#Bölüm15

3.8K 178 12
                                    

Yüzüme çarpan gün ışığı uyandırdı beni. Hafif kısık gözlerimle nerede olduğuma bakarken, Liz'in odasında olduğumun farkına vardım. Liz de yanımda yatıyordu. Daha doğrusu kafası göğüsümün üstünde, sağ bacağını benim bacaklarımın arasına atmış ve bir eli de karnımın üstünde, bana sarılmış bir şekilde üstümde yatıyordu. Tebessüm ettim. Bir insan uyurken, ancak bu kadar güzel görünebilirdi.

Bu güzel görüntüyü kaçırmamam gerektiğini düşündüm ve konsolun üzerinde duran telefonumu elime alıp kamerasını açtım. Telefonu sol elimle tutup tüm kareye alabilmek için havaya kaldırdım kolumu. Liz'in omzundaki elimi saçlarına götürdüm ve hâlimden memnun olduğumu gösteren bir sırıtış yerleştirdim yüzüme.

Çektiğim sanat eserine bakarken Liz hafif kıpırdanmaya başladı. Fotoğraf çekilmeyi sevmediğini bildiğim için hızlıca fotoğrafı telefonumun arka planı yapmış ve konsolun üzerine geri bırakmıştım birkaç saniye içinde. Tekrardan ona dönüp yanağına bir öpücük bırakırken ağzımdan kaçan kıkırdamaya engel olamamıştım.

°°°

Liz gözlerini hafif açtığında artık göğsümde değil, dizlerimde yatıyordu. Ben sırtımı yatak başlığına dayamıştım ve bir yandan Liz'i izlerken, bir yandan da saçlarını okşuyordum.

"Hmm," dedi memnun olduğunu belli eden bir ses tonuyla.

Elimi saçlarından çekip omzuna koydum ve "Günaydın bebeğim," dedim.

Omzundaki elimi kaldırıp geri saçlarına koydu. Kendimi durduramadım ve bir kahkaha patlattım. Onu sırt üstü çevirip üzerine eğildim.

"Bu bana kahkaha attırmanın ödülü," dedim ve hiç de kısa olmayan bir şekilde öptüm onu.

"Ah, ben kahkahanın bir ödül olduğunu sanıyordum. E bu çok iyiymiş," dedi ve gülümsemesini görmeme izin vermeden boynumdan tutup yine dudaklarımızı birleştirdi.

Cidden onu ne kadar öpsem de doyamıyordum. En son ayrıldığımızda dış kapının kapanma sesiyle yerimizden sıçramıştık.

Liz hemen toparlandı ve gömleğinin yakasını düzeltip odadan dışarı çıktı.

"Ah! Sen miydin, hoş geldin Petra."

Hmm... Petra, Liz'in evine gelen hizmetçiydi yanlış hatırlamıyorsam. Bu da artık gitmem gerektiğinin bir göstergesiydi sanırım.

Bir yandan kendime çeki düzen verirken bir yandan da aşağıdan gelen konuşmalara kulak veriyordum.

"Ah Liz, hayatım, bu tekerlekli sandalye burada ne arıyor? Bir şey oldu da benim mi haberim yok?" diye sordu Petra olduğunu tahmin ettiğim kişi.

"Hayır hayır. Arkadaşım burada kaldı dün gece. Bu onun tekerlekli sandalyesi," diye cevapladı Liz de, Petra'nın sorusunu.

"Aa, evet hatırladım. Şu bir türlü dilinden düşüremediğin arkadaşın mı burada? İsmi Mei miydi?"

Ne yalan söyleyeyim hem şaşırdım hem de Liz'in beni dilinden düşürmemesi konusuna mutlu oldum.

"Ahh Petra, sessiz ol biraz ya."

Liz'in endişeli ve utanmış sesi bugün ikinci kahkahamı attırmıştı bana. 

°°°

"Rica etsem biri inmeme yardım edebilir mi acaba?"

Aslında Liz'i kastetmiştim ama yardımıma Petra gelmişti. Merdivenleri çıkarken "Merhaba," dedi. "Tanıştığımıza memnun oldum, ben Petra. Sen de Mei olmalısın. Liz anlatınca çok üzülmüştüm. Bacağın için tekrar geçmiş olsun," diye saydırdı. Hiç cevap beklemeden konuşuyordu.

Sustuğunda "Teşekkür ederim, ben de memnun oldum," dedim sadece.

Ben, Petra'yı hep altmış yaş üstü, temizlik yaparken televizyonu açan ve karşısında uyuya kalan yaşlı biri olarak düşünmüştüm. Ama şu an karşımda yirmili yaşlarına yeni girmiş, boyu bana yakın, ince ve -itiraf etmeliyim ki- güzel bir kız duruyordu. Güzelden kasıt cidden güzeldi. Tabii ki de benim için Liz'den daha güzel kimse yoktu ama onun güzelliği de ben buradayım diyordu resmen. Aman neyse. Şu on beş basamağı inmeme yardım etse yeterdi benim için.

Sanki düşüncelerimi okumuş gibi "Yardım edeyim," dedi ve koluma girdi.

"Teşekkürler, sana da zahmet oldu," dedim beni merdivenlerden indirmesine izin verirken.

"Sorun değil, bir saniye bekle olur mu?" dedi son basamağa geldiğimizde ve biraz ileride olan sandalyeyi ayağıma kadar getirdi. Oturmama da yardım ederken merdivenlerin başında Liz göründü.

Bir anda yanımızda bitti ve Petra beni yemek salonuna götürecekken "Tamam Petra, gerisini ben hallederim, sağol," dedi ve beni onun ellerinden aldı.

Koridorda ilerlerken "Yoksa biri kıskandı mı?" dedim sırf Liz'i sinir etmek için.

Kafamın arkasına parmağıyla sert bir şekilde vurdu ve "Saçmalamayı kes," diye emretti.

Kafamın sızlayan yerini ovuştururken kıkırdamama engel olamadım. 

°°°

Biz yemek salonunda biraz otururken Petra da bizim için kahvaltıyı hazırlıyordu. Liz kahvaltı yapmadan gitmemi kesin bir dille reddetmiş ve Petra'dan da bir şeyler hazırlamasını rica etmişti.

"Teşekkürler Petra," dedim, çayları doldurduğu sırada. "Cidden, seni de çok yorduk."

Nazik davranmaya çalışıyordum ama Liz, pek de nazik olmamı istiyor gibi durmuyordu. Petra önemli olmadığını ve bunları yapmaktan zevk aldığını söylerken hem bana hem de Petra'ya öldürücü bakışlar atıyordu resmen. İtiraf etmeliyim ki bu bakışı beni gerçekten de korkutuyordu.

Ben bunları düşünürken Petra işlerinin olduğunu söyleyerek masadan kalkmıştı; biz de Liz ile annesinin kaçta gitmiş olabileceğini konuşmaya başlamıştık.

Bir an için saate gözümüz kaydı. Ben şu an için raporlu olsam da Liz'in hala gitmesi gereken bir okulu vardı.

"Hey, bu günü benimle geçirmeye mi karar verdin bebeğim? Eğer öyle değilse okula geç kalacaksın çünkü."

Saate baktı ve "Sorun değil, bugün ilk ders boş; o yüzden biraz daha geç gideceğim," dedi. Güzel bir haberdi. "Bu süre içinde seni de evine bırakayım, ne dersin?" diye sordu.

"Desene yine muhtaç moduna girdim."

Bir anda ağzımdan çıkıvermişti, kendime engel olamamıştım.

Liz anında "Mei," diye söze başlamıştı ama lafını bölüp "Her neyse, çıkalım hadi," dedim.

Canımın sıkıldığını anlamıştı. Artık alışmam gerekirdi bu duruma ama olmuyordu işte, bu zamana kadar her işimi kendim yaptığım için büyük bir yük gibi hissediyordum kendimi şu an.

Ben sıkkın sıkkın gitmeyi beklerken Liz masanın diğer tarafından kalkıp yanıma geldi. Üzerime eğildi ve omuzlarımdan destek alıp dudaklarıma doğru hızlı olmasını umduğu bir hamle yaptı.

Güzel bir öpücüktü. Güven veren bir öpücük. Ama o an, orada olmaması gereken bir kişi tarafından bölünen bir öpücüktü.

"Ah! Şey... Ben cidden üzgünüm."

Petra'nın sesi ortamdaki bütün havayı dağıtmıştı.

"Tanrım!"

Liz histerik bir hareketle beni kendinden uzaklaştırdı ve hemen savunmaya geçti.

"Petra, açıklayabilirim, bak.."

Petra hâlâ ağzı açık bir şekilde bizi izliyordu. Bense başımızı büyük bir belaya bulaştırdığımızı düşünmek yerine Liz'in beni öylece itip uzaklaştırmasına bozulmuş ve kafamı ona takmıştım. Oysa düşünmem gereken arka arkaya iki gün yakalanmamız, ama bu seferkinden kurtulamayacak olmamız ve bir açıklama yapmak zorunda kalacak olmalıydı..

Vazgeçmek YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin