Yine her zamanki gibi okulda sıkıntıdan patlıyordum. Oldum olası bu okul denen kavramı sevmezdim ve 40 dakika boyunca aralıksız süren dersler de bu sevgi sorununa iyi gelmiyordu.
Fakat yine de şanslı hissediyordum. Beni her şeye rağmen bu okula bağlayan bir şey vardı, bir kişi. O da, şu an pencere kenarında yalnız başına oturmuş müzik dinleyen ve gözlerini gökyüzüne çevirmiş dışarıyı seyrenden Liz idi şüphesiz.
O, bu okulda dördüncü yılını okuyordu. Ben ise henüz üçüncü yılımdaydım. Yaklaşık iki yıldır da yakın denebilecek bir arkadaşlığımız vardı onunla. Yine de ayrı sınıflarda olmamız, ister istemez bir mesafeye neden oluyordu aramızda. Yani, en azından ben öyle olduğunu düşünüyordum.
°°°
Teneffüs zilinin çalmasına son iki dakika varken artık iyice bunalmaya başlamıştım. Zilin çalmasıyla ışık hızında kapıdan çıkmam ve Liz'in sınıfına doğru koşar adımlarla ilerlemeye başlamam bir oldu. Koridorda birkaç arkadaşımı selamlamadan geçmedim.
Göze çarpan biri olduğum pek söylenemezdi. Okulumuz zaten az kişiden oluştuğu için herkes birbirini tanıyordu ama okulun voleybol takımında olmam da beni biraz tanınır yapmıştı.
Ah bu arada kendimden bahsedeyim biraz da. İsmim Mei, 1.70 boylarında, omuz hizasında gür ve siyah saçları olan, koyu kahverengi gözlere ve ince dudaklara sahip normal bir lise öğrencisiyim. Ayrıca okulumun voleybol takımında smaçör pozisyonundayım.
Beni, okulumdaki diğer kızlardan ayıran büyük bir fark var. O da-
"Ahh!"
Popo üstü düştüğüm yerden kafamı yavaşça bana çarpan kişiye kaldırdım. Karşımda Liz'i gördüğümde, dudaklarım benden bağımsız olarak yukarı kıvrılmıştı zaten.
"Önüne dikkat etsene," diye takıldım, uzattığı elinden destek alıp ayağa kalkarken.
Ona baktığımda, bilmem kaçıncı kez ne kadar güzel olduğunu ve etrafa ışık saçan bir gülümsemesi olduğunu düşündüm.
Ah! Az önceki cümlemi bitirsem iyi olacak.
Beni, okulumdaki diğer kızlardan ayıran büyük bir fark var.
Ben onlar gibi erkeklerden hoşlanmıyorum.
Şey... Aslında... Benim hoşlandığım kişi şu an tam karşımda durmuş, gülümseyen bir yüzle bana bakıyor.
İnanın, bu kesinlikle benim elimde olan bir şey değildi. Her şeyiyle beni kendine çekiyordu.
Sırtına kadar gelen ve gözleriyle uyum içinde olan kumral, dalgalı saçları.. Benden bir karış kısa olan boyu ve biçimli yüz hatları.. Ahh! Sahip olduğu her şey benim için o kadar ilgi çekiciydi ki, kendimi ondan uzak tutmak için çabalayamıyordum bile.
Bazen benden kısa olduğu için boyu ile bilerek dalga geçerdim ve o da genelde, karnıma veya omzuma canımı acıtmayan hafif yumruklar atmaya başlardı. Ben özür dileyene kadar da peşimi asla bırakmazdı. Onun "ceza" sanarak yaptığı şeyin benim için ne kadar özel bir lütuf olduğunun farkında değildi. Onun bana her dokunuşu vücudumun uyuşmasına ve bana dokunmasını daha fazla istememe sebep oluyordu.
Konuşmaya başladığında onu incelemeyi ve düşünmeyi bırakıp gözlerine odaklandım. Tanrım! Bu bile başımın dönmesine, kalbimin hızlı hızlı çarpmasına sebep oluyordu.
"Bunu benim sana söylemem lazım," dedi sesine alaycı bir ton katarken. "Başka bir dünyadaymış gibi yürüyordun. Ne o, yoksa erkek arkadaşını mı düşünüyordun?" diye de laf çarptı, gülümseyişinin ardından.
Söylediklerinin ağzından çıkmasıyla kaşlarımı çatmam bir oldu. Bu konuyu onun açması sinirimi çok bozuyordu çünkü. Nedenini anlamışsınızdır.
"O benim erkek arkadaşım değil, Liz!" dedim en az milyonuncu kez. "Yani artık değil işte."
Ahh, kendini keşfetme çabası, inkar dönemi ve artık kendini bulduğunda geçmişinde bir utanç olarak kalacak birkaç aptallık işte. Hepimiz genciz ve hatalar yaparız. Benim de en büyük hatam olmadığım biri gibi davranmak ve çevremdekileri buna inandırmaya çalışmaktı sanırım.
Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimden kurtuldum. O sırada Liz de şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam ediyordu. Ani çıkışım onu şaşırtmıştı sanırım.
"Hey bak ne diyeceğim," dedi dikkatimi ona çevirmemi sağlayan bir ses tonuyla. Yere eğmiş olduğum gözlerim onunkilerle buluştuğunda, karamel rengi gözleri beni yine endine hapsetmişti. "Okuldan sonra, kız kıza bir yerlere gidelim mi?"
Hâlâ gözlerinin etkisinden çıkamamışken dediğini anlamam birkaç saniyemi almıştı.
Bu teklif ile kalbim göğüs kafesimin duvarlarını zorlarken, hiç düşünmeden "Olur tabii," deyiverdim.
Şimdi son üç ders ölüm gibi gelecekti bana.
Gerçi...
Sanırım buna değeceğini düşünüyordum.
Bölümleri düzenliyor, bazı yeni sahneler ekliyor ve bolca aptal cümle siliyorum. Umarım ergenliğimin utanç dolu karanlık yıllarından ve cümlelerinden kurtarabilirim bu hikayeyi. Bana şans dileyin!
-Mel
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçmek Yok
Teen FictionSöz vermiştik, vazgeçmeyecektik. Ama bu, sana zarar vermeden Çok önce verdiğim bir sözdü sevgilim.. 24.08.15 •• 29.10.16