Pencereden gelen güneş ışığı gözlerimi acıtmıştı. Işığa sırtımı dönüp biraz daha uyumak için uğraştım ama olmuyordu. Ne yaparsam yapayım bir kere uyanınca tekrar uyuyabilmek gibi bir yeteneğim yoktu. Yatakta tekrar dönüp yan tarafımda buunan komidinin üzerindeki saate baktım. 05:30.
İnleyerek ellerimle yüzümü kapattım. Eğer aptal güneş olmasaydı bir saat daha uyuyabilirdim...
Vakit geçirmek için banyoya gittim. Yüzümü yıkarken soğuk suyun bedenime bu kadar iyi geleceğini tahmin edemezdim. Biraz da kollarımı ıslattıktan sonra pes edip duşa girmeye karar verdim.
Duştan sonra saçlarıma bir havlu sarıp kurumasını bekledim. Dakikalar geçmek bilmiyordu ve ben yine pes ederek mutfağa geçtim. Kahvaltıyı hazırlamak belki dakikaların daha hızlı geçmesini sağlayabilirdi.
Bir taraftan masaya kahvaltı için uygun şeyler koyuyordum, bir taraftan da okulun ilk günü nasıl geçecek diye düşünüyordum. Bu duygu benim için çok yabancıydı. Daha önce gittiğim bütün okullarda mutlaka tanıdığım birkaç kişi oluyordu.
Bu okulda tanıdığım kimse yoktu ve bu beni korkutmaya yetmişti. Aptallık etme dedi iç sesim, Bora'yla aynı okuldasın. Ona hak vermek istiyordum ama benim tanıdığım Bora sanal arkadaşımdı. Gerçekten onunla yüz yüze gelmek sanki onu hiç tanımıyormuşum gibi geliyordu.
"Kimler uyanmış." diyen teyzem mutfağa doğru ilerliyordu. "Günaydın kızım, erkencisin." diyerek yanaklarıma iki ıslak öpücük kondurdu.
"Günaydın teyze."
Teyzemle kahvaltımızı ederken Orkun abi de bize katıldı. Üzerini giymiş, gülümseyerek bana bakıyordu. "Günaydın hanımlar. Bugün ne kadar da çok konuşuyorsunuz böyle." diyen Orkun abiyi ikimiz de duymamazlıktan geldik. Sessiz olmayı seviyordum ve teyzemin de sevmesi benim için büyük bir nimetti.
Kahvaltımızı ettikten sonra üzerimi değiştirip formamı giydim. Kahverengi bir etek şort ve beyaz bir tişörtten oluşuyordu. Teyzem isteğe göre çorap giymek konusunda bir şeyler söylemişti ama ben giymemeyi tercih etmiştim. Saçlarımı öylesine bir at kuyruğu yapıp odadan çıktım. Teyzeme veda ederek Orkun abinin arabasına ilerledim.
Arabaya bindiğimde Orkun abi çoktan yerine kurulmuş radyodan kime ait olduğunu bilmediğim ama rahatlatıcı bir etkisi olan şarkı bile açmıştı.
Arabayı çalıştırıken "İyi görünüyorsun." demeyi de ihmal etmedi.
"Teşekkürler Orkun abi. Her şey için."
Teşekkür ettiğimi duymamış gibi konuşmaya devam etti. "Bora seni kapıda bekleyecek. İlk günün konusunda oldukça hassasım ve yanında birinin olduğunu bilmek bana iyi gelecek."
"Hiç gerek yoktu. Boşuna zahmet ediyor o da." dememe aldırmayan Orkun abi bana gözlerini devirdi.
Biraz daha ilerledikten sonra arabayı durduran Orkun abi "Okulun burası işte." dedi. Parmağıyla işaret ettiği yere baktım. Çok büyük olmasa da büyük diyebileceğim bir yerdi ve kahverengi pencerelerini saymazsak bembeyazdı. Yeni tadilattan çıktığı belli oluyordu.
"İşte Bora da tam kapının önünde." Onu görmüştüm. Forması da gerçekten yakışmıştı. Kirli sakalları hala duruyordu.
"Ben gideyim artık, teşekkür ederim Orkun abi." Çantamı alıp arabadan aşağı indim. Bora'nın gözleriyle beni takip ettiğinin farkındaydım ama ona aldırmadım. Orkun abi gittikten sonra derin bir nefes alıp Bora'nın yanına doğru ilerledim.
"Günaydın Begüm." Bora gerçekten yakışıklıydı ve ben geçen bir gün içinde bunu unutmuştum.
"Günaydın Bora."
"Okula girelim de ne nerede yerlerini göstereyim sana. Bu arada bizimkilerle de tanışırsın." diyen Bora'yı susturdum. "Kimseyle tanışmak istemiyorum. Ben halimden memnunum."
"Nasıl istersen." diyen Bora önümde yürümeye başladı.
Onu takip ederken gerçekten zorlanıyordum. "Biraz yavaş olsan. Senin kadar uzun bacaklarım yok benim." En sonunda pes etmiştim.
Bora arkasına dönüp önce yüzüme sonra bacaklarıma baktı. Yanıma yaklaşarak "Bence bacaklarına haksızlık ediyorsun. O kadar uzunlar ki buradan okul girişine yol olurlar."
Şaşkınlıkla ona baktım. Beni utandırmaya falan mı çalışıyordu bu çocuk? Ve sonra ona aldırış etmeden yürümeye başladım. "Hey, hey sakin ol. Sadece şaka yaptım." Ona hala aldırmıyordum.
Birden kolumu tuttu. "Biliyorsun benim kadar uzun bacakların yok ve ben seni adımlarımla yakalayabilirim."
Dudaklarımı ısırarak ona baktım. "Hadi şu okulu göster artık bana."
Bora'nın okulda ne nerede diye göstermesi nereden baksak yarım saat almıştı. Ama şimdi okulu çok daha iyi biliyordum ve kaybolmam imkansızdı.
Okul iyice kalabalıklaşmıştı ve biz bahçenin içinde duran bir banka oturduk. Çantamdan ne zaman beri kullanmadığım sigara paketini çıkardım. Aslında bağımlı falan değildim ama arada sırada içmeyi seviyordum. Paketten bir tane çıkarıp çakmağı da çantadan bulduktan sonra sigarayı yaktım. Bir iki nefesten sonra izlendiğim hissine kapıldım. Başımı çevirip Bora'ya baktım. Ağzı kocaman açılmış bir şekilde bana bakıyordu.
"Ne?" diye sordum anlamayarak.
"Sigara mı içiyorsun?" Ağzı benimle konuşmasına rağmen hala açıktı.
"Şey, aslında tiryaki falan değilim. Sadece ara sıra. Sen de içmek ister misin diyerek yanımdaki paketi ona uzattım. "Ha-Hayır." Omzumu silkerek paketi tekrar yerine koydum.
"Burası okul farkında mısın?" Bora kaşlarını çatmıştı.
Ben de aynı şekilde karşılık verdim. "Biliyorum ne var bunda?" Bir derin nefes çektim içime.
"Okul sınırları içinde sigara içmek yasak."
"Yasak mı?" diyerek oturduğum banktan kalktım. Bu nasıl bir yasaktı böyle? Kapalı yerde bile değildik.
"Elbette yasak."
"İnanamıyorum böyle bir şeye." diyerek derin bir nefes daha çektim. Sonra yere atıp ayağımla izmariti ezdim. "Çok saçma."
"Burası geldiğin yere benzemez Begüm. Kurallar vardır ve onlara uymak zorundasın."
"Biliyor musun çok bilmiş?" dedim ona doğru eğilerek. "Kurallar beni ilgilendirmez. Sadece bir sene buradayım ve o bir senenin içinde neler olduğu zerre kadar sikimde değil." Bankın üzerindeki çantamı alıp Bora'nın olmadığı bir yere ilerledim.
Okulun ıssız bir köşesinde boş yer bulduğumda yere, çimlerin üzerine, çöktüm. Bora'yla iyi anlaşacağımı düşünmüştüm ama çocuk ilk günden bana kuralları anlatarak posta koymaya çalışmıştı.
Zihnimde oluşturduğum arkadaş listemde tek bir kişinin ekli olabileceğine inandığım silik harflerle yazılan Bora yazısı silgi kullanmaya bile gerek kalamadan kendi kendine silinmişti. Ve nedense bu beni hiç üzmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S.E.K.S (SEVGİNİN EBEDİYETİDİR KOŞULSUZ SEVMEK)
General Fiction"Ölmek istiyorum." dedim bencilce. "Ölmek istiyorum." Hıçkırıklarım boğazımdan yırtarcasına çıkıyordu. "Belki de başımı şu karşıdaki tren raylarına koyup bir trenin beni ezmesini bekleyebilirim." Üzerindeki ceketi çekiştirdi yine her zamanki gibi. "...