Michael gittikten sonra annem, benimle uzun bir konuşma yapmış ardından odamı değiştirmem için bana yardım etmişti. Posterleri atmıştık ve çıkan boyayı tekrar düzeltmiştim.
Bugün evde ki boş ve yatarak geçirdiğim üçüncü günümdü. Michael'ın yemeğe gelişinden sonra ki üçüncü günüm. Aynanın karşısına geçtim ve rengi solmuş pembe saçlarıma baktım.
"Sanırım, boyatmamın vakti geldi." Bir tutamını çekiştirip bıraktım. Dolabımın önüne geldim ve durdum. Kafamı dolaba dayayıp biraz dinlendirdim. Bir adım geri çekilerek, kapakları açtım. Siyah yırtık bir pantolon ve bol beyaz bir tişört çıkarttım. Beyaz spor ayakkabılarımı da kutusundan çıkarttığımda annem kapıyı tıklatarak içeri girdi. Beni biraz süzdükten sonra çatlamış sesiyle konuştu.
"Nereye gidiyorsun Angelina?" yatağıma yürüyüp, rahatsızca oturduğunda bacaklarını ovuşturdu. Ellerimle saçlarımı karıştırdım.
"Saçlarımı boyatacağım, rengi solmuş." banyoya doğru yürüdüm. Annem ayağa kalktı. Aynanın karşısına geçtiğimde, bileğimde ki tokayla saçlarımı bol bir topuz yaptım. Musluğun soğuk su tarafını açıp eğildim ve yüzüme bir kaç kere çarptım. Hızla havluya uzanıp yüzüme bastırdım. Annem kapıdayken kollarını birleştirip bana baktı. Diş fırçamla macunu buluşturduğumda konuştu.
"Paran var mı?" göz ucuyla anneme bakarken, fırçayı ağzıma soktum. Hızla fırçaladığımda annem sinirle ellerini belinde birleştirdi. Kafamı eğip ağzımdakileri boşalttım ve fırçayı yıkayıp yerine koydum. Ağzıma su alıp boşalttım. Tekrar havluyla ağzımı sildim. Anneme döndüm.
"Var anne. Hem, olmasa sen mi vereceksin? Hemde saçlarımı boyatmam için?" İstemsizce kahkaha attığımda sinirle odaya geri döndü bende arkasından gittim. Elimle kapıyı işaret ettim. Bacaklarını ovuşturuyordu.
"Çıkarsan giyinceğim. Rosie Armed." Annem ayağa kalktı ve bana hiç bakmadan kapıdan çıktı. İçimde biraz pişmanlık duyuyordum çünkü annemi çok seviyordum. Şu evlilik meselesi yüzünden aramız açılmıştı. Ama artık böyle olsun istemiyordum. Hızlıca üzerimi değiştirdim ve ceketimi de aldığımda odadan çıktım. Merdivenleri yavaşça iniyordum. Telefonum arka cebimde titredi ve bilindik melodi kulaklarıma doldu. Elime alarak kimin aradığına baktım. Tabii ki sinir Michael arıyordu. Kapıya doğru yürürken anneme seslendim.
"Çıkıyorum!"
"Geç kalma Angelina!" Annem mutfaktan seslendiğinde hızlıca kapıdan çıktım.
Metro duraklarına vardığımda Michael tekrar arıyordu. Sinirle telefonu kulağıma götürdüm.
Bir kaç adım geri yürüdüm, "Ne var Michael?"
"Evde canım sıkıldı ve bende dedim ki neden Angie'yi aramayayım?" bana Angie demesi sinirimi bozuyordu. Boşta kalan elimi sıktım.
"Sana daha kaç kere bana Angie dememen için uyaracağım?" dişlerimi sıkarak konuşmuştum.
Telefondan boğuk kahkahası geldi, "Pekala, Angelina." Parmaklarımı şakaklarıma bastırdım ve biraz ovaladım. Gözlerimi kapattığımda uykum gelmişti.
"Bak, Michael biraz işim var tamam mı. Şimdi metroya bineceğim, beni arama." Beklemeden telefonu suratına kapattığımda parmaklarımı şakağımdan çektim. Ve gelen metroya hızlıca bindim. Oturacak bir yer bulduğumda yürüdüm.
Bir kaç blok ötede ki kuaföre ulaştığımda, liseden kalma bir çok arkadaşımı gördüm. Hepsiyle küçük bir kafa sallamadan sonra yolumuza devam ettik. Aslında eskiden iyi olduklarımla bile şimdi kafa sallamadan öteye gitmiyordum. Kuaförün kapısını yavaşça açtığımda, çan sesleri içeri doldu. Bir görevli hemen kafasını bana çevirdi. Bana doğru yürüdüğünde ben ona doğru yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sexcuse me :: mc (bitti)
Fanfictionkalp kırılırdı ve sevişmek kalbini onarmadan tutkusunu kaybederdi. "Ang, Angie, Angel, Angelina...hayatımın bir bütünü sensin. Yumuşak tenin ve gül kokun."