1. Bölüm

124 8 7
                                    

"Aferin Loya! Artık okul gezisine giderken okul otobüsünü kaçırmadık demeyiz!" dedi Nehir. Haklıydı ama olmuşla ölmüşe çare olmazdı.

"Sakin ol Nehir." dedim. "Olmuşla ölmüşe çare olmazmış."

"Nasıl sakin olayım Eylül?! Ya gideceğimiz okul gezisinde okul otobüsümüz olmadan gidiyoruz!"

Göz ucuyla Loya'ya baktım. Eğer Nehir biraz daha konuşursa ağlayacaktı. Bunu dolmuş olan gözlerinden anladım ve direk onun yanına gidip sarıldım. Sarılmamla ağzından bir hıçkırık çıktı, ardından ise hönkürerek ağlamaya başladı.

Ciddi manada hönkürerek ağlıyordu. Hemen cebimden peçete çıkarmazsam hapşıracak ve saçım salya sümük olacaktı.
Ama geç kaldım. Loya hapşırmış ve kırk saat ayna karşısında özenerek yaptığım saçıma sümük bulaştı.

Artık alışkındım. Çantamda bulunan suyu aldım. Kafamı eğdim. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen abdest suyu gibi olmuştu. Bu suyu kafama dökersem kafam yanar, saçlarım bu sıcaklığa dayanamaz kafamla tüm bağlarını kopartır dedim kendime.
Yani haksız da sayılmazdım. Şimdilik tüm saçımı yıkamaktansa sadece o parçayı yıkadım. Tabi ben kendi kendime konuşunca dünyayı duymuyorum. Çünkü ben malım. Kafamı kaldırdım ve bana doğru gelen arabayı görmemle dona kalmam bir oldu. Ne ağzımı açıp tek bir laf edebiliyor ne de tek bir adım atabiliyordum.

Filmlerde laf ettiğimiz anlar var ya hani. Karakter arabanın geldiğini görür ama hiç bir şey yapmaz . Öylece bekler. Saf saf arabaya bakar sadece.

Hah, işte tam o durumdayım şuanda.
Arabanın ani fren sesiyle kendime geldim. Çarpmaya ramak kala durdurabilmişti artık hangi gerizekalı sürüyorsa arabayı. Hayır, ben kafamı eğmiş kendi kendime konuşuyorum, nerden bileyim araba geldiğini. Tüm suç şoförde. Ben yolun ortasında dikilirken öylece hiç mi görmedin be adam?!

Ben böyle konuşurken yine kendi kendime, duran arabanın ön kapısının açıldığını gördüm. Vallaha adam özür dileyecekse yaşadı. Ama..
Gelir de burda bana suç atarsa hiç geri çekilmez saydırırım artık her kimse.
Açılan kapıdan tahminimce 18-19 yaşlarında genç bir çocuk indi. Çocuk yakışıklı olabilir ama ağzımın suyunu akıtarak bakamam heralde. Bana çarpıyordu ya. Ya ölseydim?!

O sırada kızların yanıma geldiğini farkettim. Sahi, ne ara geldi bunlar?
Kızlar beni döner gibi çevirerek bir şey olup olmadığına bakıyorlardı.
En sonunda hepsinin tek bir hamleyle beni bırakmalarını sağladım. Şoför bana aşağılayarak bakıp arabasına tekrar geri bindi.

Onu ölümcül bakışlarımı atarak izliyordum. Kontağı çevirdi.
O sırada arabanın kapısı tekrar açıldı. Bu sefer şoför kapısı değil onun arkasındaki kapı açılmıştı. Aşağı gene yakışıklı bir çocuk indi. Ardından yine şoför beyimiz.
Bu sefer şoför gelip cüzdanından para çıkardı. "Bak küçük, ne bizi gördün ne de bu olay yaşandı." diyerek parayı uzattı.

Yanımda Nehir'in sinirden kudurduğunu hissedebiliyordum. Aslında bu gurur kırıcıydı fakat otele gidebilmek için paraya ihtiyacımız vardı.

Ben bir paraya bir de çocuğa bakarken kızlar beni biraz arkaya çektiler. Sanırım yine grup toplantımız olacaktı.
"Eylül ben çok özür dilerim." dedi Loya ağzından bir hıçkırık çıkarak.
"Eylül o parayı almayı düşünmüyorsun değil mi?!" diye bağırdı Nehir. Ağzımı açıp konuşacağım anda bu sefer Miray konuşmaya başladı.
"Ama otele gitmek için paraya ihtiyacımız var." Düşüncelerime tercüman olmuştu.
Ada'ya döndüğümde Loya'yı sakinleştirdiğini gördüm. Beni konuşmak için çekiştirmişlerdi ama herkes kendi halinde takılıyor, beni umursamıyorlardı bile.

Deniz MisaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin