2. Bölüm 'Gerçek Olamaz'

56 3 0
                                    

Bütün işlerimi halledip duştan çıktığımda saat yediye geliyordu. Orkun abi dokuzda hazır olmamı söylediğinde daha zaman var diyerek pek önemsememiştim. Ama şimdi daha ne giyeceğime bile karar vermemiştim. Üstelik saçlarım da hala ıslaktı!

Oflaya poflaya saçlarımı kuruturken bir taraftan da ne giyeceğime karar vermeye çalışıyordum. Gideceğimiz yerin neresi olduğunu bilsem belki biraz daha yaratıcı olabilirdim.

İçgüdülerimi dinleyerek krem rengi göbeğimi açıkta bırakan bir bluzla göbek deliğimin hemen altında biten bilekten siyah bir kot giymeye karar verdim. Topuklunun ağır kaçacağını düşünerek geçen ay Toms'dan aldığım babetlerimi giymenin daha doğru olacağını düşündüm.

Saçlarım kuruduktan sonra önceden fişe taktığım düzleştiriciyle saçlarımı düzleştirmeye başladım. Saçlarım o kadar kabarıktı ki düzleştirmem neredeyse bir saatimi aldı.

Aynanın karşısına geçip ince bir eyelıner ve belli belirsiz bir rimel sürdüm. Dudak renginde olan rujumu da sürdükten sonra kıyafetlerimi giydim.

"Orkun gelmiş Begüm." diye bağıran teyzeme "Hemen çıkıyorum." diye seslendim.

Kahverengi çantamı da takıp teyzemin yanına gittim. Bana bakarken gözlerinin dolduğunu hissettim. Eğer ağlarsa kesinlikle ben de ağlardım ve şu an bu isteyeceğim son şeydi.

"Ben çıkıyorum teyze." dedim aceleyle ve kendimi dışarı attım. Kapıyı kapattıktan sonra birkaç saniye nefesimin düzene girmesini bekledim. Derin nefesler alarak sırtımı dikleştirdim ve dışarıda beni bekleyen Orkun abinin yanına gittim.

"Dur bakayım bir sana şöyle." dedi Orkun abi beni etrafımda döndürerek.

"Kuzen, baya güzel olmuşsun da makyajı hafif yap dedim diye hatırlıyorum."

"Orkun abi zaten hafif." diyerek kapısı açık arabadan içeri girdim.

O da beni takip ederek sürücü koltuğuna geçti. Orkun abinin arabası teyzemin arabasına göre daha rahattı.

"Araban çok rahatmış."

"Öyledir. Benim gibi bir insandan başka bir şey bekleyemezsin değil mi?"

Egosu kendinden daha büyük olan kim var diye sorsalar cevabım hiç düşünmeden Orkun olurdu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Sanki söylesem neresi olduğunu bileceksin." diyerek kahkaha atan Orkun abiye aldırmadan radyoyu açtım. Gülşen'in Bangır Bangır şarkısı arabanın içinde yankılanırken kendimi müzüğün derinliklerine bıraktım.

Danimarka'da yaşayan Türk arkadaşlarım her ne kadar Türk şarkıları yerine İngilizce olanları tercih etse de bana en sıcak gelen Türk şarkılarıydı.

Araba yavaşlayınca geldiğimizi anlamıştım. Camdan dışarı baktım. Tek bir yer dışında hiçbir yerde ışık falan yoktu.

"İnsene kuzen, geceler bizim olsun." diyen Orkun abiye gülerek baktıktan sonra dediğini yaptım.

Mekan oldukça canlıydı. Rengarenk ışıklandırmalar, ortada dans eden insan kalabalığı, köşede bulunan bir mini bar...

"Beğendin mi sıska?" Ona yan bir bakış atarak "Beğendim." dedim. Aslında benim yerim buralar değildi. Danimarka'da zaten her yerde bu tip mekanlar vardı. Yine de insana sıcaklık veren bir ortama sahipti burası.

"Gel şöyle bir masaya oturalım." Onu takip ederek hemen karşısına oturdum. Dudak hareketlerinden bana bir şey söylemeye çalıştığını anlamıştım ama ne dediğini duyamamıştım. Başımı ona doğru eğerek "Tekrar söyle." diye bağırdım. o da ağzını açıp bağıracakken bir şey omzumu sıktı. Geri çekilip kim olduğuna bakmak için döndüğümde kısa boylu, hafif balık etli, yemyeşil gözlü bir kızla burun buruna geldim. Simsiyah saçlarını atkuyruğu yapıp kıpkırmızı da bir ruj sürmüştü.

"Ne yapıyorsun sen?" Söylediği şeyi yanlış anladığımı düşünerek "Anlamadım." dedim.

Bana cins cins bakarak Orkun abinin yanına gitti. Kulağına eğilip bir şeyler söyledikten sonra Orkun abi de ona bir şeyler söyledi. Kızın başı bana doğru dönünce olduğum yerde çakılıp kaldım. Biraz önceki hiddetli kızdan eser kalmamıştı. Şimdi gözlerinde mutlak bir sevgi vardı.

Bağırarak "Kusura bakma ben seni Orkun'un yanına gelen sürtüklerden biri sandım. Başta kim olduğunu sormam gerekirdi. Ama işte seni görünce" dedi beni baştan aşağı süzerken. "birden sinirlendim. Ama Orkun bana senin küçük olduğunu söylemişti."

"On yedi yaşında bir kız o daha." diyen Orkun abi bir elini benim omzuma bir elini de kızın omzuna atmıştı. "Hadi oturalım, çok yoruldum bugün."

Oturduktan sonra müzik sesi hafiflemişti. Şimdi daha net duyluyordu her şey.

"Cidden on yedi yaşında mısın sen?" Kızın sorgulayıcı bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ama o bakışlardaki sevgi ve anlayışı görmemek imkansızdı. Bunun tek bir açıklaması olabilirdi; Orkun abi her şeyi anlatmıştı kıza.

"Evet on yedi yaşındayım." Ben konuştuktan sonra kız bir kahkaha attı. Şimdi fark ediyordum da kız gerçekten güzeldi.

"Ya Orkun konuşması da çok şeker." diyerek kolunu Orkun abinin koluna sürttü.

Orkun abi bana gurula bakarak "Öyledir benim kuzenim." dedi.

"Bu arada ben Cansel, kusura bakma tanışmamızın o şekilde olmasını istemezdim."

"Begüm." dedim kibarca.

"Çok memnun oldum Begüm." Bakışlarındaki sıcaklık bir an olsun azalmamıştı.

Zaman ilerledikçe sıkıntım artıyordu. Orkun abi ve Cansel öyle mutlu görünüyorlardı ki sıkıldım diyemedim. Onun yerine Orkun abiden telefonunu isteyip facebook'a girdim. Beni mutlu edecek şey her zaman ordaydı.

'Türkiye mi? Ciddi olamazsın. Görüşelim mi?' Mesaj Bora'dan gelmişti. Cidden ona nerede olduğumu söyleyeceğimi mi sanıyordu? Ama canım sıkılıyordu ve konuşmaya ihtiyacım vardı.

'Yuh belki.' Bora en iyi anlaştığım sanal arkadaşımdı ve neredeyse her şeyimi biliyordu. Burada yaptığım espriyi de fark ederdi umarım.

'Meme istemedim lan görüşmek istedim. Nerdesin?' Cidden söyleyeceğimi sanıyordu.

'Barda.'

'Ben de bardayım. Şehir olarak neresi?' Cevap vermedim bu mesaja. Biraz da Mahluklar'da takıldıktan sonra çıkış yapıp telefonu tekrar Orkun abiye verdim.

"Begüm Yatağanlı Koleji'ne gidecekmişsin."

"Galiba Cansel abla."

"Lütfen bana abla deme, Cansel yeterli. Benim de kardeşim orada. Hatta seninle aynı yaşta. Yabancılık çekmemek istersen seni onunla tanıştırayım. Kendisi burada."

Olur gibisinden başımı salladım. Arkadaş edinmek gibi bir niyetim yoktu. Sadece şu bir senenin geçmesini istiyordum.

Cansel sağ elini kaldırıp "Bora!" diye bağırdı. Bora mı? Cansel? Mahluklar'daki Bora'nın da bir ablası vardı ve adı Cansel'di değil mi? Tanrım yanlış hatırlıyor olayım diye dualar ederken Bora'nın bana attığı mesaj gözümün önüne geldi. 'Ben de bardayım.'

Siktir. Milyon kere siktir. Bu gerçek olamazdı değil mi? Bir rüyada olmalıydım, ya da sadece basit bir tesadüften başka bir şey değildi bu.

BU İMKANSIZDI. BORA İLE AYNI BARDA OLAMAZDIK. HATTA AYNI ŞEHİRDE YAŞIYOR BİLE OLAMAZDIK.

Belki de olmuştu. Belki de Bora gerçekten benim arkadaşım olan Bora'ydı. Tanrım, nasıl bir yere geldim ben diye düşünürken bir ses duydum. "Efendim abla?" Ses tıpkı birkaç ay önce Bora'nın bana attığı ses kaydındaki gibiydi.

Bu bir tesadüf değildi, gerçeğin ta kendisiydi.

S.E.K.S (SEVGİNİN EBEDİYETİDİR KOŞULSUZ SEVMEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin