Yolculuğun yarısı bitmişti bile. Geçen bir buçuk saat boyunca ara sıra Liz'e kaçamak bakışlar attım ama o hiç bana bakmıyordu. Benden nefret mi ediyordu? Resmen düşüncesi bile karnıma krampların girmesine sebep oluyordu. Her şeyi mahvetmiştim.
Dayanamayıp, göz ucuyla yeniden baktığımda burnunu hafif hafif oynatmaya başladığını gördüm. Böyle yaptığında genellikle hapşırıyordu ve bu da o zamanlardan biriydi büyük bir ihtimalle.
Aceleyle dizindeki çantasını karıştırmaya başladığında mendil aradığını anlamıştım. Çıkmadan cebime bir paket mendil atmayı ihmal etmemiştim ama çıkarıp verirsem elbette ki kabul etmeyecekti.
Bekledim. Hâlâ yan gözle onu inceliyordum. Daha fazla tutamayacaktı sanırım ama hâlâ mendili bulamamıştı ve çantasıyla uğraşmaya devam ediyordu.
Tam ağzını açtığı anda, istemsiz bir şekilde cebimdeki mendili çıkarıp burnuna tuttum ve ucu ucuna bir zamanla mendile hapşırmasını sağladım. Benim böyle bir şey yapabileceğimi tahmin etmediği için avuçlarını burnu yerine benim elimin üzerine bastırmıştı. Bir çeşit el ele tutuşmak sayılırdı bu da ve ellerinin yumuşaklığı beni gülümsetmişti. O kısacık anın tadını çıkarmaya çalıştım. Ta ki Liz olayın farkına varana kadar.
Hemen eliyle elimi ittirdi ve "Dokunma bana," diye kızdı. O ana kadar hiç konuşmadığı için fark etmemiştim ama sesi çok bitkin çıkmıştı. Yine de hiçbir şey söylemeden elimdeki mendili kucağına bıraktım ve kafamı çevirip camdan dışarıyı izlemeye başladım.
Aradan yarım saat geçti geçmedi, artık boynumun uyuşmaya başladığını fark ettim ve başka yönlere döndürmem gerektiğini anladım.
Kafamı hafif çevirdiğimde Liz'in gözlerinin kapanmaya başladığını gördüm. Bana vurduğu için hâlâ çok kızgındım ama onu böyle saf ve savunmasız görmek değişik hisler uyandırıyordu içimde.
Araba yolculukları hep uykusunu getirirdi onun zaten ama bugün bir değişikti, hâlsiz gibiydi. Uyuyamamış mıydı yoksa?
Ben bunları düşünürken bir anda omzumda bir ağırlık hissettim. Liz, kafasını omzuma yaslamıştı. Anladığım kadarıyla da bunu isteyerek yapmamıştı. Artık ne kadar yorgunsa, kafasını koyduğu yeri bile ayırt edemeyecek durumdaydı.
Açıkçası içinde bulunduğum durumdan gayet memnundum ve heyecanlanmıştım. Liz'in kokusu burnuma geldikçe de kendimi mutlu hissediyordum. Ama bir taraftan da huzursuz hissetmeye başlamıştım. Liz neden böyle olmuştu? Buna ben mi sebep olmuştum? Olayı tam bilip bilmeden kendimi suçlamaya başlamıştım bile.
Bunları düşünürken yolculuğun bana da bir ağırlık getirdiğini fark ettim. Ayrıca okula koşturduğum içim yorulmuştum da. Daha fazla dayanamayacağımı anlayınca Liz'in uyumasını fırsat bilip kafamı onun kafasına yasladım ve biraz kestirmek için gözlerimi kapadım.
'''
"Hey, uyan artık miskin şey!"
Gözlerimi açtığımda çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Otobüs piknik alanına gelmişti ve Liz, yanımda değildi. Keşke uykuya biraz daha dayanıp o anki durumun tadını çıkarsaydım diye geçirdim içimden.
"Ah Anna, demek sendin."
Anna, benim sınıf arkadaşımdı ve cidden tanıdığım en tatlı insanlardan biri olabilirdi. Çok yakın olmasakta, iyi anlaştığım arkadaşlarımdan biriydi.
"Kaç saattir uyuyorsun, yanındaki kızın omzu çürümüş olmalı," diye dalga geçti benimle.
Dalga geçmesi önemli değildi de, söylediği şey aklıma takılmıştı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçmek Yok
Genç KurguSöz vermiştik, vazgeçmeyecektik. Ama bu, sana zarar vermeden Çok önce verdiğim bir sözdü sevgilim.. 24.08.15 •• 29.10.16