Yine Mi Yarım Kalmış Sevmeler? - Bölüm 3

881 72 26
                                    

Hala üzerimdeki şaşkınlığı atamamış bir şekilde yanımdaki tuhaf kızla birlikte kirli , geniş sokaklarda yürüyordum. Ellerimizin her birbirine değişinde kalbim maratonu birinci olarak tamamlamak isteyen bir koşucu gibi hızla atıyordu. Yanımda ki tuhaf kızın kalp atışlarımı duyduğuna bahse girebilirdim. Çünkü sokak aşırı derece de sessizdi ve tuhaf kızla aramızda hiç mesafe yok denilebilecek kadar az mesafe vardı. Oysa onun kalbi gayet sakindi. Gerçi o tamamiyle sakin ve rahattı. Kendini kasmadığını hafifçe saldığı omuzlarından rahatlıkla anlayabilirdiniz. 

Üstelik evden oldukça uzaklaşmıştık ama yanımdaki tuhaf kız konuşmamakta ısrarlı gibiydi. Ellerim mavi ve siyahın hakim olduğu montumun ceplerindeyken ona döndüm. Omuzlarımı silkeleyip umursamaz olmaya çalışarak ''Evime neden geldin ve evimin yerini nereden öğrendin?'' diye sordum. Sesim umursamazlıktan çok bariz bir heyecan belli ediyordu. Ama şuan bunu umursayamazdım. 

Yıllar geçmişti evime gelmeyeli. Yıllar geçmişti ailemle konuşmayalı. Yıllar sonra belki bir şeyleri hatırlamaya başlamış olamaz mıydı? Doktorlar bunun imkansız olduğunu söylemişti ama benim umudum hala ilk gün ki yerinde duruyordu. Ve benim o umudu asla kalbimdeki yerinden etmeye niyetim yoktu. Yıllarca onu uzaktan sevmiştim. Ve şimdi onu sevmeyi , sırf beni sevmiyor diye bırakırsam bu benim kafamdaki adamlık etiketini yerle bir ederdi. 

Derin iç çekişini duyunca buruk bir gülümsemeyle ona döndüm ve bende aynı onun gibi derin bir iç çektim. Ne zaman cümlesine başlayacak olsa bir iç çekerdi. Ve bir sıkıntısı , derdi olduğunda da iç çekerdi. O zaman ben bunu anlar aynı onun gibi iç çeker ve kollarımı açardım. Ağlamaya başlarken bana sarılır ve benim 'Seni seviyorum.' demem üzerine daha da sıkı sarılıp 'Bende seni seviyorum. Ne olur beni bırakma.'' derdi. 

Günlük hayatta hiç birbirimize seni seviyorum demezdik. Çünkü bize göre bu özel bir cümleydi. Ne zaman canımız yansa acılarımızı dindirecek bir cümle... 

Yıllar boyunca o benim bende onun elinden tuttuk. Onun canı yansa ben benim canım yansa o ilaç olurduk birbirimize. Hep seni seviyorum cümlesini acımızı dindirmek için kullandık. 

O gün... O gün de tam orada o yerde ona 'Seni seviyorum.' demiştim. Bana boş boş bakmıştı. Hiç unutmuyorum o günü. Sımsıkı sarılmıştım ona. O bana sarılmamasına rağmen sımsıkı sarılmıştım. 'Seni seviyorum. Ne olur öyle boş bakma bir cevap ver. Ne olur. Sana ihtiyacım var.' demiştim ama o sadece boş boş yüzüme bakmıştı. 

Ondan sonra her şey sanki durdurma tuşuna basamadığım bir film şeridi gibi ilerlemeye başladı. Hızlıca her şey benim gözümün önünde ama benden bağımsız olarak yaşandı. Onun her gün yanında oldum. Evlerimizin arasında uzak bir mesafe olmasına rağmen her sabah her akşam üşenmeden onun evine gittim. O farketmeden hep onun yanında oldum. Ağladığında , güldüğünde ben hep onun yanındaydım. Hatta ilk sevgilisiyle buluştuğu gün bile... Onun elini tuttuğunda , ona sarıldığında ve onunla ayrıldığında odasına kapanıp hıçkıra hıçkıra ağladığında... Yanına gitmek istedim. Kolundan tutup sarılmak 'Kendine gel. O aptal bir çocuktu ve seni haketmiyordu.' demek istedim... Ama diyemedim. Çünkü ben onun hiçbir şeyi değildim... 

Bir çocuk ne kadar çok sevebilirse bende o kadar çok sevdim. Odamdaki karşı komşu kızdan en sevdiğim arabamı takas ederek aldığım ona benzeyen güzel bebek odanın baş köşesinde yıllardır onun adını taşır bir şekilde duruyordu. Yeri hiç değiştirilmemişti. Sadece toz alırken annem tarafından bir seferliğine kaldırılır sonra yine eski yerine bırakılırdı. Arada bir ben de güzel bebeğimi minik ellerimin arasına alır ıslak mendille yüzünü ve güzel elbisesini temizlerdim. Sonra onunla karşımda o varmış gibi konuşur oynardım. 

Güzel bir bebekti. Gerçi çirkin olsaydı da farketmezdi. Çünkü ben tuhaf kızımı karakteri için sevmiştim. Tam bir cadıydı. Küçükken asla prenses gibi bir kız olmamıştı. Herkes oyuncak bebekleriyle oynarken o çamurdan evler yapar sonra onları arabasıyla dağıtırdı. Akşam da üstü başı çamur olduğu için annesinden azar işitirdi evinin kapısının önünde. Yine de o annesine karşı çıkar ve 'Diğer kızlar çok sıkıcı anne. Benim çamurdan kalelerim ve arabalarım daha güzel. Böyle çok güzel bir kızım. Değil mi?'' diye sorar çatık kaşları düzelir , kızgın yüzünü büyük bir gülümseme kaplardı. Gözleri ışıl ışıl parlardı. İki yanağında da bulunan gamze ortaya çıkar ve güldükçe derinleşirdi. İzlemeye doyulamayacak kadar güzel bir manzaraydı bu... 

Zaman geçtikçe büyüyüşünü de ben izlemiştim zaten. Büyüyüp çok güzel bir kız olduğunda etrafına sayamayacağım kadar çok erkek doluşmuştu. Onları o farketmeden gizlice kenara sıkıştırıp arkadaşlarımla tehdit edip dövsem de arada birkaç tanesi elimden kaçıyordu ve benim tuhaf kızıma çıkma teklifi ediyordu. Tuhaf kızım teklifi kabul edip mutlu olduğunda ise o çocuğa dokunamıyordum. Sırf o üzülür diye onun başka bir çocukla mutluluğunu izliyordum. 

Sanırım ben bu masalın güzel prensesi kurtaran yakışıklı prensi değil güzel prensesin çirkin hizmetkarıydım... 

Tuhaf kızım tekrar derin bir iç çekti ve kafasını bana çevirerek olduğu yerde durdu. Bende onun gibi durup ona bakarken sıkıntıyla bana baktı. ''Bak neden buraya geldiğime dair hiçbir fikrim yok. Sadece...'' Hala yüzündeki sıkıntıyla bana bakıyordu. ''Sadece ne?'' ''Sadece rüyamda bu eve doğru gelen küçük bir kız ve erkek çocuğu gördüm. Onları takip etmeye başladım. Sonra eve gelince de uyandım. Ve ben... Ben... Bilmiyorum. Sadece uyanınca gitmek istediğim yerin... Yani gelmek istediğim yerin bu ev olduğunu farkettim. Nedenini bilmiyorum ama sanırım o küçük kız ve erkek çocuğunu merak ettim. Ve açıkcası burada seninle karşılaşacağımı da düşünmüyordum. Kapıda ki o kadını görünce ben o çocukların annesi sanmıştım ama o sanırım senin annendi. Şey... Ben... Sana bir şey sormak istiyorum.''

 Stresle kafasını aşağı eğmiş bir şekilde tırnaklarıyla oynuyordu. Sesini yüksek çıkartabilmek için devamlı öksürüyordu. Çünkü konuştukça sesi stresten dolayı kısılıyordu. ''Tabi ki de sorabilirsin. Buyur. Sor.'' diyince kafasını yukarı kaldırıp yüzüme baktı ve yüzüne ve sesine yansıyan stresle konuştu. ''O çocuklar kimdi? Çünkü... Çünkü ben... Hisettim. Yani onları tanıyormuş gibi hissettim ve bu beni yıllar sonra sanırım gerçekten mutlu etti. Ve sanırım bir şeyleri kaybetmiş olmaktan yıllar sonra korkuyorum. Sen bu evde yaşadığına göre o çocuklar eskiden burada yaşayan biri miydi? Ya da tanıdığın biri? Yani demek istediğim... O çocuklar kimdi?'' 

Yüzümdeki şaşkınlıkla ona bakıyordum. Böyle bir cevap vermesini , böyle bir soru sormasını beklemiyordum. Afallamıştım. Bu her halimden belliydi ama tuhaf kız bunu merakından dolayı farkedemiyordu. 

Yıllar sonra... Acaba yıllar sonra her şeyi hatırlamaya başlıyor olabilir miydi? Yine ellerimin arasında ki eller onun elleri , kollarımın arasındaki beden onun bedeni , gülüşüme sebep olan gülüş onun gülüşü , başının hemen üstünde durup saçlarının kokusunu burnumun içine hapseden mükemmel kokusu. Bunlar bana geri dönüyor olabilir miydi? 

Belki o anlık şokla... Hayır! Kesinlikle hayır! Tamamen ona olan özlemimden tutup onu sarıp sarmaladım. Gözlerimden akan yaşların üzerine yağmaya başladı yağmur. Bu sefer her yağışında onu bana getirdi... Bedenimize çarpıp yere düştü sular... Ve yeniden aşık oldum ona... Bir akşam yine , yeniden , üşenmeden sevdim onu. Bir akşam. Son bir akşam daha doyasıya sevdim onu. Yıllar sonra belki de son bir akşam doyasıya sevdim onu. 

Çünkü dediklerimden sonra yanımda kalmayacağını biliyordum. Aklı karışacaktı. Ve yine gidecekti. O gitmesin diye yıllarca susup sakladığım gerçeklerden , söylediğim yalanlardan asla utanmamıştım. O gitmesin diye yıllarca yalanlarla sevdim ben onu. O beni sevmemesine rağmen yalanlarıma tutundum. Hala beni sevdiğine dair yalanlarıma , bir gün beni yeniden seveceğine dair yalanlarıma... Ama şuan olan tek şey gerçeklerin siyah bir perdeye yansıtılıp beyaz izlerle izlenmesinin silip kırdığı renkliliğinden geriye bıraktığı siyah izlerdi...



Yine Mi Yarım Kalmış Sevmeler? #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin