"Begüm buradayım canım!" Havaalanında teyzemin tiz çığlıkları kulaklarımın uğuldamasına sebep oldu. Sesi o kadar inceydi ki onun kırk altı yaşındaki yüzünü görmeyen birisi on beş yaşında küçük bir kız çocuğu bağırıyor diye düşünebilirdi.
"Geliyorum teyze." diye gülümsedim ona. Onu en son geçen yıl görmüştüm ve birkaç kilo almasının dışında bir değişiklik çarpmamıştı gözüme.
Teyzeme doğru attığım hızlı birkaç adımla birlikte bana sarılan tombul kollar yüzünden nefes almam zorlaşmıştı. "Teyze merhaba." dedim sesimi güç bela çıkarmaya çalışarak.
Bana sardığı kollarını çekip "Merhaba kızım. Yolculuğun nasıl geçti?" diye sordu heyecanla.
"Biraz yorucuydu." diyerek itiraf ettim. "Ben bavullarımı alayım."
"Dur kızım, beraber alalım."
Teyzemi çok seviyordum, gerçekten çok seviyordum ama benim yerim burası değildi. Belki bunu benden duyan birisi bencil olduğumu düşünebilirdi ama ben bencil değildim. Her evlat gibi ben de annemin ve babamın yanında olmak istiyordum. Ama her ne olduysa ailemin işleri kötüye gitmişti ve ben doğduğumda beri ait olduğum Danimarka'dan Türkiye'ye sürgün edilmiştim. Annemlere yanlarında kalmak için ne kadar yalvarsam da kar etmemişti. Bana bir sene boyunca seyahatte olacaklarını, okulum yüzünden onlara katılamayacağımı belirtmişlerdi. 'Bir seneliğine kaydımı dondururum.' demem de bir işe yaramamıştı.
Beni Danimarka'dan uçağa bindirirken annem deli gibi ağlıyordu. Ona istersen kalabilirim demiştim ama o iki eliyle göz yaşlarını silerek bana bakmış "Sadece bir sene kızım. Sık dişini. Bir sene sonra tekrar evinde olacaksın." demişti. Artık yalvarışlarımın bir işe yaramadığını görmek beni öyle üzmüştü ki anneme tek bir söz söylemeden onlardan ayrılıp bekleme salonuna gitmiştim.
Ve şimdi o yaptığım şey için pişmanlığım hala sürüyordu. Sonuçta ne annemi ne de babamı tam bir yıl boyunca göremeyecektim ve ben onlara bir kez bile sarılmadan yanlarından ayrılmıştım.
"Kızım binsene arabaya." Teyzem sürücü koltuğundan bana doğru eğilmiş bir şey mi oldu dercesine bakıyordu.
Aklımdan hemen annemin gözü yaşlı halini silmeye çalıştım ve arabaya bindim.
Teyzem de annem gibiydi. Konuşmayı pek sevmeyen bir kişiliğe sahipti. Elbette ki bu benim işime geliyoru. Çünkü şu an en son isteyeceğim şey teyzemin yüzüne karşı ağlamaktı. Konuşmak yerine camdan dışarıyı izlemeye başladım. Buraya en son altı yıl önce gelmiştim. O kadar çok şey değişmişti ki... Ve bir trafo gördüm. O tanıdık trafo... Karşısındaki parkı aradım ama bulamadım. Muhtemelen yıkmışlardı ve yerine bir apartman yapacaklarına her türlü bahse girerdim.
"Teyze burada bir park vardı değil mi?" Teyzem gösterdiğim yere baktı. Gözleri hüzünle dolmuştu. "Hatırlıyorsun. Nasıl da oyun oynardınız." Elbette hatırlıyordum. Benimle yaşıt bir sürü arkadaşım vardı burada. İsimlerini ve yüzlerini hatırlamıyordum ama köşedeki salıncak için birbirimize girişimizi hatırlıyordum. Ne kadar da güzel günlerdi.
"Yıktılar parkı. O oynadığın çocuklar var ya onlar da gelmişler yıkılışını izlemeye. Bir ay kadar oluyor. Neler yaptılarsa da fark etmedi. Yıkılışını engelleyemedi hiç biri. Gözleri dola dola izledi hepsi sonuna kadar."
Acaba o arkadaşlarım şimdi nasıldı ve neler yapıyorlardı? Bir çoğumuz aynı yaştaydık.
"E kızım insene hadi." Teyzem arabayı park etmiş gülerek bana bakıyordu. Başımı sallayarak arabadan indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S.E.K.S (SEVGİNİN EBEDİYETİDİR KOŞULSUZ SEVMEK)
General Fiction"Ölmek istiyorum." dedim bencilce. "Ölmek istiyorum." Hıçkırıklarım boğazımdan yırtarcasına çıkıyordu. "Belki de başımı şu karşıdaki tren raylarına koyup bir trenin beni ezmesini bekleyebilirim." Üzerindeki ceketi çekiştirdi yine her zamanki gibi. "...