''Seni koruması için yeni arkadaşlar mı ediniyorsun... Leya?''
Çarpmamın etkisiyle geri gideceğini düşündüm ama yanıldım. Blake'in uzaklaşmadığını görünce gözlerimi kıstım ve ben iki adım geri gittim.
''Kimsenin beni korumasına ihtiyacım yok Blake. Bunu Ortak Salon'da da anladığını sanıyordum.''
Aklımda asla o anı hatırlatmak gibi bir plan yoktu. Bunu anlık bir sinirle söylemiştim ve 'keşke söylemeseydim' düşüncesi anında beni etkisi altına almıştı bile.
''O anda hissettiğin pişmanlık o kadar fazlaydı ki tüm hücrelerin sana isyan etti. Aynen tam şu anda olduğu gibi.''
Kızarmıyordum. Değil mi?
İnsanların düşüncelerimi ve hislerimi anlaması alışkın olduğum bir durum değildi ve beni rahatsız ediyordu. Herkes düşüncelerimi okuyabiliyormuş gibi geliyordu. Kendimi çıplak hissetmekten alıkoyamıyordum.
''Ne istiyorsun?''
''Henüz hiçbir şey.''
''Bu da ne demek şimdi?''
''Sana bir şey yaptırmak isteseydim bunu çoktan anlamış olurdun Leya, emin ol.''
Sanki adımı öğrenmiş olduğunu gözüme sokmak istiyorcasına ısrarla üst üste söylemeye devam ediyordu. Ona adımı nereden öğrendiğini sormamı bekliyordu. Bunu o hiç bozmadığı, dişlerini hiç göstermediği sırıtışından okuyabiliyordum. Ama sormayacaktım çünkü ''Ben her şeyi bilirim,'' ayaklarını çekmek istemiyordum.
Blake, cevap vermediğimi gördüğünde sözü tekrar kendine aldı ve asıl benimle konuşuyor olma nedenini anlamış oldum:
''Bak, bizimkilerin seninle uğraştıklarını duydum. Uğraşırlar, çünkü yaptıkları en iyi şey bu. Cevap verme ve geç. Senin için en sağlıklısı bu olacaktır.''
Elimi yakan, ve beni tavırlarıyla sinir eden bu çocuk; bana tavsiye mi veriyordu?
''Atladığın bir nokta var. Kafes'e katılmadan çok kısa bir süre önce kendime sessiz kalmamak konusunda bir söz verdim ve bu sözü de ölene dek tutmayı planlıyorum,'' dedim. Benimle uğraşanlarla ben de uğraşırdım. Bunu nasıl, ne zaman ve kiminle yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu fakat yavaş yavaş öğreneceğime inanıyordum. Biri bana laf atarsa, cevabını verirdim. En azından... Leya bunu yapardı.
Kişiliğim ve alışkanlıklarım konusunda değiştirmeye başladığım şeylere adapte olma kısmını bir süreliğine durdurdum ve Blake'in cevabını dinledim.
''İyi. Sözünü ölene dek tutmaya devam edersen, o tarihin tahmin ettiğinden daha yakında geleceğinden emin olabilirsin.''
Güldüm.
''Sen bana tavsiye vermeye değil ki, tehdit etmeye gelmişsin canım.''
Canım mı? 'CANIM' MI?
Biri hemen benim bu koca çenemi bantla kapatıp sonsuza dek mühürlemeliydi. Hatta dudaklarıma dikiş atılmalıydı ki, ben bir daha böyle alakasız anlarda alakasız kişilere hayatımda bir kere bile kullanmadığım kelimeleri söylememeliydim.
Blake, sanki kol saati takıyormuş gibi yapıp bileğini havaya kaldırdı. ''Ama daha iki gün oldu Leya ve sen çoktan kendinden geçtin bile. Diğerlerinden daha uzun süre dayanırsın diye düşünüyordum,'' dedi alay ederek.
''Bir sevgi sözcüğü olarak değil de, sinir etmek için özenle seçilmiş bir kelime olarak... düşün...'' diye ona cevap verirken cümlem, Blake'in üniformasında gördüğüm bir şeyle yarıda kesildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element
FantasyGerçek ailemi hiç tanımadım. Ben doğduktan kısa bir süre sonra beni bir yurda bırakmışlar. Ne bir not,ne bir iz. Sosyal hizmetler beni bir koruyucu aileden diğerine vermeye başlayalı on yedi yıl oldu. On altı yaşımı doldurduğum günün gecesi serinlem...