GELİŞMELER VAR

21 2 1
                                    

(Jacqueleen) -Rachelle! Uyan artık. Gitme zamanı geldi.

(Rose) -Jacqueleen! Bırak kalsın. Daha taburcu olmadı.

(Jacqueleen)-Eğer kalkmazsa Brown'a yakalanacağız.

(Talon) -Hey! Bakın. Gözlerini açtı.

(Ben) -Ah!

(Jacqueleen) -Oh be! Sonunda kalktın. Hemen üzerini giyin. Gitmemiz gerek.

(Talon) -Saçmalama Jacqueleen. Kız günlerdir ilk kez uyandı. Kendine gelsin. Brown'a yakalanmamız önemli değil şu anda. Rachelle'in sağlığı söz konusu.

Ne sağlığım mı söz konusu? Neler oluyor burada? Brown'a yakalanmak mı? Hiçbir şey bilmiyordum. Bir hastanedeydik. Ve belli ki hasta olan bendim. En son hatırladığım şey ise Jacqueleen'in beni kucağına alıp bir arabaya bindirmesiydi. Ve gözümü bu hastane odasında açtım. Jacqueleen onu öldürmek istediğimi bildiği halde neden bana yardım ediyordu? Kafamda bir sürü soru vardı. Aynı zamanda sırtım da yoğun bir ağrı. Boğazım yanıyordu. Brown'dan kalan küçük bir hatıra vardı boğazımda. Beni öldürmek için boğazıma dayadığı bir bıçak vardı. Ama vazgeçmişti. Boğazıma küçük bir yara bırakmıştı yalnızca. Peki neden öldürmemişti beni? Ne istiyordu benden? Ne yapmam gerekiyordu? Jacqueleen, Rose ve Talon aralarında konuşuyorlardı. Benim sedyeden kalkmam gerekip gerekmediğini tartışıyorlardı. Tüm bunlar olurken sedyede doğrulmaya çalıştım. Ancak belimdeki ağrı buna engel oldu. Ve ben farkında bile olmadan bağırdım. Bunun üzerine üçü de bana döndü. Rose ve Talon yardım etti bana doğrulmam için. Jacqueleen ise beni izliyordu. Bakışları yine nefret doluydu. Benim canımı yakmak istiyordu. Bu kesindi. Ama sanki bir şey ona engel oluyordu. Ben doğrulduktan sonra gözlerini devirdi ve kapıyı açıp odadan çıktı. Arkasından da kapıyı hızlıca çarptı. Ben ne olduğunu anlayamadan Talon da arkasından hızlıca çıktı. Ama o kapıyı daha yumuşak kapattı. Şimdi odada yalnızca ben ve Rose kalmıştık. Koltuğa oturdu ve bana hiç bakmadan masanın üzerindeki dergiyi alıp incelemeye başladı. Olanları sorsam anlatır mıydı acaba? Şansımı denemek zorundaydım. Rose ile hiçbir zaman çok yakın olmamıştık. Listede onun da adı vardı. Belki de onu öldürmek istediğimi biliyordu. Düşüncelerde boğuluyordum. Ama bir şekilde burada neler döndüğünü bilmeliydim. Peki ne soracaktım ona? Hangi sorudan başlamalıydım? Belki de her şeyi zamana bırakmam gerekiyordu. Ama her şeyden önce biraz sakinleşmeliydim. Çünkü kendimi oldukça gergin hissediyordum. Pencereden dışarıya bakmak için kafamı çevirdim. Odaya hiç dikkat etmemiştim. Lüks bir hastanedeydik. Ferah bir odaydı. Daha önce birçok hastane görmüştüm. Soygundan sonra yararlanırsak ve tedavisi zor bir yaralanma ise kamufle olarak hastaneye giderdik. Ve her seferinde farklı yere giderdik. Paris'in en iyi hastanelerini bilirdim. Ama burayı daha önce hiç görmemiştim. Kafamı çevirip pencereye baktığımda beni rahatlatacak en iyi manzarayı gördüm. Eyfel Kulesi. Ah! Ne kadar da huzur veriyordu insana. Ne kadar rahatlatıcıydı. Sakinleşmiştim. Gün batmak üzereydi. Akşam üzeri bir saatti. Ve Eyfel Kulesi'nin ardında turuncu bir gökyüzü vardı. Trafik yoğun değildi. Hastaneye doğru ilerlemekte olan dört ambulans vardı. Bu hastaneyi ben bilmiyordum ama anlaşılan o ki ciddi anlamda lüks, pahalı ve iyi bir hastaneydi.

(Rose)-Gerçekten istedin mi bunu?

(Ben)-????

(Rose)-Beni öldürmeyi. Talon'ı, Jacqueleen'i. Bizi öldürmeyi gerçekten istedin mi?

Rose hiç beklemediğim bir anda bana bu soruyu sordu. Demek o da biliyordu listeyi. Elindeki dergiyi bırakmış, gözlerimin içine bakıyordu. Ve yüzünde acı bir ifade vardı. Benden bunu beklemiyordu. Onu hayal kırıklığına uğratmıştım. Ama mecburdum buna. Peki ne demeliydim şimdi? Nasıl bir cevap verebilirdim ki? Ben ne dersem diyeyim yine de durum düzelmeyecekti. Ama yine de bir cevap vermeliydim.

(Ben)-Buna mecburdum. Jacqueleen planımızı mahvetti. Sen de onun tarafını tuttun. Ve biz bir söz vermiştik. Siz sözünüzü tutmadınız.

(Rose)-Jacqueleen bana soygundan önce plana uymayacağını anlattı. Kanıtlar vardı elinde. Gerçekten biz plana uygun hareket ediyor olsaydık, hepimiz ölmüş olurduk. Çünkü gerçekten o bankaya bizden sadece 5 dk sonra bir soygun yapılacaktı. Polislerin de bundan haberi vardı. Ve bu yüzden bankanın etrafında bekliyorlardı. Silah sesini duyunca diğer hırsızlar gelmeden bankaya girdiler. Biz bunların hepsini biliyorduk. Ama sen ve Talon Jacqueleen'e hiç şans vermediniz. Belki onu biraz dinleseydiniz bunlar olmazdı.

(Ben)-Jacqueleen bize sadece planın kötü olduğunu söyledi. Bize kanıtları göstermedi. Eğer bize anlatsaydı her şeyi, o zaman o bankaya hiç gitmezdik.

(Rose)-Hayır. Biz o bankaya gitmek zorundaydık. Çünkü Jacqueleen bizden sonra o bankaya gidecek hırsızlarla iletişime geçmiş. Soygundan sonra tabi. Ve onlarla bir anlaşma yapmış. Polislerin ilgisini çekip onları kurtardığını söylemiş. Ve onlardan tam bir milyon dolar almış. Bu parayı da dördümüzün banka hesabına tek tek paylaştırmış. Anlaşmaya göre artık bu iki çete birbirini koruyacakmış. Kimin başı derde girerse diğeri ona yardım edecekmiş ve bu yardımı karşısında da para alacakmış.


(Ben)-Ne yani bunlara inanmamı mı istiyorsun benden? Jacqueleen böyle bir şey yapamaz. Eğer yapsaydı Brown'la ortak olmazdı.

Ben bunu söyledikten sonra Rose ayağa kalktı ve sedyenin yanına geldi.

(Rose)-Seni aptal! Sence Jacqueleen Brown'la işbirliği mi yaptı? O zaman senin burada ne işin var? Anlaşma yaptığı çete Brown ve adamlarına saldırdı. Brown bu yüzden öldüremedi seni. Sence isteyerek mi küçük bir yara bıraktı boğazında. Bizde arka tarafta seni ve Jacqueleen'i bekliyorduk. Seni Jacqueleen kurtardı. O olmasaydı cesedin bir çöp deposuna atılırdı. Gerçekten hala anlamadın mı Jacqueleen sana deli gibi AŞIK...

DUYGUSUZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin