Koca bir kafa karışıklığı yaşıyordum. Beynim, koca bir el tarafından sıkılıp bırakılıyormuş gibi hissettirmeye başladığında daha fazla dayanamadım ve ellerimle kafamı sarmaladım. Canımı acıtan bir takım konular eşliğinde kendimi cam kenarının geniş pervazına bırakıp geceyi aydınlatan gökyüzünü ve ay ışığını izlemeye koyuldum. Ashton ona olan ilgimi fark edip aramıza bir ton mesafe koymuş, Michael ile arasını bozarak tatilimizi de mahvetmişti. Tüm bu olanları aklım almıyordu. Koskoca üç ay boyunca yaptığım tek şey hatamı düşünmekti. Ve Michael... Felaket bir kavga ile birlikte beni bırakıp gitmişti. Bende Seattle'da ki üniversite evime geri dönmek zorunda kaldım. Annem bana sırtını çevirdi ve bana nişanlısının yakın arkadaşıyla takılan kız damgasını vurdu. Halbuki biz takılmamıştık bile. Sadece ben ondan hoşlandığımı biraz açıkça belli ettim. Tanrı biliyor ya, Michael'ın beni bırakışı daha fazla can acıtan konuydu benliğimin gündeminde. Onu özlediğimi farkındaydım ve onu arayamayacağımın da. Penceremi biraz açarak soğuk havanın beni ısırmasına göz yumdum. Bu aralar gerçekleştirdiğim tek aktivite düşünmekti. Buraya oturuyordum ve bacaklarım uyuşana kadar düşünüyordum. Soğuk hava beni artık dondurucak raddeye geldiğinde uyuşan bacaklarımı harakete geçirdim. Kolumda ki dijital saat gece on ikiyi gösteriyordu. Penceremi kapatarak sessizliğin içine çekildim.Gecenin sessizliği odamdan gelen tıkırtılarla bozulduğunda huzursuzca yatağımda kıpırdandım. Hırsız fikri beni uykumdan hızlıca sıyırdığında yerimden fırladım ve elime geçen ilk şey odam da bulunan kedi biblosu olmuştu. Kalbim ağzımdan dışarı fırlayacakmış gibi attığında bunu hem uyku sersemliğine hem de evimin hırsız istilasına uğramasından korkuma bağladım. Başucu lambasını yakacaktım ki bu kararımdan vazgeçtim. Yerimi belli etmemeliydim. Tıkırtılar gittikçe artarken, bunların pencere camında geldiğini anlamam uzun sürmüştü. Kedi biblosuna sıkıca sarılarak perdenin arkasına doğru ilerleyerek cama yaklaştım. Bir taş daha camdan geri sektiğinde irkilerek geriye adımladım. Merakıma yenik düşerek tekrar ilerlediğimde ani bir şok dalgası vücuduma hükmetti. Ellerim titremeye başladı. "Michael?" dudaklarım benden izinsiz kıpırdadığında o da aşağıdan kapıyı açmam gerektiğini işaret ediyordu.
"Çok zayıflamışsın." mırıltısı kulağıma iliştiğinde gözümden eş zamanlı bir damla indi. Ensemde, gelişigüzel yapılmış topuzuma dokundum. Yutkunarak onu inceledim, "Sen de saçlarının rengini değiştirmişsin." Gülümseyerek elini hava da salladı. "Bir şeyleri değiştirmeye ve kafamı dağıtmaya çalışıyordum sadece." Koridordan gelen ışıkla, karanlıkta birbirimize bakıyorduk. Aniden ayağa kalktım ve ona sarılarak ağlamaya başladım. "Ben...çok özür dilerim." Ellerinin sıcaklığını uzun zaman sonra, sıyrılmış atletimin açık bıraktığı tenimde hissedince irkildim. "Tamam Angel, sorun yok." sesi yatıştırıcı bir mayhoşlukla içime işlerken Tanrıya şükrettim. Affedilmek içimde şarkı ve çığlıklarla bağıran şeytanlarımı susturmaya yetmişti. Sanırım pişmandım. Ona bunu yaptığım için. "Beni hiç affetmeyeceksin sandım." Gerçi çekilerek ona baktım, "Ve neden geldin?" kıkırdadı. "Canım sıkıldı ve uğraşacak kimsem yoktu." Tanrım, o kadar yolu bunun için gelmiş olmasına inanamıyordum.
Ona bir kupa kahve uzattığımda elimden nazikçe aldı. "Annenler ve annemler seninle görüşmemi istemiyordu." derin bir iç çekti. Ben sanki çok büyük bir günah işlemişim gibi davranıyorlardı. Michael'a ihanet etmişim ve onu kandırmışım gibi.
Tam da bunu yapmadın mı seni aptal?
Sesimi bulmaya çalışıyordum, biraz daha susacak gibi olduysam da konuştum. "Diyebilecek bir şeyim yok. Senin beni affetmen yeterli." Tekrar ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarım tam tersi gözlerimden firar etmeye başladı. Michael koltukta bana doğru döndü. Saat sabahın dördüydü. Henüz yanağımda olan tek damlayı baş parmağıyla sildi. "Bak, güzelim. Benim için bir sıkıntı yok." devam etmek için bekledi ve ben biraz daha beklerse hıçkırarak ağlamaya başlayacaktım. Sanırım onu bir anda karşımda bulmak benliğimi şaşırtarak duygu seline boğmuştu. "Seni zorlayan ve istemediğini yaptıran da bendim. Sanırım ben de bunun için özür dilemeliyim." Kafamı salladım. Benim de haklı olduğum konular yok denemezdi. Elini sırtıma atarak beni kendine çekti. "Bunlara sebep olduğum için özür dilerim. Seni hala seviyorum." kendimi tutamayarak ağlamaya başladığımda eski benden eser yoktu. Yanımdaydı ve beni affederek bir şeyleri telafi etmeye çalışıyordu. Kırık kalbimin ve kalbinin sorumlusu oydu.
Ama bunu onarmaya çalışan da oydu.
selamlar! ben ve hikayem devam ediyoruz. takipte kalın... sevgiler🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sexcuse me :: mc (bitti)
Fanfictionkalp kırılırdı ve sevişmek kalbini onarmadan tutkusunu kaybederdi. "Ang, Angie, Angel, Angelina...hayatımın bir bütünü sensin. Yumuşak tenin ve gül kokun."