*Dide Pak*
Sakinleşince, psikologtaki edepsizin kolları arasında olduğumu fark ettim. Bununla birlikte divandan bozma yatağın diğer köşesine sıyrıldım. Sırtım; sıvaları dökülmüş ve yıkılmaya yüz tutmuş soğuk duvardan destek alıyordu. Gecenin bir yarısı karşısında ruhsal sorunları olan -psikologda karşılaştığımıza göre öyle olmalı- birisiyle karşılaşmış her kız gibi kan beynime sıçramıştı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Burası benim evim anladın mı? Tamam belki resmi olmayabilir ama ben burayı sahipsizken sahiplendim. Şey, yoksa sen bu evin gerçek sahibi misin? B-ben çok üzgünüm. Bir dakika ya ben neden üzülüyormuşum ki? Bırakıp gitm-"
"Beynim mevta oldu, kapa şu gaganı artık be kızım. Bu gece kalacak yere ihtiyacım var. Buranın senin olmadığını duymak güzel. Şimdi izninle uyuyacağım." dedi, sözümü kesmesinden nefret ettiğim adam.
Dayanamadığını belli edercesine kafasını iki elinin arasına alıp gözlerini yumduğunda çok fazla konuştuğumu anlamalıydım.
Sözlerinin ardından umursamaz ve seri hareketlerle yatmaya hazırlandı. Sanırım bana yapacak pek bir şey bırakmadı. Bu saatte eve gitmem tehlikeli olabilir. Ayrıca burası benim değil. Bu durumda söz hakkına da sahip değilim.
Düşüncelerime el sallayarak yatağın diğer köşesine kıvrıldım. Ortamın soğukluğuna gözlerimi yumarak derin bir uykuya daldım. Soğuktan kastım tabi ki de hava değil.
Gözlerimi yeni bir güne araladığımda beyefendi kulübeyi keşfe öyle dalmış ki uyandığımı fark etmedi. Tabii ki de filmlerdeki gibi, vücudumuz birbirine girmiş bir şekilde uyanmadık. Bu olasılıksız.
Gözlerimle takibe başladığımda zemindeki birbirinin kopyası olan kağıtları incelemeye başladı. Bunlar benim deli raporlarım. Fotokopisini çektirip zemini bunlarla kaplamıştım. Onlara basmak, üzerlerinden geçmek, çiğnemek bana iyi geliyor.
"Beni izlemeyi bırakacak mısın artık?" diyen sesi telaşlanmama sebep oldu. Harika. Uyandığımı ne zaman fark etti acaba bay edepsiz.
"Ben bir deliyim. Raporlu deli." dedim konuyu değiştirme çabalarımla. Umursamaz görünmeye çalışsam iyi olacak.
"Biliyorum." Yüz ifadesi beni, psikologdakiyle birlikte, ikinci kez şaşkına uğrattı.
"Ne yani benden korkmuyor musun? Bir deliyle uyudun ve aynı ortamdasın." Mimikleri cidden mi bozuk, yoksa kullanmayı mı sevmiyor anlayamadım.
"Hortlaklardan, zombilerden, vampirlerden, cinlerden, perilerden korkulur. Sen hangisisin?" Bu replik hoşuma gitti. Bana delim diyenlere karşı kullanmak üzere, hafızama kazıdım.
Bu sıkıcı konuşmayı bitirmem gerekiyor. Kolumdan çıkarmadığım kırmızı, antika kol saatine göz attım. Bir antikacı dükkanında çalıştığımı varsayarsak, antika takılarım pek şaşılası değil. O küçük, eski dükkanda vakit geçirmeyi seviyorum.
Saat dokuz ve ben daha dükkanı açmadım. Açıklama gereği duymadan, yıkıntının kapısı olması gerekip de olmayan açıklıktan çıktım.
Meşe palamudu kokusu... Bu kokuya meftunum.
"Meşe palamudu..." dedi arkamdan gelen ses. Gözleri kapalı kokuyu ciğerlerine çekerken, tadına varmak ister gibiydi. Beni yine şaşırttı.
Bu şey, benim düşüncelerimi falan mı okuyor? Beni duyuyorsan cevap ver aptal ego çuvalı, uzaylı mısın? İyice kaçırmaya başladım keçileri.
"Öyle mi? Daha önce hiç fark etmemiştim." Tabii ki de hayran kaldığımı falan zannetmesini sağlamayacaktım.
"Yemedim." bakışı atarak gözlerini devirdi. Birinin şu edepsize sandığı kadar önemli olmadığını göstermesi lazım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZLÜK
FantasyTaş kağıda aşıktı. Çünkü ona bir tek kağıt sarılıyordu. Bu yüzden de önüne çıkan tüm makasları kırıyordu. Onlarınki fantastik bir aşkın hikayesi. Dokunabilmek ile iyileştirmek arasında ince bir araf vardır ya bu öyküde… O arafta evcilik oynayanların...