PEMBELİ AĞACIN SIRRI-1

28 1 2
                                    

Pembeli ağaç Fatih'e bir umut ışığı gibiydi. Uzaktan göze çarpan ağaç o büyük patlamadan sadece yapraklarının bir kısmını dökerek kurtarmıştı. Fakat ona ulaşmak o kadar kolay değildi. Çünkü o taraftan bir uluma sesi geliyordu. Sedef Fatih'in elinden tuttu. Fatih de çantasından çıkardığı 2 fenerden birini Sedef'e verip, kendisi de fenerini yaktı. Artık yolculuklarına başladılar. O büyük acı kayıp şimdilik yerini korkuya bırakmıştı. Uluma sesleri tam da ağacın oradan geliyordu. Yine de kurtuluş orada olabilirdi. Çünkü canlı bir şeyler vardı. O kadar dünyadan kopmuşlardı ki ürkütücü de olsa uluma sesleri iyi gelmişti. Yol da ilerlemek de bir hayli zordu. Sürekli bastıkları yeri göremediklerinden dolayı takılıyorlar ve bazen düşüyorlardı. Biraz daha ilerlediklerinde karşılarında sıcak bir parlamayla birden yolları alev aldı. Fatih Sedef'i korumak için ona sarıldı ve geriye atladı. Sırtı yanıyordu. Bunu aldırış etmeden sarıldı. Sedef'i güvende hissedince sırtını yere vererek attı kendini. Fakat ateşler sönmüyordu. Üstündeki giysiyi çıkardı. Yanık sırtında bir çizik bırakmıştı. Sedef korkmasına rağmen hemen sana müdahale etmeliyiz dedi. Fatih'i bir kolunu omzuna atıp yakınlarda ev aramaya başladılar. Yangın gittikçe yayılıyordu. Etrafta buldukları ilk eve girdiler. Kapı kırılmıştı. İçeride uzanan bir hol ve onu bağlayan bir salon vardı. Sağda ve solda birer oda vardı. Güvenli gibiydi. İçeri girerken Sedef'in aklından ''Yalnız değil miyiz? Madem yalnız değiliz? Neden bizi öldürmeye çalışıyorlar? Ailem nerede? Onlara ne oldu? Yoksa...'' Kafasını salladı ve kendini sorulardan çekip kurtardı. Şimdi Fatih'e odaklanmalıydı. Onu yatırdı yüzüstü. Sağ oda bir çocuk odasına benziyordu. İçeride merhem bulunma ihtimali azdı. İçeri girdiği an 'Yarabbim! Bu ne kokusu böyle. Burnumun direkleri kırıldı.' deyip hızlıca odayı kapattı. Soldaki oda bir yatak odasına benziyordu. Kırmızı bir yatak, bir iki ayna, güller... İçeride romantik ama iğrenç kokulu bir hava vardı. Ayrıca bir oda daha vardı. Büyük ihtimalle bu lavaboydu ve ilaç olma ihtimali yüksekti. Kapıya gitti. Açtığında çığlıklar içinde geri kapattı. Kapıya sırtını vermiş boncuk boncuk terliyordu. Çığlıkları duyan Fatih:
-Sedefff! İyi misin?
O da bağırarak
- İyiyim. Sadece biraz şey... Gelince anlatırım
Bir kadın ve bir erkek cesedi görmüştü. Yanıklar ve yaralar içinde uzuvlarının çoğu kopmuştu. Manzarayı aklından silmeyi deneyerek, burasının izlediği filmlerdeki gibi olmadığı hatırladı. Bu ülkede ilaçlar buzdolabına saklanırdı. Lavaboya değil. Koşarak mutfağı buldu. Evdeki o iğrenç kokunun nereden geldiğini anlamış ve tekrar dehşete düşmüştü. Bir yara merhemi buldu. Koştu Fatih'e... Ona sürdü dinlenmesi gerekti. 2. Derece bir yanıktı. Yarını çıkartmadan baloncuk baloncuk olacaktı yarası. Acıyacaktı da. Ona bir şey olmasını istemiyordu. Bir de yetmezmiş ki şu sinir bozucu uluma sesleri. Artık korkutucu değil sinir bozuyordu.
'' eğer o kurt mudur köpek midir dünyadaki son canlı da olsa boğazlayacağım. Kork kork da bir yere kadar bir sus be köpecik!'' Fatih çoktan uyumuştu. Sedef de kendince bir yer bulup geceyi çıkarana kadar uyumaya karar verdi.

Usulca uyandı. Fatih yerinde yoktu. Nereye çıktı bu çocuk diyerek içindeki ürpertiye engel olamadı. Koşarak evi aramaya başladı. Hırıltılar duyuyordu. Yatak odasından geliyordu. Fatih'in çığlıklarını duyuyordu. ''Hayır!!!'' koştu kapıyı açtı. İçeride 4 tane kurt vardı Fatih'i parçalıyorlardı. Birden kurtlar kendisine döndü. O anda arkasından bir el dokundu. Döndü. Fatih'in annesinin ölmüş suratını gördü. Bağırmaya başladı. O anda....

- Sedef! Uyan Sedef uyan!
Hepsinin rüya olduğunu anlayınca binlerce kez şükretti. Fatih'e sarılıp;
- Sakın bensiz bir yere çıkma!
- Tamam çıkmam. Yalnız sıkmazsan sırtımda bir yangın var.
- aaa... Şey özür dilerim
- Hepsi geçti. Boş ver. Hadi artık bu evden çıkmalıyız.
- Ama sen daha iyileş...
- Ya burası leş. Kokuya bak kim bilir kaç tane ölü var.
Kendi içinden sen onu bana sor dedi Sedef.
- Hadi yolda iyileşirim ben.
- İyi olacaksın ama kendine dik...
- Hadi ama... Gitmeliyiz. Seni asla yarı yolda bırakmam.
Birlikte dışarı çıktılar. Yangın sönmüştü. Burada bir gariplik vardı. Yangın nasıl kendi kendine sönmüştü? Fatih kafasından bu soruyu atıp pembeli ağaca odaklandı. Bu sefer yaklaşmışlardı. Fakat arkalarından gelen çıtırtıları hiç fark etmemişlerdi
-Fatih sen de bir hırıltı duyuyor musun?

kontoryum'un sırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin