7. Bölüm 'İlk Gün Part II'

41 2 0
                                    

"Bütün öğrenciler sıraya girsin." Bu uyarının üçüncü kez tekrarlanışıydı. Muhtemelen konuşan kişi okul müdürüydü. İstemeden de olsa oturduğum yerden kalktım. Kalabalığın peşine takılarak onlar nereye giderse ben de onlarla beraber ilerledim.

Okul bahçesindeki öğrenciler sanki kırk yıldır birbirlerini görmemişler gibiydi. Birbirini durup durup tekrar öpen kızlar midemi bulandırmaya başlamıştı.

Sıranın en arkasına girdim. Kaçıncı sınıfların arkasında olduğumun bir önemi yoktu, nasıl olsa ders göreceğim sınıf belliydi.

Müdür anlamadığım şeyler söyleyerek öğrencileri sıkıcı bir konuşmanın içine soktu. Ayakta durduğum için kaşınmaya başlayan bacaklarım da acı vermeye başlamıştı. Diğer öğrenciler de benimle aynı şeyi düşünüyor olacaklardı ki bahçeden off sesleri yükselmeye başlamıştı.

Sonunda müdürün konuşması bitti ve herkes yavaş yavaş sınıflarına girdi.

Ben de Bora'nın bana tarif ettiği yolda ilerleyerek müdür odasına girdim.

"Gel kızım." diyen müdür her zamanki klasik Türk müdürlerindendi. Göbekli, gözlüklü ve bıyıklı. Bana sadece odaya girerken bakmıştı sonra başını tekrar eğdi.

"Yeni kaydoldum da ben hangi sınıfta olduğumu sormak için geldim."

Aniden başını önündeki kağıtlardan kaldırıp bana baktı. Lanet olsun ki konuşmam dikkatini çekmişti.

"Adın neydi? Hmm... Begüm?" Adımı biliyordu.

"Yiğit. Begüm Yiğit."

"Evet evet hatırladım. Yurt dışından transfer olan öğrenisin sen."

"Evet."

Masanın köşesinde duran bir tomar kağıdı eline aldı. Biraz karıştırdıktan sonra "11-A" dedi.

Teşekkür edip sınıfı aramaya başladım. Bora'nın gösterdiği kata gittim ama lanet olası sınıfı bulamadım. Okulun içinde kaç tur attığımı bile bilmiyordum ama yürümekten ayaklarımın altı ağrımaya başlamıştı.

Pes ederek bir koridorda duran kaloriferin üzerine oturdum. Birine sınıfın nerede olduğunu sormak istemiyordum. Kimseden menfaat istemiyordum.

"Unuttun mu sınıfın yerini?" Artık tanıdık gelen sesin nereden geldiğini merak etmiyordum.

"Daha biraz önce göstermiştim." Cevap vermemeye kararlıydım.

"Gel de seni götüreyim. Zaten hangi sınıfta olduğunu biliyorum."

Bu beklemediğim bir şeydi. "Nereden biliyorsun?" diyerek ona döndüm.

"Orkun abi kaydını yaptırırken yanında ben de vardım."

Biliyordu demek. Soyadıma kadar biliyordu. Acaba benim o sanaldan hep konuştuğu kız olduğumu da biliyor muydu?

"O zaman beni sınıfıma götür. Yoksa birazdan sinirden ağlayacağım."

"Emrinize amadeyim efendim." diyen Bora İngiliz usulü bir de reverans yapmayı da ihmal etmedi.

Ona gülerek peşine takıldım. Çok değil sadece on iki merdiven çıktıktan sonra sınıf karşımdaydı. "Lanet olsun nasıl göremedim ben burayı?"

"Senin bir suçun yok. Biraz önce sınıfın tabelasını çıkarmışlardı." diyen Bora'ya inanamaz gibi başımı sağa sola salladım.

"Ben de hemen yan sınıfındayım. Bir şey olursa bana haber ver. Ha bir de unutmadan." dedi ceplerini karıştırarak telefonunu çıkardı. "Numaranı alsam sorun olur mu? Bir daha okulda kaybolmanı istemem."

"Ezbere bilmiyorum ki."

"Çıkar telefonunu benim numaramı kaydet. Sonra da çaldır." Bora şu an gülüyor olmasa çoktan benden bir yumruk yemişti, konuşması tıpkı emir verir nitelikteydi çünkü.

Çantamdan telefonumu çıkarırken bir ses "Hala sınıflarınıza girmediniz mi?" diye sordu. Sesin sahibinin kim olduğuna bakmak için başımı kaldırdığımda Bora dibi düşmüş gibi konuşmaya başladı. "Hocam hemen giriyoruz." dedi. Bakışları bile farklıydı. İşte o an kadının kim olduğunu anladım. Bora'nın liseye başladığından beri aşık olduğu tarih hocası Nilüfer.

Anladığımı çaktırmamaya çalışarak Bora'ya aceleyle görüşürüz dedim. Sınıfa girdiğimde yüzümü bir gülümsemenin kapladığının farkındaydım ama bunun için yapacak bir şeyim yoktu. Bora'nın yanında güleceğime burda güleyim diye geçirdim içimden. Benim kim olduğumu anlamasından iyidir.

Ben hala gülerek sınıfta boş yer ararken göz ucuyla Bora'nın hala Nilüfer'le konuştuğunu görüyordum. Kadın iyiydi, güzeldi ama bizden çok büyük olduğu ortadaydı.

Sınıftaki sıralar tek kişilikti. En sevdiğimden.

En arka sırada bir boşluk olduğunu görünce oraya doğru yürüdüm. Hala güldüğümün farkındaydım ama dediğim gibi elimden gelen bir şey yoktu.

"Yeni kız galiba."

"Buraya çıtırlar gelmeyeli baya olmuştu."

"Kız güzelmiş işte oğlum. En azından dokuzuncu sınıflarla sübyancılık oynamayız." Benim hakkımda konuştukları belliydi. Hiçbirine dönüp bakmadım.

"Kanka senin yeni dokuzlarla olan taklidini yapıyorum." dedi birisi. "Kanka naber aşkım ya?"

Duyduğum bir pat sesinden taklidi yapan kişinin baya sert bir darbe aldığından emindim.

Boş yere oturup herkesi izlemeye başladım. Dikkatleri benim üzerimden çekilmişti bile. Sadece benimle aynı hizada oturan saçlarına ciddi ciddi sarı diyebileceğim bir çocuk bana bakıyordu. Ben de ona bakmaya başladım. Kim olduğunu bilmiyordum ama bana neden bu derece dikkatle baktığını da merak etmiyor değildim.

Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş bir şekilde bakışırken Nilüfer hocanın sınıfa girmesiyle dağılan dikkatim yüzünden göz temasını kaybetmiştim. Tekrar dönüp sarışına baktığımda artık bana bakmıyordu. Ama ince dudağının yan tarafına bakacak olursak güldüğü anlaşılabiliyordu.

Derste konuştuğumuz şeyler oldukça dikkatimi çekmişti. Her zaman hayata dair olan konuşmalardı ama bunlar Nilüfer'in dudaklarından çıktıkça daha iştahla dinleniyordu. Kadından hoşlandığım falan yoktu ama gerçekten anlatım tarzı çok güzeldi. Kelimelere yüklediği anlamlar onu herkesten ayırıyordu.

Tenefüs zili çaldıktan sonra söylediği söz hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak derecede bilinç altıma yerleşmişti.

"Kim olursanız olun, ne olursanız olun siz sizsinizdir. Yaşadığınız yer, büyüdüğünüz ortam bile bunu değiştiremez. Siz sizsinizdir ve bu böyle de kalacaktır."

S.E.K.S (SEVGİNİN EBEDİYETİDİR KOŞULSUZ SEVMEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin