6.Bölüm "Gökyüzündeki Yıldızlar"

900 79 20
                                    

Medya için Hunhun-Ah'a, hikayenin kapak resmi için LIGPMBG'ye teşekkür ederim. Seviliyorsunuz! ^^

Boğucu bir sıcak beni uyandırdı. Gözlerimi aralayıp etrafa bakmak istedim ama sanki göz kapaklarım erimiş, gözlerime yapışmıştı.

Biraz uğraştıktan sonra ince bir çizgi halinde de olsa etrafı görebilmeye başladım. Neden uyandığımı hatırlayana kadar boş boş tavana baktım. Sıcak. Hücrelerime kadar işlemiş ısının kaynağını bulmak için kafamı yana çevirdim.

Ah.

Sehun başını göğsüme yaslamış, kollarını belime dolamış, açık bacaklarının arasında yatıyordu. Uyurken çok farklı görünüyordu. Yüzünde her zaman bir gerginlik olduğunu o anda fark ettim. Şimdi, tamamen huzur doluyken çok daha genç ve güzel görünüyordu.

Yüzündeki huzur silinir gibi olunca sırtında serbestçe duran elimi kaldırdım ve işaret parmağımın ucuyla kaşının başlangıç noktasına dokundum hafifçe. Yüz hatlarının yeniden gevşemesini büyülenmişçe izledim. Zamandan, günahlardan, düşüncelerden, tereddütlerden sıyrılmış gibiydim. Kollarımın arasında ilahi denilecek kadar güzel bir adam uyuyordu, tüm evrende, bundan daha önemli bir şey yoktu.

Oysa böyle hissetmemeliydim. Kendimden iğrenmem, Sehun'u itmem gerekiyordu. En başta onu aramamam, benimle gelmesine izin vermemem...

Beynimin arkasında vızıldayan sesleri susturdum. Bunların bir önemi yoktu. Hayatım boyunca pek çok hata yapmıştım, bu onlardan biri değildi. Bu ana engel olursam değil, bu anı elimden kaçırırsam pişman olacağımı biliyordum. Bu yüzden gözlerimi yeniden kapattım ve Sehun'un kokusunu içime çektim.

Huzura alışkın olmayan bedenim yabancı hisse yenik düşerek bir dakika geçmeden kendini uykuya teslim etti.

Gözlerimi kapatmam ile açmam bir olmuştu sanki. Ellerimi yüzümden saçlarıma oradan da yatağına iki yanına uzattım ve vücudumu kedi gibi bükerek gerindim. Bu sabah rutinimdi, eğer gerinmezsem yataktan kalkacak gücü bulamıyordum.

Elim yastık olamayacak kadar sert bir şeye çarpınca sesli esnemem birden kesildi. Gözlerimi açıp korkarak çarptığım, daha doğrusu yumruk attığım şeye -kişiye- baktım. Korktuğum gibi Sehun bu hareketin tamamını görmüş, gülerek bana bakıyordu.

Bana doğru uzanınca donup kaldım. Dikkatini dağıtacak bir şey bulmak için kelime kesesini araştıran beynimin patisi havada kalmış, ardından panikle keseyi bir kenara fırlatıp olduğu kendi etrafında daireler çizmeye başlamıştı. -Evet, beynimi gözlük takmış, yarı insan yarı kedi olarak hayal ediyorum. Bu sizi ilgilendirmez.-

Eli yavaşça yüzüme yaklaşırken yapabildiğim tek şey onun gözlerinin içine bakmaktı. Parmakları çene çizgim boyunca, içimi titretecek bir şekilde ilerledi ve alt dudağımı hafifçe okşadı. Çeneme yukarı doğru bir basınç yapınca açık olduğunun farkında bile olmadığım ağzım kapandı.

"Sabahları çok güzel oluyorsun." İç organlarıma bile bir karmaşa hakimdi. Dağınık saçlarının düştüğü yüzüne mi, parlayan gözlerine mi, şiş dudaklarına mı, yanağımda duran eline mi odaklanmalıyım şaşırmıştım. Hepsini sonuna kadar hissetmek istiyordum. Bu anın yok olmasını istemiyordum. Ama ben bir şey söyleyemeden Yann Tiersen'in La Valse Amelie'sinin ilk notaları odayı doldurdu.

Düğünümde çalmasını hayal ettiğim bu şarkının Tanrıça'dan bir işaret olduğunu düşünecektim ki, Sehun homurdanarak komodine uzanıp telefonunu aldı.

"Oh, Na Ra?"

Ellerim birden buz gibi oldu. Efendim anlamında söylemiş olsa bile o kızın adının önünde Sehun'un soyadını duymak kalbimin büzüşmesine neden oldu. Hem bu saatte ne halt yemeye arıyordu ki?

Under The Rainbow (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin