdi görecekleri bu zaman...