Aradan bir hafta falan geçmişti. Liz, her gün okuldan sonra yanıma uğruyordu ve birkaç saatimizi birlikte geçiriyorduk. Genellikle çok rahat olamıyorduk çünkü annem iyileşme sürecim için işten izin almıştı ve sürekli bir şeye ihtiyacım olabilir düşüncesiyle etrafımızda dolaşıyordu. Yine de bu durumdan şikayet etmiyordum, ne de olsa Liz yanımdaydı.
Bir haftadır tuvalete gitmek dışında ayağa kalkmamıştım. Gerçi istesem de bunu yapamıyordum çünkü Liz ve annem kollarıma girip bana destek olmazlarsa ayağımdan güç alamıyordum. Bu duruma iyice moralim bozulmaya başlamıştı gerçekten ve herkes de bunun farkındaydı. Hissettiklerimi anladıklarından dolayı bugün beni dışarıya çıkaracaklarına dair annemle Liz bana söz vermişlerdi. Onlara minnettardım çünkü karşılığını veremememe rağmen her istediğimi yapıyor ve bana çok iyi bakıyorlardı. Gerçekten, hayatımdaki bu iki güzel kadına çok şey borçlanmıştım.
°°°
Liz saat üç gibi gelecekti ve onun okuldan dönmesini bekliyorduk annemle. Annem gibi o da çok yorulmuştu bu dönemde, sürekli okul- bizim ev ve kendi evi arasında gel git yapmak zorunda kalıyordu. Çok yük oluyordum ve bunun bilincinde olduğum için de hemşirelerin söylediği hiçbir şeyi aksatmamaya özen gösteriyordum. Amacım; bir an önce kimseye ihtiyacım olmadan ayaklanmak ve eski düzenime geri dönmekti.
Zilin sesini duymamla düşüncelerle birlikte kapattığım gözlerimi aralamam bir oldu.
"Bebeğimm!" diyerek girdi içeriye Liz, şen şakrak bir şekilde. "Bugün nasılsın bakalım?"
Yine odaya girer girmez içimin titrediğini hissetmiştim. Yine kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Ve yine, o çok iyi bildiğim gülümsemesi beni karanlık dolu düşüncelerden çekip çıkarmıştı.
Normalde annem de onunla birlikte odaya girerdi, o yüzden sadece beni yanağımdan öpüp çekilirdi ama bugün yaklaşırken "Annen bulaşıkları yıkıyor," dedi ve kıvrılmış dudaklarını benimkilerin üstüne bastırdı.
Fırsattan istifade boynundan tutup süreyi biraz daha uzattım ve uzun zamandır hasret kaldığım dudaklarının tadını kendi dudaklarıma işledim.
"Hey hey yavaş ol," dedi ve o güzel öpücüklerinden bir tane de yanağıma bıraktı. "Hazır mısın bakalım?" diye sordu. "Bugün biraz güneşleneceğiz."
Ellerimiz birleşirken "Nasıl olmam ki?" dedim heyecanla. "Bu odadan bıktım!"
Annem daldı bir anda içeri. Biz çabucak ellerimizi ayırırken annemin beraberinde getirdiği şeyi görmem biraz uzun sürmüştü. Yine o hastane odasındaki günü yaşıyordum sanki.
"Anne?" dedim sorarcasına, annemin tuttuğu tekerlekli sandalyeyi işaret ederek.
Annem masum bir şekilde"Efendim, kızım," deyince istemeden sesim yumuşamıştı.
"'Bence artık onu kullanmamı gerektiren bir konu yok. Lütfen kaldır sandalyeyi, kendim yürümeyi deneyeceğim."
Liz elimin üzerine elini koyup biraz sıktı ve "Ne anlaşmıştık biz Mei?" dedi sitemkar ama yumuşak bir ses tonuyla. "İlk iki hafta sandalye, sonrasındaki bir ayda koltuk değnekleri, unuttun mu?
"Unutmadım ama istemiyorum," diye karşılık verdim. "Kendimi sakat gibi hissettiriyor."
Liz bir anda "Şşş," dedi ve beni susturdu. "Böyle saçma şeyler düşünmeyi bırak ve geçireceğimiz zamanın keyfini çıkaralım, olur mu?"
Böyleydi işte. Liz gülümseyince ister istemez ben de gülümserdim ve o masum yüzünün ardındaki inatçı tarafa yenik düşerdim her seferinde. Bu kez de sonuç değişmemişti. Kafa salladım ve kabul ettim dediği her şeyi.
Yorganı ayaklarımın üstünden yana atıp ayaklarımı yataktan aşağı sallandırdım ve yere bastım. Yaralı ayağım biraz sızlamıştı. Kabul edemesem de tekerlekli sandalye çok yardımcı oluyordu ama kendimi kötü hissettiriyordu işte, elimde değildi.
Annem bir koluma Liz bir koluma girdi ve sandalyeye oturdum. Öyle böyle çıktık evden ve yüzüme temiz hava çarpınca uzun süredir ilk defa nefes aldığımı hissettim. Sahile doğru iniyorduk. Denizi sevdiğimi bildiği için annem bana böyle bir jest yapmıştı. Açıkçası mutlu olmuştum.
Planımız biraz sahilde oturmak, dönerken de Liz'i eve bırakıp kendi evimize geçmekti.
Sahile vardık ve annemle Liz, bir banka oturup muhabbet etmeye başladılar. Ben onların biraz önünde kayalıkların yakınında Kendine Ait Bir Oda'nın kaldığım sayfasını açtım ve ayracı arka sayfalardan birinin arasına sıkıştırdım. En sevdiğim yazarlardan biri olan Virginia Woolf'ün bu kitabı da, diğerleri gibi beni kendine hapis etmişti resmen.
Liz ve annem kitap okuduğumu görünce beni rahat bırakarak tamamen muhabbetlerine odaklandılar. Ben de sandalyemde biraz yayıldım ve rahat pozisyonumu bulur bulmaz dalga sesleri eşliğinde kitabıma odaklandım keyifle.
°°°
Annemler beni uyardığında aradan bir saat geçmişti ve birazdan hava kararmaya başlayacaktı. Liz'in de artık eve dönmesi gerektiğini biliyorduk ve bu yüzden hep beraber ayaklanıp geldiğimiz yönde ilerlemeye başladık.
°°°
Liz'in kapısının önüne geldiğimizde annem "Bir dakika burada bekleyin, buraya gelmişken çaprazdaki fırından birkaç çörek alayım, yarın kahvaltıda yeriz," dedi ve daha cevap vermemizi beklemeden bahçe kapısından kaçar gibi çıktı.
Bu fırsattan yararlanmam gerektiğini düşündüm ve "Yaralı ayağımla ayağa mı kalkmamı istersin, yoksa biraz eğilip seni öpmeme izin verecek misin acaba?" diye takıldım Liz'e.
Mesajı almıştı. Etrafa ufak bir göz gezdirdikten sonra tekerlekli sandalyemin kol koyma yerlerinden tutundu ve eğilerek dudaklarımızı birleştirdi.
Günü güzel bitirdiğimizi düşünüyordum o ana kadar; ta ki, bir anda sağ tarafımızdan gelen kapı açılma sesinin ikimizi de yerinden sıçratmasına kadar.
Bu zamana kadar yalnızca bir kez görmüş olmama rağmen evden çıkan kişiyi hemen tanımıştım ve gözlerim kocaman açılmıştı. Liz'in telaşlı sesi de, gelen kişiyi en az benim kadar endişe verici bulduğunu gösteriyordu:
"Anne?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçmek Yok
Teen FictionSöz vermiştik, vazgeçmeyecektik. Ama bu, sana zarar vermeden Çok önce verdiğim bir sözdü sevgilim.. 24.08.15 •• 29.10.16