Kafamı kaldırdığım anda bir çift göz alaycı bakışlarını üzerime kilitlemişti. Daha önce bu bakışları görmemiştim. Ama aynı gözlerde neşeyi, korkuyu, nefreti ve endişeyi görmüştüm. Bu gözler Jacqueleen'e aitti. Saçımı tutan eli gittikçe ağırlaşıyordu sanki. Boynum oldukça havaya kalkmıştı ve ensemden bedenime doğru büyük bir acı yayılıyordu. Bu saçıma yapışan elinden dolayıydı ama ihanetin acısı da vardı üzerimde. Peki kim bana ihanet etmişti? Jacqueleen mi? Ah,hayır! Ben onu öldürmeyi planlıyordum. Asıl ihanet buydu. Peki ama nasıl öğrenmişti bu toplantıyı? Ah, tabi ki Brown söylemişti ama neden? Neden bana güvenmemişti? Ne yapacaktım? Burnuma gelen kokular eşliğinde saçımı tutan bir el vardı. Bir sandalyeye bağlıydım ve ihanet diyordum. Hayır, hayır endişelenmem gereken son şeydi bu. Düşüncelerde boğuluyordum. Kulağıma yaklaşan bir nefes hissettim. Jacqueleen saçımı tutarken kulağıma eğilmiş bir şeyler söylemeye hazırlanıyordu.
"Beni öldürmek ha! Çok yanlış yaptın Rachelle ! Çok yanlış."
Bunları duymak beni daha çok şaşırtmıştı ama durumu toplamam gerekiyordu. Boğazımı temizlemeye çalıştım. Sesim çıkar mıydı bilmiyorum ama denemem gerekiyordu.
"Hayır. Seni ben öldürmeyecektim."
Bu da neydi şimdi? Daha kötü yapmıştım her şeyi. Ne diyebilirdim ama? Brown 'u öldüreceğimi söyleyemezdim beni beş metre uzaktan izlerken.
"Evet, Darkness denen salak katil vardı de mi? Pardon onun öldüğünü sana söylemem gerekirdi. Unutmuşum."
Ne Darkness ölmüş müydü? Neler oluyordu? Niye her şey birbirine girmişti bir anda?
"Ne, nasıl? Darkness ölmüş olamaz! Yalan söylüyorsun. Neden sana inanayım ki?"
"Ah, tabi bana güvenemezsin. Ama bir seçim şansın olduğunu sanmıyorum."
"Jacqueleen neler oluyor? Neden kaçırdınız beni? Ne istiyorsun? "
"Hey, hey sakin ol tatlım ben senden bir şey istemiyorum. Birazdan Brown gelecek ve sana bir tekljf sunacak. Bence kabul etmelisin. Eğer edersen hepimiz mutlu bir şekilde burdan ayrılırız. Ama kabul etmezsen sana büyük bir sürprizimiz olacak. Ben de işte bu yüzden buradayım. Brown senin bizden gizli yürüttüğün sandıkları hep beraber paylaşmamız gerektiğine inanıyor. Ama malesef Rose ve Talon senin böyle bir şey yaptığına inanmadı. Ben de Brown ile iletişimde kalarak zengin olmaya karar verdim. Sonra buraya geldim ve bir de baktım ki Darkness denen salak bir katil bulmuşlar. Ve onu konuşturduk. Gerçekten ödleğin tekiymiş. Ama sen yanlış yaptın Rachelle. Brown planını öğrendi. Beni de listeye koymuşsun. Çok fazla şaşırmadım aslında. Neyse birazdan Brown gelir. Teklifini iyi düşün derim. Güle güle Rachelle."
İnanamıyorum. Demek böyle olmuştu. Aptal Darkness her şeyi mahvetmişti. Bu yüzden kaçırılmıştım. Brown biliyordu onu öldürmek istediğimi peki ne yapacaktım şimdi? Kurtulmam gerekiyordu ama nasıl? Bileğimi tahriş eden iplerden nasıl kurtulacaktım? Aklıma gelen bütün planlar ipler sayesinde suya düşüyordu. Evet, ben daha plan yapamadan Brown geliyordu. Hızlıca bir şeyler düşünmeliydim. O da ne? Bir bıçak ile geliyordu Brown. Beni öldüreceğini sanmıyorum. Ama tedbirli olmalıydım. Tabi hareket bile edemezken nasıl tedbirli olacaktım onu da bilmiyordum işte.
"Üzülüyorum senin için Rachelle. O kadar zahmet etmene rağmen sandıklardan pay alamadan öleceksin sanırım."
"Hayır, Brown beni öldürmezsin sen."
"Bundan o kadar emin olma Rachelle. Seni istediğim her an öldürebilirim."
Ne? Brown beni öldürecek miydi? Of! Burdan nasıl çıkacaktım? Sanırım artık çıkamayacaktım. Çünkü Brown elindeki T 0351 av bıçağını yüzüme yaklaştırmıştı. Ve benim sonum böyle olacaktı anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUYGUSUZLAR
AdventureParis sokaklarında polis arabaları. Bir intihar olmuş. Ceset paramparça. Ama şüpheli bir şeyler var. Çünkü intihar eden kişinin üzerinde hiçbir şey yok. Yalnızca kıyafet. Onu tanıyan da yok. Bunun sebebi bilinmiyor başlarda. Sonra otopsi sonucu çıkı...