Uyandığında başında ufak bir ağrı vardı. Aldırmadan bulduğu maddeyi incelemeye başladı. Parlak ve güzel bir maddeydi. Babasından kalan son malzemeleri aldı eline. Taşı kırıp yontmaya başladı. Uzun saatler sonunda annesi kapıyı çaldı.
- Yemeye gelir misin oğlum?
- Gelirim anne. İniyorum.Kapıdan çıkmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Sanki koca bir yük vardı ve kapıyı açınca üzerine yıkılacaktı. Yine de söz vermişti o gün güçlü olacaktı. Hiç bir zaman yıkılmayacaktı. Kapıyı açıp yemeğe indi. Annesi de kendisi de konuşmaya korkuyorlardı. Sanki iki ağır zincir iki tarafından çekiliyor hem iki tarafı da rahatsız ediyor hem de birbirlerinden kopamıyorlardı...
- Anne...
- Efendim Fatih?
- Özür dilerim... Ben... Ben... Sanırım öyle şeyler Söylememeliydim.
- Önemli değil Fatih sadece anlamanı istiyorum... Çünkü bazen bunu senden beklemek çok zor oluyor.
Sonunda yemek de bittiğinde annesi kendi odasına, Fatih kendi odasına geçti. Bulduğu taşı yontarak şekil vermiş ve kolye içerisine koymayı başarmıştı. Sonunda güzel bir hediye olmuştu. Artık sadece Sedef'i bekleyip vakit geçirmek kalıyordu.Patlamaya 3 gün kala
Güneş bu gün biraz daha neşeliydi. Daha parlak daha canlı. Annesi ile de arası biraz daha düzeldiğinden daha mutluydu Fatih. Ama asıl mutluluk sebebi Sedef'in gelişiydi. Hemen telefonuna sarılıp Sedef'i aradı
-Hoşgeldinnn!
- Dur bir bu ne heyecan. Bir alo de bir...
(Sözünü keserek)
- Sana bir süprizim var
- Sürpriz mi!?(bir çığlık atar)
- Sakin... Hadi saat 3 de yine ağaç heykelinin önünde. Acele et sana sadece bir buçuk saat zaman tanıyorum.
- Hemen hazırlanıyorum... (içinden bir buçuk saat mi? Dalga mı geçiyorsun!?)Saat 3'te Fatih ağaç heykelinin yanındaydı ve her zamanki gibi sedef 20 dakika kadar onu beklettikten sonra gelmişti.
Sedef tatilde yaptıklarını anlatırken Fatih kolyeyi çıkardı. Pembemsi taş parıl parıl parlıyordu. Gümüş kaplama bir çevrenin içinde kolyeyi Sedef çok beğendi. Mutluluktan Fatih'e sarıldı. Fatih sarılmasının şokunu atlatır atlatmaz o da sarıldı. Mutluluktan havalara uçuyordu. Zaman onunlayken su gibi akıp geçiyordu .Yine akşam vakti yaklaşırken onu evine bıraktı
- Yarın seni bir yere götüreceğim
- Fatih... Şu ormana girmesen artık cidden oraya beni her götürdüğünde korkuyorum
- Tamam oraya seni götürdüğümde bazen korkutuyorum
- Bazen mi!?
- Tamam tamam. Her zaman seni korkuttum ama söz bu sefer korkutmayacağım
- İnşallah!
Deyip güldü Sedef
Tekrar eve dönüş yolunu tuttu Fatih ve taşı düşününce bir fikir daha geldi aklına. Eve anahtarla girip hızlıca odasına çıktı. Babasının aletlerini alıp bu sefer bir tasma yapacaktı. Hemen işe koyuldu. İnce bir ayar ile uzun uğraşlar sonunda bitirdi. Fakat hali kalmayan Fatih nadir bir şekilde kulaklığını takmadan kendini yatağa attı.